Amsterdam belediyesi tarafından bir proje hazırlanmış. Daha önce burada, yani Hollandada kan davası olayına karışmış bir babayla ön görüşme yapılmış ve onun hayatı tiyatro olarak filme alınmış. Bu tiyotra gösterisini Türklerin bulundukları dernek ve vakıflarda gösterme kararı almışlar. Amsterdam belediyesi de bu projeyi kabul etmiş. Tabii ki projeyi hazırlayanların amacı Türkler arasında yaygın olan kan davası meselesini önlemekmiş!
Proje deyince tabiiki bedava değil. Cemiyetinde veya derneğinde filmin gösterilmesni kabul eden derneğe 175 avro veriliyor. Birde yardımcı olsun diye bir tercüman çağrılıyor. Onun ve diğer programı hazırlayanın aldığı para miktarıyla her halde 500 avrodan az değildir. Yani sadece bir programın maaliyeti. Tabiiki faydalı olacak olsa bu tür paralar burada çok cuz i miktarlar.
Neyse biz filme geçelim. Film başlarken bir ön bilgi veriliyor. Olayın kahramanlarının Türkiyenin Mardin ilinden geldiklerini söylemesini beklerdiniz degil mi? Hayır onlar Türkiye yerine Kürdistanın Mardin ilinden geldiğini söyleyince daha biz filme bakmaya başlamadan gerilmeye başladık. Neyse film başladı. Filmin başında yine bir Kürtçe şarkı vede altyazısız. Tabiiki biz yine birşey anlamadık. Daha sonra film yarı Hollandaca yarı Türkçe devam etti. Tabiiki Hollandaca olan kısımların alt yazısı vardı. Yaklaşık yarım saat kadar baktıktan sonra programı organize eden bayan kulağıma eğilerek; toplam filmin birbuçuk saat sürdüğünü istersek ara verebileceğimizi söyleyince hemen kabul ettik. İlk sözü ben aldım ve bu filmin bize yönelik olmadığını ve amacı dışında politik bir film olduğunu söyledim. Mardinin Türkiyenin bir ili olduğunu filmde ise Kürdistan olarak anlatıldığını, salonda bulunanların tamamının Türkiyenin İç Anadolu bölgesinden geldiğini ve içlerinde kürt bulunmadığını bundan dolayı da söylenen Türküyü anlamadığımızı ve yine salonda bulunanların ne aşiret, nede aşiret kurallarını bildiklerini söyledim. Bundan dolayı böyle bir filmin kapsama alanına girmediğimzi kısaca belirttikten sonra sözü programı hazırlayanlara bıraktım. Programa tercüman olarak katılan Türk arkadaş, her yıl Hollandada aile içi şiddetten dolayı 100 bayanın öldüğünü ve bu sayının hiç de azımsanmayacağını belirtti. Bizde onunla hem fikirdik. Elbette aile içi şiddetten dolayı değil 100 kişi 1 kişi ölmemeliydi. Daha sonra sözü dernek başkanımız aldı ve onlara öküzün altında buzağı aramamaları gerektiğini, ararlarsa bile buzağı bulamayıp onun yerine Anadolu tabiriyle başka birşey bulacaklarını söyledi. Böyle bir filmin önyargılarla hazırlandığını fayda yerine zarar vereceğini söyledik. Programı organize eden bayan artık bir daha bu programı yapmayacağını söyledi ve bizim de eleştirilerimize hak vererek ayrıldı.
Tabiiki program sonunda bizde kendi aramızda değerlendirme yaptık. Neden Hollandalılar böyle bir filim çevirdiler diye? Ortak kanaat ise; bizler bugüne kadar sanatla ilgilenmedik. Sanatla ilgilenen insanlar da maalesef kendi ideolojileri doğrultusunda Hollandalıları yönlendiriyorlar kanaatı hasıl oldu.
Hasılı vel kelam bizim namus davası başlamadan bitti.
Selam ve dua ile,
Yorumlar
Kalan Karakter: