Macron, Fransa'yı sömürgeci geçmişiyle yüzleştiriyor
Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinin adaylarından Macron, Cezayir ziyareti sırasında verdiği mülakatta sömürgeciliği “insanlığa karşı suç” olarak niteleyerek demokratların dikkatini, Fransız ılımlı ve aşırı sağının da şimşeklerini üzerine çekti.
Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinin favori adaylarından Emmanuel Macron, iki hafta önceki Cezayir ziyareti sırasında söyleşi yaptığı yerel Echorouk News televizyon kanalında sömürgeciliği “insanlığa karşı suç” olarak niteleyerek demokratların dikkatini, Fransız ılımlı ve aşırı sağının da şimşeklerini üzerine çekti.
Fransa’nın 1830’da başlayan, 8 yıllık kurtuluş savaşının ardından bağımsızlığını kazandığı 1962 yılına kadar devam eden Cezayir’i sömürgeleştirme ve işgal altında tutma sürecinde bu ülkede işlediği suçların Roma Statüsü’nün 7. maddesinde yer alan “insanlığa karşı suçlar” kategorisine girdiğinin tartışılacak bir yönü yok aslında. Amrane Medjani, Libération’da 21 Şubat’ta yayımlanan “Evet, sömürgecilik insanlığa karşı bir suç. Ama şimdi ne yapıyoruz?” (Oui, la colonisation est un crime contre l’humanité. Mais maintenant que fait-on?) başlıklı yazısında, söz konusu 7. maddede sayılan suçlardan en az ikisinin, “işkence” ve “(bağımsızlık yanlısı) siyasi görüşleri nedeniyle bir grubun katledilmesi” suçlarının Fransa tarafından işlendiğine dikkat çekiyor.
“Sömürgecilik Fransa tarihinin bir parçası”
Aslında Fransa’nın Cezayir’de Roma Statüsü'nün anılan maddesi kapsamındaki “soykırım” suçunu işlediğini savunanlar da var. Özellikle 45 bin bağımsızlık yanlısının öldüğü 8-22 Mayıs 1945’deki Setif, Guelma ve Kherrata katliamları nedeniyle. David Bizet, Mediapart’ta 10 Mayıs 2015 tarihinde yayımlanan “Cezayir soykırımının tanınması için” (Pour une reconnaissance du génocide algérienne) başlıklı yazısında şöyle yazıyor: “Kendisini Işık ve İnsan Hakları ülkesi olarak tanımlayan Fransa, Türkiye’ye Ermeni soykırımını tanıması için baskı yaparken Cezayir’de yaptıklarına soykırım demeye daha rıza göstermiş değil.” Oysa Bizet’ye göre, bunun için toplama kampları, el yapımı gaz odaları, masum kitlelerin katliamı gibi her türlü işaret mevcut.
Bu konuda daha ılımlı bir görüşe sahip olan Medjani ise Fransa’nın Cezayir milli kurtuluş savaşında yaptıklarını Nazi Almanyası ile karşılaştırmanın doğru olmayacağını, çünkü önceden kararlaştırılmış ideolojik bir toplu kıyımın vuku bulmadığını düşünüyor. Ama bu, sonuçta Fransa’nın Cezayir’de insanlığa karşı suçlar işlediği ve tarihiyle yüzleşmesi gerektiği gerçeğini değiştirmiyor.
Macron’un Cezayir’de söyledikleri de bu çerçevede. “Sömürgecilik Fransa tarihinin bir parçası” diyor ve şöyle devam ediyor: "Bu, insanlığa karşı bir suç. Gerçek bir barbarlık. Bundan zarar görmüş olanlardan özür dileyerek yüzleşmemiz gereken bir geçmişe ait." Bu sözler son derece değerli, çünkü konu ne yazık ki başka ülkeleri geçmişleriyle yüzleşmeye davet eden yasalar çıkaran Fransa’da hâlâ bir tabu. Sömürgeciliğin halklara “uygarlık” getirdiği safsatasıyla çocukların beyinleri yıkanıyor. Bu nedenle yanıtı bulunması gereken soru şu: Milyonlarca insanın bu sözlerine tepki gösterdiği Macron, Cumhurbaşkanı seçilirse bu tabuyu yıkacak ve Fransa Cezayir’de yaptıklarıyla yüzleşecek mi?
Macron’un sözlerine tepkiler
Macron’un sözlerine Fransa’dan ilk tepki Cumhuriyetçiler'in (LR/Les Républicains) adayı François Fillon’dan geldi. Fillon, bu sözlerin “bir Cumhurbaşkanı adayına yakışmadığını” söylemekle yetinmedi. Macron’un bir süre önce sömürgeciliğin olumlu yönleri de olduğunu savunduğunu, Cezayir’de ise kendisini dinleyenlerin duymak istediğini söylediğini belirterek bu ikircikli tutumu “omurgasızlık” olarak niteledi.
LR mensubu, eski başbakanlardan Jean Pierre Raffarin BMF-TV’de Macron’u “Fransızları karşı karşıya getirmek, eski hikayeleri gündeme getirerek bölmek” istemekle suçladı. Bu sözlerin ardında seçime yönelik bazı hesaplar olduğunu da öne sürdü. Raffarin’in kastettiği, Macron’un bu sözleri Fransa’da yaşayan 3 milyon Mağrip (Fas, Tunus, Cezayir) kökenli seçmenin oyunu almak için söylediği. Aslında Mağrip diasporası, diğer Müslüman seçmenler gibi, genelde sol parti ve adaylara oy veriyor. İkinci tura aşırı sağdaki Ulusal Cephe’nin (FN/ Front National) Genel Başkanı ve adayı Marine Le Pen’le birlikte kalması beklenen Macron’un bu sözleri, doğal olarak kendisine yönelecek bir seçmen kitlesine hoş görünmek için sarf etmesi pek de inandırıcı görünmüyor.
Marine Le Pen, yarışta kayrıldığına inandığı Macron’u her konuda olduğu gibi sömürgeciliğin insanlığa karşı suç olduğuna ilişkin sözleri nedeniyle de eleştirdi. Le Pen bu konuda Facebook sayfasına şunları yazdı: “Cumhurbaşkanı olarak yönetmeye talip olduğu ülkeyi yurt dışında insanlığa karşı suç işlemekle itham etmekten daha vahim ne olabilir? Bu argümanları muhtemelen seçim kazanmak için kullanarak suç işleyen Macron’un kendisi. Bu suçu kendi ülkesine karşı işliyor."
Ulusal Cephe’nin konunun içeriğiyle ilgili görüşü de son derece arkaik. Partinin iki numarası Florian Philippot on gün önce çıktığı LCI televizyonunda sömürgeciliği uygarlık projesi olarak gören ekolden geldiklerini şu sözlerle kanıtlıyor: “Oraya bıraktığımız yollar, orada açtığımız okullar, inşa ettiğimiz hastaneler, mirasımız Fransız dili ve kültürü mü insanlığa karşı suç?”
"Pardon" dedi, geri adım atmadı
Emmanuel Macron bu tepkiler karşısında 18 Şubat’ta gittiği Toulon’da Cezayir’deki sözleri nedeniyle kendisiyle aynı fikirde olmayanlara “sizleri kırdıysam pardon, amacım bu değildi” dedi demesine ama sözlerinin arkasında durmayı da bildi. “Niyetim ülkeyi geçmişiyle, tarihiyle barıştırmak” diye başladığı sözlerine şöyle devam etti: “Biliyorum, bu sefer olmadı diyeceksiniz. (Benim için) Bizleri böldü, her tarafa kıvılcımlar attı, ateş yaktı, ne tuhaf biri diyeceksiniz. Bunları anlıyorum. Ama size (bu yolda) devam edeceğimi söyleyeceğim. Çünkü beni asıl ilgilendiren (konu) bu ülkede geleceği inşa etmek.”
Emmanuel Macron bu sözleriyle geri adım atmayacağını söyledi belki ama Le Monde’un konuyla ilgili haberinde vurguladığı gibi, Cezayir’deki söylemini biraz değiştirdi. Polemiğe yol açan “insanlığa karşı suç” (crime contre l’humanité) yerine “insana karşı suç” (crime contre l’humain) terimini yeğledi. Sömürge altında Cezayir’de yapılan “harika” (formidable) işlerden ve harika (formidable) insanlardan da söz etti. Ama işin özünden geri adım atmadığı gibi, Toulon mitinginde başta “kin tüccarı” olarak nitelediği FN olmak üzere kendisine tepki gösteren herkesi eleştirdi. Kısacası kişisel düzeyde alınganlık gösterenlerin gönlünü alırken Cezayir’deki sözlerinin de arkasında durdu. Peki ama bu duruş Cumhurbaşkanı seçilmesi halinde Fransa’nın tarihiyle yüzleşmesini sağlar mı?
Yararlı bir tartışmayı fitillemek
Emmanuel Macron’un Cezayir’den başlattığı sömürgecilik tartışması, gösterilen tepkilerden de anlaşılacağı gibi, Fransız toplumunun henüz tarihiyle yüzleşmeye hazır olmadığını ortaya koyuyor. Oysa Fransız toplumunun yaklaşık yüzde 10’unu çoğu Cezayirli, Mağrip kökenli vatandaşları oluşturuyor. Dolayısıyla Fransa’da bu tartışmanın yapılmasının zamanının çoktan geldiği ortada.
Fransa’da Macron’un sömürgecilikle ilgili görüşlerine katılanlar da var. Le Monde’un 18 Şubat tarihli başyazısında olduğu gibi bu tartışmayı yararlı bulmakla birlikte, “insanlığa karşı suç” nitelemesini yerinde bulmayanlar da. Le Monde gibi başka ülkeler söz konusu olduğu zaman demokrasi şampiyonluğu yapan bir gazetenin insanlığa karşı suç kavramını hukuken “Nazilerin suçları” için kullanıldığı gerekçesiyle uygun bulmaması dikkat çekici. Oysa yukarıda sözünü edilen Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni (UCM) kuran Roma Statüsü’nün 7. maddesi “insanlığa karşı suçlar” başlığını taşıyor.
Tarih eğitimi gözden geçirilmeli
Le Monde’ da konuyla ilgili olarak ayrıca “Cezayir’in sömürgeleştirilmesi Macron’un dediği gibi insanlığa karşı suç mudur?” (La colonisation de l’Algérie a-t-elle été un «crime contre l’humanité», comme le dit Macron?) başlığını ve Ralitsa Dimitrova’nın imzasını taşıyan bir yazı da yayınlandı. Bu yazı konuyu öncelikle Fransız Ceza Yasası (212. madde) çerçevesinde ele alıyor ve sınır dışında bir toprağın işgali ve yönetilmesinin tek başına insanlığa karşı suç oluşturmadığını savunuyor. Ama Fransız ordusunun Cezayir’de sistematik olarak uyguladığı işkencelerin tabiatıyla insanlığa karşı suç kapsamına girdiğini teslim ediyor.
Dimitrova yazısında ayrıca Setif, Guelma ve Kherrata katliamlarına da değiniyor ve 2005’e kadar tabu olan bu konuda ilk kayda değer tepkiyi verenin 2012’de Cumhurbaşkanı Hollande olduğunu, sömürgeciliğin neden olduğu acılardan söz ettiğini ve bu katliamların Cezayirlilerin anılarında ve bilinçlerinde kökleşmiş olduğunu vurguladığının altını çiziyor.
Kabul etmek gerekir ki Fransa’nın 132 yıl gibi uzun bir süre sömürgesi olmuş Cezayir’de işlediği suçlarla bir an önce yüzleşmesi şart. Bunun için de tarih eğitiminde düzeltmeler dâhil her önlemi alarak toplumunu Macron’un açtığı tartışmayı uygar bir devlete yakışır olgunlukla sürdürmeye hazırlaması gerekiyor.
FACEBOOK YORUMLAR