Hatta aşkın insan kimyasının bir sonucu olduğuna inananlar , telaffuz edilmesi zor bir hormon isimleri de vererek, bunların nasıl salgılandığını ve belirli bir sure sonunda bu salgının nasıl etkisini yitirip , aşkı öldürdüğünü neredeyse matematik kesinlikte ifade edebiliyorlar.
insan davranışlarına hakim olan böyle kesin kuralların varlığına inanmıyorum. Eğer bu yaklaşım doğru olsaydı dünyanın her yerinde, her koşulda, her tür insanın aşk öyküsü birbirinin aynı olurdu . Böyle olmadığını biliyoruz.
Ancak bir türlü açıklayamadığımız şey , bazı insanların nasıl olup da neredeyse olumsuz bir askla birbirlerini sevebilmeyi başardıkları. Acaba diyorum , bu aşkları olumsuz yapan şey içindeki fırtınanın varlığını korumayı başarabilmesi mi?
Birbirini seven iki insanın seven iki insanın zaman içinde birbirinin içinde eridiğini biliyoruz. Ask ilişkisi, ayrı ayrı kişilikleri sanki bir potada eritiyor ve insan kişiliğini yeni bir potaya dokuyor. Adeta iki kişilikten , yepyeni bir tek kişilik çıkıyor. Gasset şöyle diyor : Sevgi eyleminde iki kişi kendilerinin dışına çıkarlar. Belki de doğanın insana, kendi dışına çıkıp başka bir nesneye yönelme olanağı tanıdığı en yüce etkinliktir sevgi, diyor.
Behcet Necatigil de bunun altını çiziyor:
Daralan gecede
Bos yere aramak sevinci
Beraberken acı yan
Ayrılınca neden böyle çekici
Artun Ünsal da Cogito da Her şey tükenir çünkü, ask da. Masallardaki gibi bir varmış , bir yokmuş, dere tepe gidilesi. Masalla ask birbirine karışır , bir aşk varmış, bir aşk yokmuş. Aşk da bir yoldur. Ne yazıkki ! Yasam biter yol bitmez . Asklar baslar, bir gun biter, ama ask sürer. Çünkü yaşam aşktır, diye yazdı. Hüsrev Hatemi , William Blakeden bir alıntıyla yanıtlıyor aynı soruyu: Ancak söylenmemiş aşklar, aşktır! Sebahattin Eyüboğlunun aktardığı bir öykü geldi aklıma. Eyüboğlu, bir köylüye sormuş, aşk nadir,, diye
Sevdiğine kavuşamazsan aşk olur, diye gelmiş cevap.
Tomris Uyar da, Tan Oral dan naklen şöyle yazmıştı: Aşkta engel ne kadar büyük olursa, aşk da o kadar büyük olur. Simdi bir de Fuzuliyi hatırlayalım. Bütün ömrünü aşk için ah vah ederek geçiren Fuzuliyi.
Cefa vu cevr ile mutadem anlarsın nolur halim
Cefasina had u cevrine payan olmasın ya Rab
( Cefa ve eziyetlerle o kadar senli benli oldum ki, olmadan halim nice olur. Tanrım, - sevgilimin- cefasına bir sinir, eziyetlerine de bir son olmaz . )
Herkes bu kadar karamsar değil elbette . Napoleon Bonaparte , Joseplinee yazdığı bir mektubunda bütün kadınların duymak istediği sözleri soyluyor: Eğer kalbim sonsuza dek sevmeyecek kadar aşağılık olsaydı , dişlerimle parçalardım onu Seni daha az seviyorum diyeceğim Gün , aşkımın da, yaşamımın da son günü olacak.
Tabii, bu Napoleonun bu mektubu yazdığı sıralarda bir suredir ayrı kaldığı Josephine in hasretiyle yanıp tutuştuğunu da eklemek gerek. Ama ask, sairlere hep ayni sonu hatırlatır. Ahmet Hâşim gibi:
Bizden daha evvel erişenler
Ağlar bugün evvelki hayale
Son olarak Ahmet inam dan küçük bir bolum aktarmak isterim aska dair...Şöyle diyor hoca:
Aşkta benim teorim şu; aşk doğuştan hormonlarla ilgilidir ama aynı zamanda kazanılması, edinilmesi gereken de bir şeydir. Emek ister.
Hormonu iyi salgılayan aşık olduğunu sanabilir, çıldırabilir, azabilir ama aşk ayrı bir şey. Bir sanat, bir güzellik yaratmaktır aşk. Hıyarların, hamhalat heriflerin işi değildir. Diyelim ki kızın birini görüyorum, içime bir ateş düşüyor
ve aşık oluyorum. Yok, öyle yağma, böyle beleş bir şey olabilir mi? Ateş düştükten sonra ne halt yediğine bağlı olarak aşk olur ya da olmaz. Ateş düştükten sonra o ateşi düşüren kişiye gidip onu söndüreyim hemen diyorsan, orada aşk yoktur. Ama aşk düştüğünde; kendimizi, hayatı, yaşadığımız kültürü anlamaya ve dönüştürmeye çalışıyorsak, işte aşk odur.
Bize insan olduğumuzu hatırlatır ve büyük bir sorumluluk yükler. Aşık olduğum zaman aklıma şu gelmeli, aşığım, demek ki yapacak çok iş var. Yani aşktan aldığımız enerjiyle bir yere bir ağaç dikebiliyorsak, bir insana yardım edebiliyorsak, farklı kitaplar okuyabiliyorsak, gereğini yerine getirdiğimiz
şeydir. Aşk eşittir sevgili değil, iki kişilik de değil çok kişiliktir aşk. Bütün dünyayı düşman belleyip Leyla´yı sevmek değildir. Leyla´da bütün insanlığı sevmektir.
Son olarak da Erick from un kitabin da okuduğum PARACELSUS un bir kaç sözünü aktarmak istiyorum ki, çok etkilemiştir beni.
Hiçbir şey bilmeyen hiçbir şeyi sevmez.
Hiçbir şey yapamayan, hiçbir şey anlamaz.
Hiçbir şey anlamayan, değersizdir. Oysa anlayan kişi ayni zamanda sever, farkına varır, görür...
Bir şeyin aslında, ne kadar bilgi varsa daha fazla sevgi vardır...
Yorumlar
Kalan Karakter: