Dünya’da sömürgeci anlayış şiddetli ve acımasızca tecelli eder. Önce, insanı konfor sunumu içinde tatlı buyurganlığı ile kuşatır. Üst akıl onların yaşam şartlarını rahatlatmak adına birçok imkânın kapısını aralar. O aralık kapıdan bakmakla yetinir çoğu. Tek umut bir gün o kapıdan geçeceğini bilmektir. Bu sebepledir ki insan bir ömür, tüm enerjisini bu rahatlığa sahip olmak adına labirent faresi gibi tüketecektir. Ta ki aslında bu konforun size vaat edilen bir hediye değil aslında hem yaşamını hem sonraki yaşamınıza dair kurguladığınız hayal ve dualarınız da sömürgecinin eline geçmiştir. Çünkü daha siz umut ettiklerinize ulaşamadan bu niyeti anlarsınız ama artık iş işten geçmiştir. Sömürge anlayışı artık ne karşılığında sizin vaatlerin peşinde koşup durduğunuzu yüzünüze tüm çıplaklığı ile çarpar. Bundan olsa gerek insanoğlunun doğduğunda elleri cüssesine oranla sıkı bir yumruk halindedir. Ölürken ise her şeyi geç de olsa anlamış ve Dünya’ya bırakıp araladığı kapıdan tam tersi istikamete avuçlarını açarak kaçarcasına döner.
Her insanın bu Dünya’da kapladığı yer cürmü kadardır. Ona bahşedilen meziyetlerin ne kadar farkında olursa bir o kadar hatırda kalır ve sevilir. Dünya denen gezegende hoş sedȃ bırakmak öyle kolay olmaz. O sedȃnın tınısı mahşere kadar devam edecektir. İnsan, evet bir amaç için nefes almaktadır. Bu amacı keşfetme yetisinden uzak olan insanlarda ilahi mekanizma onları da bir sebebe konuşlandırır. Nihayetinde ya evren matrixinde yer bulurlar ya da gözden düşerler. Gökten düşen meleklerle başlayan İsrailli masallarda kalanlar sadece yeryüzünde masalın kahramanı olmaktan öte gidemezler.
Demem o ki hayatın anlamını hırsla aradığımız bu zaman diliminde, umudu sadece sömürgecilere bağlayan ve onların hediyelerini alarak susanlar. Onların susmasına razı gelenlerle aynı kotada eriyecekler. Kazanan ve kaybeden yin yang-ında siz hangi taraftasınız? Beyaz mı siyah mısınız? Yoksa daha bahsi geçen teraziden dahi haberiniz yok mu?
Daha güncel bir örnekle son zamanlarda insanların intihar etmesi üstüne konuşuluyor. İntihar bir cinnet durumudur. Aklın devre dışı kalmasıdır. İntihar eden kişi ne mantıklı bir veda mektubu bırakabilir ne de veciz ifadelerle dolu bir video kaydı ile vedalaşır. Çünkü aklın yerini çoktan anlamsız bir korku titreşimi alırken, nefsi bedenin fazlalığından sıyrılma cinneti sarmıştır. Öylece çekiverir nefesi sağlayan kordonu, iradesiz düştüğü anne karnından yine iradesi dışında Dünya rahminden çekilir. Aksi intihar değil cinayettir. Failleri derhal bulunmalıdır.
Mutluluk bir yolculuktur dostlar! Bir kişi, bir eylem, bir fotoğraf karesi ya da aile ya da çocuğunuz, malınız vs. değildir. Yaptığınız iyilik ya da ibadetler hiç değildir. Liyakatiniz nefsiniz olmasın! Mutluluk bütün bunları nasıl yaptığınız ve yanınızdakilere ne hissettirdiğiniz ile orantılıdır. Siz birçok şeye maddi ve manevi sahip olabilirsiniz ama bunu sahip olma düşüncesi ile yapıyorsanız anlık tatminler sizin için daimî mutluluk değildir. Mutluluk birlikte olabilme sanatıdır. Cem olabilmektir. Cemiyet ya da cemaat olabilmektir. Mutlu olmak kelimeleri en güzel şekilde dizmek ya da konuşmak değil. Yolda giderken heybende neler biriktirdiğindir. Bu heybe zaman zaman keşkül görevi görüyorsa bu sorumluğunuzun ilahi terazide nasıl dengeleneceğidir.
Bir ev ödevi yapalım birlikte ne dersiniz? Sizin varlığınızı taçlandıran mutluluk sıralamanızda önceliğiniz ne olur?
a- Ben, sen, o mu?
b- O, sen, ben mi?
Bugün biraz anlam arayışında kaybolduk. Bir dahaki buluşmamızda anlam kargaşasında görüşmek üzere…
FACEBOOK YORUMLAR