Bir saray kemençesinin 150 yıllık yolculuğu
Kemençe sanatçısı Bostancı: "(Tanburi) Cemil Bey üzerinden aslında bizim bütün musiki kültürü şekilleniyor. 'O nasıl bir kemençe çalıyordu acaba?' diye düşünürken, biraz araştırma yaptım ve Baron isminde bir ustanın enstrümanlarını çaldığı bilgisine ulaştım" "Şu an bende olan kemençe, aslında Abdülaziz Han'ın cariyesi için yaptırdığı bir kemençeymiş. Daha sonra Cemil Bey'in öğrencisi Fahire Fersan'a geçiyor ve 1960'lı yıllarda Iraklı Faruk Fettah, gelip bu kemençeleri alıp Kanada'ya yerleşiyor" "Bütün meblağı toplayana kadar hiç kimseye bahsetmedim. Kemençe orada duruyor mu bilmiyordum ama ben bir şekilde biriktiriyordum. Biliyordum, o benim olacaktı" "Benim için çok büyük bir sorumluluk. Benden önce Fahire Hanım çalmış bunu. Akşam oturup evde çaldığım zaman, gerçekten Fahire hanım beni dinliyormuş gibi bir köşede çok büyük keyif alıyorum" "Bu topraklarda doğmuş biri olarak, bu kültüre ait bir şeye hizmet etmekten çok onur duyuyorum"
Kemençe sanatçısı Emine Bostancı, Osmanlı sarayından çıkan ve Tanburi Cemil Bey'in öğrencisi Fahire Fersan'ın da kullandığı İstanbul kemençesini, Kanada'da bulunan bugünkü sahibi Faruk Fettah'tan sıkı pazarlık sonucu satın aldığını vurgulayarak, "Bizim gitmemiz çok zor, taşımasını bilen biri olması lazım. Tarihi eser, üzerinde fildişi var el koyabilirler ama iki gün içinde geldi kemençeler. Onları hem asli vatanına döndürmüş olmaktan hem böyle zarif bir hatıraya sahip olabilmekten çok büyük bir mutluluk duydum." ifadelerini kullandı.
Sultan Abdülaziz'in, cariyesi için Ermeni saz ustası Baron'a yaptırdığı İstanbul kemençesinin peşinden 4 yıl koşan ve Haziran'da kemençeyi satın alan Bostancı, kemençenin Osmanlı sarayından Kanada'ya uzanan yolculuğunu AA muhabirine anlattı.
Müziğe çok erken yaşlarda bağlama çalarak başladığını aktaran Bostancı, daha sonra bir süre gitarla ilgilendiğini söyledi.
Bostancı, 16 yaşında kemençe çalmaya başladığını, sonrasında da Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi'nde kemençe üzerine eğitim aldığını aktardı.
Şu an Hollanda'da, Rotterdam Konservatuarı Dünya Müziği Bölümü'nde yüksek lisans yapan genç müzisyen, yurtdışında Türk müziğini ve kemençeyi temsil etmek istediğini dile getirdi.
Bostancı, Türkiye'de "Kastamonu", "Karadeniz" ve "İstanbul" olmak üzere 3 çeşit kemençe olduğuna değinerek, Karadeniz kemençesiyle çok fazla karıştırılmasından dolayı söz konusu kemençenin, son zamanlarda daha çok İstanbul kemençesi olarak anıldığını ifade etti.
- "Rüyalarımda o kemençeyi görüyordum"
Kemençeye ilk başladığında Tanburi Cemil Bey'i dinlemesinin tavsiye edildiğine işaret eden Bostancı, şunları kaydetti:
"Cemil Bey üzerinden aslında bizim bütün musiki kültürü şekilleniyor. 'O nasıl bir kemençe çalıyordu acaba?' diye düşünürken, biraz araştırma yaptım ve Baron isminde bir ustanın enstrümanlarını çaldığı bilgisine ulaştım. O zamandan itibaren, 'Keşke Cemil Bey'in çaldığı gibi bir kemençem olsa' diye dua ederdim. Bundan 4 sene önce kemençe yapan bir abimize 'Kanada'da iki tane Baron kemençe var ve bunlar satılmak isteniyor' diye bir haber geldi. Biz tabii çok heyecanlandık. Özellikle ben çok heyecanlandım. Çünkü Baron kemençe benim hayalimdi."
Bostancı, gövdesi fildişinden yapılan kemençelerin sahibine fiyat teklifi gönderdiklerini söyleyerek, "Şu an bende olan kemençe, aslında Abdülaziz Han'ın cariyesi için yaptırdığı bir kemençeymiş. Yani saraydan çıkma bir kemençe. Daha sonra Cemil Bey'in öğrencisi, çok değerli bir kemençeci olan Fahire Fersan'a geçiyor ve ne hikmetse bazı maddi zorluklardan dolayı 1960'lı yıllarda Iraklı, petrol zengini birinin oğlu Faruk Fettah, gelip bu kemençeleri ve çok değerli Türk musikisi enstrümanlarını alıp Kanada'ya yerleşiyor." ifadelerini kullandı.
Fettah'ın elinde çok ciddi bir Türk musikisi enstrümanları koleksiyonu olduğuna dikkati çeken sanatçı, bir müze çalışması doğrultusunda bütün enstrümanların getirilmesinin planlandığını aktardı.
Bostancı, "tırnak kemençesi", "armudi kemençe", "klasik kemençe" adlarıyla da bilinen enstrümanı fiyatı yüksek geldiği için ilk başta alamadığını kaydederek, satın alana kadar sürekli o kemençeyi düşündüğünü, rüyalarında bile onu gördüğünü anlattı.
- Kemençe Kanada'dan pamuklara sarılarak getirildi
Sonrasında kemençeyi almak için birikim yapmaya başladığının altını çizen sanatçı, şöyle devam etti:
"Bütün meblağı toplayana kadar hiç kimseye bahsetmedim. Kemençe orada duruyor mu bilmiyordum ama ben bir şekilde biriktiriyordum. Biliyordum, o benim olacaktı. Nitekim bu Haziran ayında tamamladım ve kemençeleri sordurdum. Adamla tekrar iletişim kurduk ve adam bu sefer iki katı fiyat teklif etti. Biz tabii üzüldük. Daha sonra ben bu olayı Mehmet Güntekin'le paylaştım. Onun da tevafuk Kanada'da yaşayan, Türk müziğinden çok iyi anlayan İlhami Gökçen adında müzikolog bir arkadaşı varmış. Faruk Fettah'ı da tanıyormuş. Tamamen kısmet."
Bostancı, yaklaşık iki ay pazarlık yapıp Fettah'ı ikna ettiklerini belirterek, "Mehmet Bey'in bir öğrencisi Toronto'dan dönüyormuş, kendi odasındaki yastığı söküp onları pamuğa sararak getirdi. Normalde hiç olmayacak bir şey. Biz 'Aldık, peki nasıl gelecek' diye düşündük çünkü. Bizim gitmemiz çok zor, taşımasını bilen biri olması lazım. Tarihi eser, üzerinde fildişi var el koyabilirler ama iki gün içinde geldi kemençeler. Onları hem asli vatanına döndürmüş olmaktan hem böyle zarif bir hatıraya sahip olabilmekten çok büyük bir mutluluk duydum." değerlendirmesinde bulundu.
Kemençeye, toplamda 4 yıl süren bir maceranın sonunda kavuşabildiğini aktaran Bostancı, diğer kemençenin ise Mehmet Güntekin'de olduğunu bildirdi.
- "Bu kemençeye yakışır projeler yapmak istiyorum"
Emine Bostancı, kemençenin yaklaşık 150 yaşında olduğuna vurgu yaparak, "Mukayyet olmak çok zor. Benim için çok büyük bir sorumluluk. Benden önce Fahire Hanım çalmış bunu. Fahire Hanım çok çok değerli bir sanatçı. Elimi her değdirdiğimde bir şey olur mu diye korkuyorum. Evde bırakamıyorum. Nazar değer diye korkuyorum ama sonuç olarak çok keyifli. Akşam oturup evde çaldığım zaman, gerçekten Fahire hanım beni dinliyormuş gibi bir köşede çok büyük keyif alıyorum. Benim için çok büyük onur verici bu yaşta böyle bir şeye sahip olmak. Onun için o meblağı biriktirirken de çok keyif aldım. Hep motive ettim kendimi." şeklinde konuştu.
Hollanda'da birçok ülkeden müzisyenlerle modern müzik topluluğu kurdukları bilgisini veren Bostancı, söz konusu kemençeyle ona yakışır nitelikte projeler yapmak istediğini söyledi.
Rotterdam Klasik Türk Müziği Korosu'nun şefliğini yapan ve şu anda bir film müziği üzerinde çalışan sanatçı, kemençenin Hollanda'da çok ilgi gördüğü yorumunu yaptı.
Emine Bostancı, gençlerin popüler kültüre çok adapte olduğu yorumunu yaparak, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bu topraklarda doğmuş biri olarak, bu kültüre ait bir şeye hizmet etmekten çok onur duyuyorum. Ben de çok küçükken şu anda gençlerin dinlediği şeyleri dinliyordum ama yavaş yavaş kulağımı, fikirlerimi, sanat algımı başka bir yönde eğittim ve bunu bence herkes yapabilir. Gerçekten insanlar bu müziği anlayamıyor. Anlamalarını bıraktım saygı bile duyamıyor. Gerçekten biz bu kültürü sahiplenir ve bu kültüre layık olmaya çalışır, bunun üzerine bir şeyler koymaya çalışırsak bence o zaman entelektüel bir boyuta ulaşabileceğiz."
- "İstanbul kemençesi"
İlk yapılışı milattan sonra 6. yüzyıla dayanan İstanbul kemençesi, Bizans zamanında ortaya çıksa da bugünkü halini Osmanlı zamanında aldı.
Tanburi Cemil Bey'in ifadesiyle icrasındaki zorluktan dolayı "demir leblebi" olan kemençe, 14. yüzyılda kemanın da çıkmasıyla birlikte geri planda kalmaya başladı.
Karaağaç, karadut, dikenli ardıç ve maun gibi birçok ağaç türünden yapılabilen enstrüman, 19. yüzyılda Osmanlı saray müziğine dahil olmasıyla "kaba saz" sınıfından "ince saz" sınıfına geçti.
Boyu 45-50 cm olan, insan sesine yakınlığıyla bilinen ve "hüzünlü" olarak tanımlanan İstanbul kemençesi, klasik Türk musikisi sazlarının vazgeçilmezlerinden oldu.
FACEBOOK YORUMLAR