Yeşim Candan'dan, Hollanda Başbakanı ve hükümetine şamar gibi satırlar
Türk asıllı sunucu ve yazar Yeşim Candan'dan, Hollanda Başbakanı ve hükümetine şamar gibi satırlar... * Erdoğan'ın sevgisi ile Rutte'nin soğuklu arasında kaldılar * Onları, şefkat ve liderlikle elinizde tutun * Rutte'nin Hollandalı Beyaz seçmene yaranmak için yaptığı 'defolsunlar' tavrı, Türkler'i Erdoğan'ın kucağına itiyor * Hollanda Türkleri iki popülist akımda sıkışıyor
Hollanda'da özellikle konferanslarda sunuculuk yapan yazar Yeşim Candan'ın, ülkenin ikinci büyük ve sosyal demokrat görüşlü de Volkskrant gazetesine yazdığı bir yorumda, Hollanda Başbakanı Rutte ve hükümetine şamar gibi satırlar yazdı.
Cumartesi ekinde birinci sayfadan anonslu olarak, iki sayfa olarak yayınlanan yorumun ana teması, Türkiye'deki 24 Haziran seçimleriydi.
Hollanda'daki Türkler'in seçimlere katılımını ve sonrasındaki sevgi gösterilerini eleştiren Hollandalılara, 'Siz Türkler'i dışlıyorsunuz ama, Erdoğan onlara kucak açıyor' şeklinde seslenen Yeşim Candan, Türkler'in bazı hareketlerine de anlam veremediğini yazdı.
Hollanda'da doğup büyüyen Yeşim Candan, seçim gecesi Amsterdam'ın merkezindeki bir meydanda, ellerinde Türk bayrakları ile Erdoğan lehinde slogan atmalarını hayretle izlediğini belirttikten sonra şunları yazdı:
Hollandalı Türk gençleriyle, Erdoğan’ın çekici gücü üzerine söyleşiler yaptım. Bazılar bana kendilerini Hollanda’da yabancı gibi hissettiklerini, ırkçı Wilders’in sert konuşmalarından ötürü kendilerini dışlanmış gibi gördüklerini söylediler. Kötü deneyimler yaşamışlar ve sıkıcı eleştirilere hedef olmuşlar. Hislerini kısmen anlıyordum. Hollandalı olduğumdan dolayı gurur duymakla birlikte, şurasını belirtmek isterim ki, dışlama denilen sosyal fenomenin patenti Hollandalılar'a aittir. Buna hemen her gün tanık oluyorum.
De Volkskrant gazetesi, iki sayfalık yorumdan başka iki sayfa da illüstrasyon yayınladı.
İllüstrasyonun başlıkları şöyleydi: 'Erdoğan'ın şefkati ile, Rutte'nin soğukluğu arasında.'
'Türk Hollandalılar, iki popülist akım arasında kaldılar.'
Ayrımcılık gerçeğini de biliyorum. Rotterdam West’te, yoksul bir semtte büyüdüm. Uyuşturucu bağımlıları ve kavgalar semtin huzurunu kaçırdığından, mahallede polis eksik olmazdı. Benim oturduğum sokak ‘Küçük Türkiye’ idi. Hep Türk çocuklarıyla oynadım ve Hollandacayı ilkokulda öğrendim. O zamandan beri göçmenlerin yoğun olarak yaşadıkları yerlere 'Siyah mahalle’ demelerine karşı koymuşumdur. Eskiden Türkler arasında gruplaşmalar yoktu.
Bölünmemiş bir toplumduk ve o toplumun bir parçası olmaktan gurur duyuyordum.
Yeşim Candan'ın (Sağ başta) babası 50 yıl önce Hollanda'ya gelen ilk Türler arasındaydı. 50 yılda çok gelişen aile Hollanda medyasına daha önce de konu olmuştu.
Büyükbabam, 1968 yılında, Ankara yakınlarındaki Tuzgölü havzasındaki küçük bir şehirden Hollanda’ya gelmiş. Rotterdam’da ilk müslüman kasabını açan babamdır. Ben ailemi hep girişimci olarak görmüşümdür. Ticaretle uğraştılar, dükkanlar açtılar. Sürekli ‘ Kazanmak için yaşa, kaybetmek başarısızlara aittir’ fikriyle yaşadım. İçinden çıktığım semt bana kavgayı öğretti. Ona rağmen hep birleştirmeden yana oldum. Bana engel olmalarına izin vermedim.
Zomergasten TV programında, Hollanda Başbakanı Rutte, bir gazeteciyi tartaklayan ve 'defol buradan' diyen Hollandalı Türk göstericiler için, 'Siz defolun. Siz Türkiye'ye yıkılın gidin' şeklinde sert konuştu.
Son günlerde birçok insanın “Neden defolup ülkelerine gitmiyorlar?’ dediklerini duyuyorum. Bu nefret duygularını anlıyorum. Bununla birlikte, bu şekilde küfürler bölünmeyi derinleştirir ve insanları daha çok Erdoğan’ın kucağına iter. Türk bayrakları ile sokağa dökülen insanlar, Türkiye’nin ve Hollanda’nın iki popülist gücü arasında sıkışmışlar. Hollanda’nın bir kesiminin tartışmalarda, 'Yeriniz burası değil, yıkılın gidin' şeklindeki söylemleri, Erdoğan’ın sözlerinde başka türlü ifadesini buluyor.
Bu bir nevi aşk-nefret ilişkisi. Karına 'defol git' dersen, eninde sonunda onu başka bir erkeğin kucağına itersin.
Özellikle Hollandalı genç Türkler arasında işte buna tanık oluyoruz. Erdoğan onları, 'Siz benim vatandaşımsınız, sizin lideriniz benim' diyerek bağrına basıyor. Onları adam yerine koyuyor ve bir kuşağa, gurur duyacakları bir kimlik sunuyor.
Rotterdam’daki gösterilerden sonra, Türk toplumunun sorunlarını tartışmak için RTL Late Night programına konuk oldum. O programda Hollanda Başbakanı Rutte’ye, bu gençlere neden sahip çıkmadığı sorusunu yönelttim. Aynı soruyu gene soruyorum. 'Sizin lideriniz Erdoğan değil. Sizin sahibiniz benim' diyecek bir başbakan isterdim.
Hollandalı politikacılar ‘Yıkıl git’ diyecek yerde, daha akıllıca bir cevapla karşımıza çıkmalı. Bunlar, asla bu ülkeden gitmeye niyeti olmayan Hollanda vatandaşları. Burada kalıcılar ve birbirimize muhtacız. Bu insanlara ne kadar sık ‘defol git’ derseniz, o toplum o kadar çok kendini Türk hissedecektir.
Hollanda, bu tolumdan beklentilerini onlara açık bir dille söylemeli. Bu sadece oturup onlarla çay içmek ve onları dinlemekle olmaz. Onlarla anlayacakları dille iletişim kurulmalı. Bu bağlamda Geert Wilders’den öğreneceğimiz çok şey var: Adam en azından ne demek istediğini açıkça söyleyebiliyor. Bu toplumun da buna ihtiyacı var: 'Sizden beklentimiz şudur ve bunun sınırı da budur' denmeli.
Hollanda hükümeti, Türkiye ile bağlantıları olan bütün örgütler ve kuruluşlarla konuşmalı: o görüşmelerde yumruğunu masaya vurabilmeli. Onlardan ne beklendiğini ve uygulamada Hollanda’ya sadakatin ne anlama geldiğini açıkça ve yüksek sesle söylemeli.
Son sözüm Hollandalı Türkler'e:
Erdoğan’a çıkan %73 oy üzerine ne yapmalıyız? Geçenlerde Amsterdam’da, Türkiye’deki seçimleri konu alan bir akşam toplantısı düzenledim. Toplantıya katılan çeşitli kuruluşların başkanları tartıştı. Bazı katılımcılar ‘let’s agree to disagree’ oyununun kuralını ilk kez öğrenmiş oldular. Hollanda’da birbirimizle konuşabildiğimizi gösterebildik.
İslamcılar ve laikler bazen birbirleriyle çatışsalar da, ne kadar zor olursa olsun, Türk toplumu olarak ortak değerlerimizin ve çıkarlarımızın nerede yattığını belirlemek için diyalogu sürdürmeliyiz. Bu iletişimde tehdide ve yıldırmaya yer yok.
Ve Türk toplumu kendi kendisine şu soruyu sormalı: Hollanda’da yaşamıma nasıl yön vereceğim? Çifte kimliğimden gurur duymakla beraber, ayrımcılığa ve toplum yaşamından dışlanmaya gözlerimi kapatamam. Bazen başkalarının sana karşı davranışlarını kontrol edemezsin. Hollandalı Türkler, girişimciliklerinden güç almıştır. Türkleri her yerde, ticaret hayatı içinde görmek muhteşem. Toplumun bu yüzünü görmek ve kutlamak isterim. Asıl liderlik, buradaki toplum yaşamında ayakta kalmanın sorumluluğunu taşımaktır. Kendi yaşamına yön vermektir. Bunun için Rutte’ye veya Erdoğan’a ihtiyaç yoktur."
FACEBOOK YORUMLAR