Zaman muğlak bir boşluğa doğru akıp gidiyor.
Kabusların ardı arkası kesilmiyor, sürekli astsal bir yolculuk, maviye çıkmıyor ve yürek bağından boşluğa sürükleniyor örselenmiş gövdesi. Hep melankolik, hep bastırılmış, gem vurulmuş duygular bütünü ve hayalperest, kadın
Yokluğa çıktığından beri günler, gecelere bırakıyor da yerini; geceler geldi mi hiç gitmek bilmiyor.
Bir Sabah uyanışlarının en güzelini yasamak adına bırakıyor kendini
Zaman ihanetlerle dolu ve gökkuşağı elbiseleriyle bir kadın saklıyor içindeki çıkmaz sokakları. Kurşuni rüyalarını kimseyle paylaşamıyor ve sürekli korkuyor bütün kadınlar gibi anlatınca aşağılanmaktan, itilmekten. Öyle çok cani yanmış ki her defasında dayak yer gibi kevgire dönmekten ve dudaklarının altındaki yumrukları gizlemekten, öyle çok tükenmiş ki karanlık kabuslarını söyleyememekten
Sukutun lal olduğu saatleri saklamaya çalışsa da, gözlerine bakınca anlıyorsunuz kana bulanan beyazlığı, uyku girmeyen boncuk gözlerin olgunluğunu.Yalnızlık düşüyor bir taksinin camına dayadığında basını. Sonra Yagmur sicim sicim değerken yüzüne o, kabuslarıyla bas basa geçiyor kaldırım taşlarını. Başı önde alabildiğine, suskunluğu bütün yüreğinde. Yine de güzel; yine de hep anlamlı, ince belli; kırmızı rujlu kadının dudakları, yalnızlık düşerken payına.
Ve yağmur yağıyor. Yagmur bütün kadınların bileklerini kırıyor, ıslatıyor Yagmur iliklerine kadar bütün kadınların muratlarını
.
Bir kadın, kucağında bebeği avuc açmış yağmura; avuç açmış önünden gecen kırmızı rujlu kadına. İkisi göz göze, ikisi de acili
Hayat mutluluk getirmiyor, avuçlarına düsen yağmuru fark etmeyen kadina. Bebeğine sımsıkı sarılırken üşümeyen , evde ateşler içinde yanan ve bir diğeri hangi sokakta olduğunu bilmediği çocuklarını düşünürken, soğuğu hissetmeyen kadına yasam huzur vermiyor. Onun dertleri bambaşka. O, evde içki bekleyen kocasını, para götüremediginde yiyeceği dayağı, evde bir lokmaya muhtaç ateşli caninin parçasını ve o, sokaklardaki insanların onu ağlayarak bakmasını düşünüyor.
Ayaklarındaki ince ayakkabılar su alıyor; sokak ortalarında çaresiz ; paramparça bir yürek.
Herşeye rağmen güzel. Yüzündeki acı izler dahi güzelliğini bozamıyor. Çünkü o, bir anne!
Göz göze iki kadın
Tekliği ve düşündüğünde onbeş yıllık evliliği, aldatılışı; kocam dediği ve ömrünü adadığı adamın gittiği onsekizlik kız geliyor aklına kırmızı rujlu kadının
Böyle başlamamıştı, hayat arkadaşı ilk kez ellerinden tutarken, hayata merhaba darken
Tükenen neydi? Nereye yarardıki iş güç o, hayatının anlamını kaybettikten sonra. Nereye yarardıki, para, pul, sevdiği karsısına geçip ben aşık oldum dedikten sonra kızı yaşındaki küçük kadına
Anneydi, kadındı yani toprak gibi bir varlıktı ama ne olursa olsun o tas değildi. Yaşadığı insan yüreğinde bir yıkımdı , on şiddetinde bir depremdi ve kabuslarından kurtulamıyordu iste.
Göz göze iki kadın
Evini düşünüyordu diğeri mutlu değildi; mutluluk neydiki? Sevgi neydi? Ask neydi? Bunları duymamıştı ki, anlamını bilsin. Hep güz, hep yaprak dökümlerini yasamıştı kadın. Onüçünde babasının zoruyla gittiği adamın kahrını çekiyordu. Hiç görmemişti denizi beyaz ekranda bile, maviyi, yeşili. Onun derdi eve gittiğinde damdan akan sulari temizlemekti. Hasta cocuguna sarılmaktı. Onun derdi eve birkaç lokma götürmekti, kocasına rakı parası. Kurtulamıyordu kabuslarının gerçeğini yasamaktan, kurtulamıyordu iste
Yagmur yağıyordu ve kadın belki nice kadın; fark etmiyordu gözlerine değen Yağmur damlalarını. Fark edemeyecek kadar kabuslarında yaşıyorlardı hayati çünkü
Gözler ayrıldı birbirinden. Ellerine tutuşturduğu bir kaç kağıt parçasıyla uzaklaştı kırmızı rujlu kadın; yalnızlığına ve kimsesizliğine doğru. Diğeri farklı bir yöne. Kucağında bebeği; avuçları umutlara ve yağmurlara açık
İkisi de güzeldi kadınların, kabuslarıyla da yasasalar, gerçekleriyle de. Bütün kadınlar gibi güzeldiler ve içlerindeki acılar, açığa vuramadıkları sancılarıyla. Yağmurlar bile bozamıyordu güzelliklerini çünkü yüreği yaralanmamış kadın yoktu.
Ve her kadın yüreğinde bir iz taşır, adi acı olan
Yorumlar
Kalan Karakter: