Orta Asyanın büyük bölümü dağlarla kaplı küçük ülkesi ve son beş yılda iki halk devrimi yaşayan Kırgızistanda sular durulmak bilmiyor. Stratejik önemi nedeniyle ABD, Rusya ve Çinin kıskacında olan bu ülkede, her beş yılda bir devrim olmaya devam ederse; ülke adının, ya Kırgızisyan ya da Kırgızüsyan olarak değiştirilmesi gerekecek.
Kırgızistanın güneyindeki Oş ile Celalabadda 10-11 Haziranda aslında kardeş olan Kırgızlar ile Özbekler arasında çıkan çatışmalarda ölenlerin sayısı 189a, yaralananların sayısı ise 1910a yükseldi. Ölü ve yaralı sayısının açıklanan resmi rakamlardan çok daha fazla olduğu bildirilirken, BM en az 400 bin kişinin mülteci durumuna düştüğünü açıkladı. Şükürler olsun çatışmaların kesildiği ve kent merkezlerindeki barikatların kaldırılmaya ve halkın yavaş yavaş sokağa çıkmaya başladığı yönünde haberler gelmeye başladı.
Son bir haftadır düren çatışmaların nedeni olarak bazı analistler etnik kökeni gösteriliyor. Oysa ki, Kırgızlarla Özbeklerin etnik bir çatışma yaşayacak kadar ayrı kültürlere ya da dini inançlara sahip olduklarını söylemek mümkün değil. Nüfusu 5 milyon 350 bin olan Kırgızistanın yaklaşık bir milyonu Özbek asıllı Kırgızistan vatandaşları. Özbeklerin çoğunluğu, Özbekistan sınırındaki Oş ve Celalabadda yaşıyor. Ülkede siyasi, sosyal ve ekonomik alanlarda Özbeklerin etkisi, ülkede yaşayan diğer 80 etnik kökenli vatandaşlara göre daha fazla.
İçme suyu kıtlığı, arazi yetersizliği, işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk ve mafya kavgaları, sınır ötesindeki Afganistanda hüküm süren huzursuzluk, ülkenin güneyindeki en büyük sorunlar arasında.
Gerçekte Kırgızlar ile Özbekler arasındaki çatışmalar, ülkenin kuzeyindeki Talasda 6 Nisanda güvenlik güçleri ile muhalif göstericiler arasında başlayan ve Bakiyevin iktidardan uzaklaştırılması ile sonuçlanan süreçle doğrudan bağlantılı. Bu arada, 19 Nisanda Bişkekteki Mayevka köyünde ve ardından Tokmok kentinde evler ateşe verilmiş, 12 Mayısta ülkede istikrarı sağlayamayan geçici hükümeti protesto gösterileri düzenlenmiş, ardından da ülkenin güneyindeki Oş kentinde olaylar başlamıştır.
2005de Lale Devrimi adı verilen halk ayaklanmasından sonra Moskovada yaşamaya başlayan Kırgızistanın devrik Devlet Başkanı Askar Akayeve göre (yerine Bakiyev geçmişti), ekonomik felaketin eşiğine gelen halk isyan ederek, nefret beslediği iktidarı devirdi. Aslında Oş ve Celalabaddaki olayların çok daha öncesinde, 10 Ekim 2010da yapılacak parlamento seçimlerine kadar ülkede büyük sıkıntı yaşanacağı, ama asıl mevcut ekonomik sıkıntıların yeni bir krize neden olmasının beklendiğine dair analizler yapılıyordu. Oş ile Celalabadda Kırgızlar ile Özbekler arasında çıkan çatışmalarda, yine ekonomik temelli çıkar çatışmalarının ve mafyavari oluşumların rol oynadığı söylenebilir. Zira Afganistandan başlayan uyuşturucu trafiğinin güzergahında yer alan bölgede önemli suç örgütleri bulunmakta.
Ancak ülkenin içinde bulunduğu durumun sadece sosyal bir patlamadan ibaret olduğunu söylemek ne kadar doğru olur? Zira Afganistandaki ABD güçlerine askeri destek sağlayan en önemli üssün Kırgızistanda bulunması, bazı analistlerin ülkedeki ayaklanmayı uluslararası stratejik bir oyunun parçası olarak yorumlamalarına neden oluyor. Neticede Gürcistandaki Gül, Ukraynadaki Turuncu ve Kırgızistandaki Lale devrimlerine dış güçler tarafından verilen desteğin göz ardı edilmemesi gerekir. Dolayısıyla, Kırgızistana egemen olan ekonomik krizin yarattığı sosyal gerginlik ortamının, uluslar arası güçlerin hegemonik hakimiyet kurmak istedikleri bölgede yer alan bu ülkede, Rusya ve ABDnin el altından müdahaleleri için uygun bir zemin hazırlamış olması mümkün.
Bu noktada ABD ve NATOnun Afganistanda yürüttüğü savaşta en önemli transit geçiş ülkesi olan Kırgızistanda ABD ile Rusya arasında yaşanan askeri üs savaşları unutulmamalı. Zira Bakıyev iktidarının devrilmesi ile ülkedeki askeri üsler konusu arasında doğrudan bir bağlantı var.
ABDnin, Afganistana 2001deki müdahalesinden sonra kurduğu Manas üssü, Afganistana birlik transferinde önemli bir durak ve destek üssü olarak kullanılıyor. Üs, ABD Başkanı Barack Obamanın Afganistana 30 bin ek asker gönderme kararı nedeniyle bu yıl oldukça yoğundu.
11 Eylül olaylarının ardından ABD, 2001de Bişkekte Afganistana yönelik operasyonlar için Manas askeri hava üssünü açmış, buna karşılık Ruslar da Bişkek yakınlarındaki Kant kentinde 2003te daha çok Ortak Güvenlik Örgütü Anlaşması çerçevesinde bir askeri hava üssü açmıştı.
Ancak 2009da Rus yönetimine Amerikan üssünü kapatacağı konusunda söz veren devrik lider Kurmanbek Bakiyev, Amerikan hükümetinin Bişkekteki üssün kira ücretini üç katına çıkarması üzerine sözünden geri döndü. Üssün kirası ve geleceği konusunda yeni bir anlaşma yapan Bakiyev, Manasın ardından Batkene de bir Amerikan üssü açılmasına onay verdi.
Böylece, 2010da üssün kapanmamasına tepki gösteren Rusya ile Kırgızistan arasında gerilen ilişkiler, Bakiyev iktidarının devrilmesiyle başlayan süreci tetikledi. Bu nedenle Bakıyev sonrasında oluşturulan geçici hükümetin başbakanı Roza Otunbayevanın, Amerikan üssünün kaderini, 10 Ekimde seçilecek yeni meclisin karar vereceğine dair ihtiyatlı açıklaması, oldukça manidar.
Diğer yandan, her ne kadar Kırgızistandaki rejim değişikliği ile sonuçlanan olaylar, halkın rejime karşı öfkesinin bir göstergesi olarak değerlendirilse de, Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedevin Kırgızistan Rusyanın stratejik ortağı olmaya devam edecektir ve bu cumhuriyetteki duruma özel bir önem atfediyoruz şeklindeki açıklaması, Otunbayevanın sözlerinin ardındaki mesajı tamamlayıcı bir nitelik taşıyor.
Yorumlar
Kalan Karakter: