Avrupa'da Nefret, İslamofobi ve Irkçılık raporu İstanbul
Avrupa'da Müslümanların maruz kaldığı ayrımcı uygulamalar, nefret içerikli söylemler ve fiziksel saldırılar 'islamofobi' kavramıyla ele alınmaktadır. Ancak 'İslam korkusu' anlamına gelen bu kavram mevcut durumu yansıtmamakta, Müslümanlara yönelik şiddetin temelinde korku değil düşmanlık olduğu görülmektedir''
Uluslararası Hak İhlalleri İzleme Merkezi'nce (UHİM) hazırlanan "Avrupa'da Yükselen Ayrımcılık: Nefret, İslamofobi ve Irkçılık" raporunda, ''Avrupa'da Müslümanların maruz kaldığı ayrımcı uygulamaların, nefret içerikli söylemlerin ve fiziksel saldırıların 'islamofobi' kavramıyla ele alındığı ancak 'İslam korkusu' anlamına gelen bu kavramın mevcut durumu yansıtmadığı, Müslümanlara yönelik şiddetin temelinde korku değil düşmanlık olduğu'' bildirildi.
UHİM Başkanı Ayhan Küçük, Üsküdar'daki Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen toplantıda rapora ilişkin basın bildirisini okudu.
Küçük, raporun temel hedefinin nefret, islamofobi ve ırkçılık bağlamında Avrupa’da yaşayan göçmenlerin karşı karşıya kaldığı süreçleri irdelemek ve tartışmaya açmak olduğunu belirtti.
Hazırladıkları raporda ulaştıkları sonuçlara ve konuyla ilgili çözüm önerilerine ilişkin de Küçük, şu bilgileri verdi:
"Yabancı kökenliler, Avrupa ülkelerinde nüfuslarıyla kıyaslanamayacak ölçüde düşük bir siyasi temsile sahiptir. Yabancılara ilişkin konularla ilgili yasal düzenlemeler ön yargılı, yetersiz ve hakkaniyetten uzak bir anlayışla sürdürülmektedir. Müslümanların maruz kaldığı ayrımcı uygulamalar, nefret içerikli söylemler ve fiziksel saldırılar 'islamofobi' kavramıyla ele alınmaktadır. Ancak 'İslam korkusu' anlamına gelen bu kavram mevcut durumu yansıtmamakta, Müslümanlara yönelik şiddetin temelinde korku değil düşmanlık olduğu görülmektedir.
Eğitim alanında yabancılara karşı uygulanan ayrımcılık anaokulu safhasından başlamakta ve çok acı sonuçlar doğurmaktadır. Çocukların akademik hayatını tayin etmekte belirleyici rolü olan ve henüz ilkokul çağında gerçekleştirilen yönlendirmelerde çifte standart uygulanmaktadır.''
Avrupa'da Müslümanların maruz kaldığı ayrımcı uygulamaların, gündelik hayatın her alanına sirayet ettiğini vurgulayan Küçük, Müslüman ailelerin ev kiralamakta zorlandığını, başörtülü ya da sakallı bir Müslümanın bu görünüşü sebebiyle işten çıkartıldığını, isminden Müslüman olduğu anlaşılanların iş başvurularının çoğunlukla dikkate alınmadığını, okul idarelerinin düzenledikleri organizasyonlara Müslüman velilerin katılmasını engellediğini, başörtülü kadınların fitness, havuz gibi spor komplekslerine kayıt yaptırırken sıkıntı yaşadığını kaydetti.
Irkçı siyasal söylemin popülaritesinin, Avusturya, İtalya, Hollanda gibi ülkelerde bu partilerin sayısının ve desteğinin artmasına yol açtığını aktaran Küçük, yabancılara karşı beslenen kin ve nefret sebebiyle Avrupa'da her yıl binlerce şiddet olayının gerçekleştiğini, bu olayların can ve mal kaybına sebebiyet verdiğini belirtti.
- Çözüm önerileri
Medya organları ve siyasilerin 11 Eylül ve DAEŞ üzerinden oluşturduğu algının, Müslümanlara karşı gerçekleştirilen nefret suçlarında çok ciddi artışa sebebiyet verdiğine işaret eden Küçük, Avrupa'da ayrımcılık sorununun ortadan kaldırılması için hayata geçirilmesi gerektiğini düşündükleri çözüm önerilerini şöyle sıraladı:
''Avrupa devletleri, topraklarına gelen ve nesillerdir kendi ülkelerinde bulunan yabancı kökenli vatandaşlarını artık kendi öz unsuru olarak kabul etmeli ve kıtaya sonradan gelen milyonlarca insana diğer vatandaşlarıyla eşit şartlarda muamele etmelidir. Yabancı kökenlilerin haklarını koruyacak yasal düzenlemeler hızlı bir şekilde hayata geçirilmeli, yabancıların tehlike altında olan can ve mal güvenlikleri sağlanmalıdır. Bu konuda Avrupa ülkelerindeki idari yapıların yanı sıra, BM ve AB gibi uluslararası kuruluşlar da ikna edici adımlar atmalıdır.
BM nezdinde islamofobi bir suç olarak kabul edilmeli ve gerekli cezai müeyyideler yasalara bağlanmalıdır. 'İslamofobi' kavramının bizzat kendisinin islamofobik bir kavram olduğu gerçeğinden hareketle, Müslümanların maruz kaldığı ayrımcı politikalar ve şiddeti ifade etmek üzere 'İslam düşmanlığı', 'İslam karşıtlığı' ve 'Müslüman düşmanlığı' gibi ifadeler tercih edilmelidir.''
AB Bakanlığı bünyesinde ''islamofobi'' için özel bir takip birimi oluşturulmasını öneren Küçük, ''Türkiye'nin dış temsilciliklerinde konu ile ilgili ihbar ve danışma hatları oluşturulmalıdır. Bu birimler aracılığıyla ulaşan bilgiler düzenli şekilde dosyalanmalı, arşivlenmeli ve elde edilen istatistiki bilgiler ilgili mercilere periyodik olarak takdim edilmelidir'' dedi.
Medyanın, islamofobi konusuna hassasiyetle eğilmesi ve bu konuda müstakil birimler oluşturulması gerektiğini aktaran Küçük, İslam İşbirliği Teşkilatı'nın da islamofobi konusunda yaşanan gelişmelerin hukuki süreçlerini takip etmesi ve bu konuda uluslararası hukuk nezdinde girişimlerde bulunması gerektiğini ifade etti.
Küçük, Avrupa'da yükselen nefret, islamofobi ve ırkçılığın gündeme taşınması, uluslararası kamuoyunda etkin bir şekilde tartışmaya açılması için kültür-sanat, siyaset, akademi, sivil-toplum, medya ve iş dünyası temsilcilerinin ortak bir duyarlılıkla hareket etmesi gerektiğini kaydetti.
Rapora ilişkin bildirinin okunmasının ardından "Avrupa'da Yükselen Ayrımcılık'' konferansı düzenlendi.
FACEBOOK YORUMLAR