Bizde rekreasyon, Avrupa'da rekreasyon
Bizdeki ilkelliğe 'otantik' deniliyor, Avrupa'daki medeniyete 'edepsiz' deniliyor Ben ne otantikliğe ve ne de edepsizliğe taraf olmuyorum. Fotoğraflara bakıp siz karar verin
Tam 3,5 ay kaldığım Mersin'de, insanların rekreasyon faaliyetlerini gördükçe içim burkuluyordu. Özellikle cumartesi ve pazar günleri ve özellikle de sıcak yaz ayları, Avrupalıya göre çok ilkel manzaralar izleniyor.
Benim Mersin'deki yazlığım, Tece'deki Halk Plajı'na bakıyor. Tece'deki yer 'Halk Plajı' olarak anılıyor ama aslında bir park alanı.
Denizden uzak apartman katlarında ve barakalarda yaşayanların çoğu, cumartesi ve pazar günleri, ya kendi araçları ile veya dolmuş ve otobüslerle rekreasyon yapılabilecek yerlere koşarlar.
Koşulan yerlerden biri de benim evin önündeki alandır.
Sabahın erken saatlerinden itibaren gruplar halinde yürüyerek gelen insanlar, ellerindeki torbalarla kendileri için bir ağaç altı gölgeliği ararlar. Kimileri otomobil ile park alanına girerler ve onlar da bir ağacın altına yerleşirler. Kimi kilim getirmiştir, yere serer ve uzanır, kimi de, kene, bit ve böcek tehlikesine reğmen toprak-ot karışımı yere uzanır.
Öğle saati yaklaşınca mangallar yakılmaya başlanır. Mangallardaki kömür ve odunlar köz oluncaya kadar etrafı duman ve pis koku kaplar. Daha sonra etler atılır mangala ve bu kez et kokusu etrefa yayılır. Kimi çok beğenir bu kokuyu, kimi de nefret eder.
Ben ve eşim, geniş terasımızdan bu manzarayı seyrederken zevk alırız. Ama özeleştiri yapmayı da ihmal etmeyiz. Eşim her defasında şöyle der: 'Bak sen şu kadere, biz lüks villamızda havuza ve denize giriyoruz. Yetmiyor klimamızı açıyoruz. İstediğimiz yemeği getirtiyoruz. Lahmacun, tavayı fırına gönderiyoruz. Ama bir de şu insanlara bak. Havasız kaldıkları apartmanlardan ve barakalardan kaçıp buralara geliyorlar ve haftada bir de olsa neşelenmeye çalışyorlar.'
Eşimin bu sözlerine tabii ki ben de katılıyorum. İnsanların yokluk içinde yarattıkları mutluluğu paylaşmaya çalışıyoruz.
Saatler ilerledikçe, otomobillerindeki radyoların sesini sonuna kadar açanlar arasında münakaşa başlar. Bu münakaşaya sahil boyunda ikamet edenler de karışır. Sık sık kavgalar meydan gelir. Rakılar ve şaraplar içildikten sonra göbek havaları başlar.
Biz, rakı ve müzik sefası başlayınca otomobilimize atlar ve kendimize göre rekreasyon yerleri aramaya çıkarız ve piknik alanı boşaldıktan sonra evimize gireriz..
Anlayacağınız, Bodrumlar'da, Çeşmeler'de, Alaçatılar'da, Antalyalar'da keyif çatanların dışında kalan halkımız, kendilerine ancak böylesi ilkel rekreasyon yerleri bulabilirken, Avrupa'daki insanlar nasıl rekreasyon yapıyorlar diye düşünmeye başladım.
Benim tam 48 yıllık bir Avrupa deneyimim var ama, 3,5 aylık Mersin ziyaretimizden sonra geldiğim Hollanda'da ilk pazarı, rekreasyon yeri arayarak geçirdim.
Tesadüfen çok güzel bir pazar gününde, Amsterdam'a 5 kilometre mesafedeki Oostzaan'da bulunan Twiske adlı rekreasyon yerine gittik. Göl ve orman manzaralı bu yerde çeşitli lokanta ve snackbarlar yer alıyor. Hollandalılar, yüzüyorlar, bisiklet sürüyorlar ve mevcut lokanta ve snackbarlardan yararlanıyorlardı. Bizim Türkler de, Türk işi mangal sefasını sürdürüyorlardı.
Hollanda'nın göbeğindeki Kaag köyüne gittik. Göl kenarındaki bu köyün bir de adası var. Bu adaya otomobil ile geçiliyor. Ama sadece 4 otomobil alan bir feribotçuk ile...
Bir saatlik beklemeden sonra Kaag adasına geçebildik. İnsanlar teknelerine doluşmuşlar, kıyı boyunca uzanan lokanta ve kahvehanelerde keyif alıyorlardı.
Noordwijk sahil kasabasına gittik. Kilometrelerce uzanan kumsalda onlarca restaurant ve kahvehane vardı. Her taraf tıklım tıklım doluydu.
Benim insanımın Türkiye'de yapamadığını, Avrupalı'nın en fakiri bile yapabiliyordu.
Bunun dışında, tabii ki hiç kimse bir başkasını rahatsız etmiyordu. Hele o teknelere doluşmuş insanlar...El sallamaktan başka bir şey yapmıyorlardı. Bu da tabii ki bu mnzarayı seyredenleri mutlu ediyordu.
Türkiye'deki rekreasyon yerlerinde genellikle karakolda biten kavgalara sahne olan eğlenceler, Avrupa'da bir başka havada sürüyor.
Aslında bu yazım bir eleştiri yazısı olmayacaktı. Benim insanımın eğlence isteğine ne kadar saygı duyuyorsak, meydana gelen tatsızlıkların nedenine de saygı duymak gerektiğine inanıyorum. Konu sadece maddi değil, manevi olarak da ele alınmalı. Maddi kazanç veremediğimiz insanımıza manevi olarak ne verdik ki?
Ama Avrupalı öyle mi? Avrupalı'ya eğitim verildi, iş verildi, sevgi verildi..
Eeee, bundan sonra insanlardan ne beklersiniz?
Resimlere bakın ve siz karar verin.
FACEBOOK YORUMLAR