Avrupa'nın birliğini kurtaran mutabakatın ikinci yılı geride kaldı
2015 yılında patlak veren sığınmacı krizine çözüm bulmak için Türkiye ile AB arasında varılan mutabakat, hem kıtadaki ırkçı partilerin güçlenmesini engelledi hem de birliğin yapı taşlarından Schengen sisteminin çökmesinin önüne geçti Ankara ile Brüksel arasındaki mutabakat sayesinde 2015 yılında Yunanistan'daki düzensiz sığınmacı sayısı 853 binden fazla seyrederken, 2017 sonlarında bu rakam yüzde 98'lik düşüşle 20 bin 364'e geriledi Mutabakatın meyvelerini toplayan AB, varılan uzlaşı kapsamında Türkiye'ye verdiği vize muafiyeti ve sığınmacılara mali yardım gibi sözleri yerine getirmekte ise ağır davranıyor
ŞERİFE ÇETİN / YUSUF HATİP - Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasında imzalanan ve 2015 yılında patlak veren sığınmacı krizine çözüm bulmayı hedefleyen mutabakat hem kıtadaki ırkçı partilerin güçlenmesini engelledi hem de birliğin yapı taşlarından Schengen sisteminin çökmesinin önüne geçti.
Türkiye ve AB arasında 18 Mart 2016'da varılan sığınmacı mutabakatının birlik ülkelerine yasa dışı sığınmacı akınında çok ciddi oranda düşüş sağladığı, böylelikle birliğin sığınmacı kriziyle başa çıkabilmesinde etkili olduğu görülüyor.
18 Mart mutabakatının olumlu sonuç verdiğinin en önemli göstergelerinden biri sığınmacı akınındaki radikal düşüş oldu.
Resmi verilere göre, 2015 yılında Yunanistan'a giren düzensiz göçmen ve sığınmacı sayısı 853 binin üzerindeyken, 2017 sonlarında bu rakam yüzde 98'lik düşüşle 20 bin 364'e kadar geriledi.
- Günlük yasa dışı geçişlerde rekor azalma
Diğer yandan, AB Sınır Koruma Ajansının (Frontex) verileri de mutabakat sonrasında günlük yasa dışı geçişlerde rekor seviyede düşüş olduğunu gösteriyor.
2015 yılının Ekim ayında her gün yaklaşık 7 bin kişi Türkiye'den Yunan adalarına geçiş yaparken, bu rakam Şubat ayı itibariyle 43'e kadar geriledi.
- 2017'de AB'ye iltica başvurusu sayısı yüzde 50 azaldı
Türkiye'yle vardığı mutabakat sonucu AB'ye sığınmacı akınının azalmasının, iltica başvuruları sayısına da yansıdığı görülüyor.
Avrupa İstatistik Ofisinin (Eurostat) yayımladığı verilere göre, 2017'de birlik ülkelerine iltica başvurusunda bulunanların sayısı bir önceki yıla göre yarı yarıya azaldı.
Sığınmacı mutabakatı öncesinde AB'ye 2015 yılında 1 milyon 257 bin 610, 2016'da 1 milyon 206 bin 120 kişi iltica başvurusu yaparken, bu rakam mutabakatın olumlu etkileri sayesinde 2017 yılında 650 bine geriledi.
- AB vize serbestisi sözünü tutmadı
AB-Türkiye arasındaki sığınmacı uzlaşısıyla vize serbestisi tekrar gündeme geldi. Taraflar, Türk vatandaşlarının Schengen alanına vizesiz seyahatlerinin, Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşması’nın 1 Ekim 2017 itibariyle tüm hükümleriyle uygulanmasının ardından 2018 yılı içerisinde sağlanması konusunda mutabık kaldı.
15 Temmuz'da bir darbe girişimi atlatan ve birçok terör örgütüyle aynı anda mücadele etmesine rağmen Türkiye, sığınmacı mutabakatından kaynaklanan yükümlülüklerini büyük ölçüde yerine getirse de AB kendi sözünde durma konusunda ağır davrandı.
Türkiye'nin Şubat ayı başında AB Komisyonuna sunduğu vize serbestisine yönelik çalışma planı belgesinde 7 kritere ilişkin başlıklar bulunuyor. Ankara, söz konusu çalışma planı ile taahhüt edilen vize serbestisi için AB tarafından belirlenen 72 kriteri yerine getirmiş olacağını bildirdi.
Türkiye’nin önerilerinin AB tarafından kabul edilmesinin ise bir garantisi bulunmuyor. Yol haritası belgesi, Brüksel’de derinlemesine bir değerlendirmeye tabi tutulacak. Şimdi de Brüksel'in talep ve beklentilerini Ankara’ya iletmesi bekleniyor.
İlk etapta sığınmacı mutabakatının ardından hemen işleme koyulması planlanan vize serbestisinin, AB'deki yasal süreçler de göz önüne alınırsa, kısa vadede yürürlüğe girmesi olası gözükmüyor.
- Mültecilere yönelik mali yardımda gecikme
Diğer yandan, 2016'da varılan mülteci anlaşması kapsamında Türkiye'ye yapılacak olan toplam 6 milyar avroluk mali yardımın 3 milyar avroluk kısmının AB tarafından projelere bağlanarak ödenmesi karalaştırılmıştı. Ancak, proje bazlı ödenen ilk 3 milyar avronun bile tamamı henüz aktarılmadı.
Ankara, söz konusu miktarın proje bazlı olarak değil nakit olarak ödenmesini talep ediyordu. Bu talep de kabul görmedi.
AB Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik ise 3 milyar avroluk ilk ödemenin yalnızca 1,7 milyarının yapıldığını belirtmiş ve "Suriyelilerin ihtiyaçlarını dikkate alınca bu ödemenin çok daha hızlı yapılması gerekir." demişti.
AB’nin yürütme organı olan AB Komisyonu, Türkiye'de yaşayan Suriyeli mülteciler için vermeyi vadettiği mali yardımın 3 milyar avroluk ikinci kısmını geçtiğimiz günlerde geç de olsa onayladı.
Bununla birlikte, söz konusu miktarın nasıl ödeneceği konusunda birlik içerisinde tartışma yaşandığı iddiaları gündeme geldi. Almanya ve Hollanda gibi bazı ülkeler, ikinci 3 milyar avroluk ödemenin tamamını AB Komisyonu'nun finanse etmesini önerdi. İlk 3 milyar avroluk dilimin ise üçte ikisi AB üyesi devletler tarafından karşılanmıştı.
- AB projesi tehdit altındaydı
İkinci Dünya Savaşı'nın ardından 2015 yılında en fazla sığınmacı akınını tecrübe ederek adeta bir varoluşsal krize giren AB'nin, Türkiye'yle vardığı mutabakatla birlikte sığınmacı akınını kontrol altına alamaması durumunda, ciddi dağılma tehlikesi yaşayabileceği genel değerlendirmeler arasında yer alıyor.
2015 yılında savaş ve çatışma bölgelerinden gelen sığınmacılar, AB genelinde siyasi söylem ve politikaları radikalleştirdi. Bu radikalleşme bir yandan aşırı sağ partilerin güçlenmesine yol açarken, diğer yandan da merkez partilerin ırkçı ve aşırı sağcı tutum ve politikalar benimsemesine yol açtı.
Öyle ki, sığınmacı krizinin ardından Hollanda'da Geert Wilders önderliğinde Özgürlükler Partisi (PVV), Fransa'da Marine Le Pen liderliğinde Ulusal Cephe (FN) ve Almanya'da Almanya için Alternatif (AfD) gibi aşırı sağcı partiler oy oranlarını ciddi şekilde artırarak, Avrupa genelinde tedirginlik yarattı.
Diğer yandan, 18 Mart mutabakatıyla sığınmacı krizinin kontrol altına alınması sonucu bu partilerin oy oranlarının düştüğü ve iktidara merkez partilerin geldiği görüldü.
- AB'nin temel değerleri göz ardı edildi
Sığınmacı akını sadece ırkçı ve aşırı sağcı söylemi güçlendirmekle kalmadı, AB'nin temel değerlerinden biri olan ve büyük bir başarı olarak görülen serbest dolaşımı da etkiledi.
Almanya Başbakanı Angela Merkel, sığınmacılara açık kapı politikası uygulanacağını açıklamasına rağmen Berlin yönetimi, 26 üye arasında serbest dolaşım imkanı sağlayan Schengen Anlaşması'nı askıya alarak sınır kontrollerini başlatan ilk ülke oldu.
Almanya'yı Avusturya, Danimarka, İsveç ve Norveç takip etti.
Öte yandan, üye ülkelerin bazıları serbest dolaşım fikrini temelden zedeleyen bir girişim başlatarak, sığınmacı akınını durdurmak için sınırlarına tel örgüler ve duvarlar ördü.
Katı sığınmacı karşıtı tutumuyla bilinen ve AB Komisyonu'nun zorunlu kota sistemine rağmen tek bir sığınmacı dahi kabul etmeyen Macaristan, 2015 yılında Sırbistan'la olan sınırına jiletli tel örgü inşa eden ilk birlik üyesi oldu.
2016 yılında ikinci tel örgü inşasını başlatan Macaristan'ı, Slovenya takip etti. Slovenya, Hırvatistan'la olan sınırına yaklaşık 150 kilometrelik tel örgü çekti. Avusturya da Slovenya'yla olan sınırına duvar örerek birliğin temel çekirdeklerinden biri olan serbest dolaşıma büyük darbe vurdu.
FACEBOOK YORUMLAR