Yıl 1990 yer İtalya. Dünyanın en önemli müzikallerinden biri (Metrepolitan opera) binası, binlerce insan ayakta, ve o gece tanık oldukları, bugün bile hala hafızalardan silinmeyen bir sanat olayı. Sahnede üç dev sanatçı var, Luciana Pavaratti, Jose Carreras, Placida Domingo. Muhteşem olayı canlı yaşayan biri olarak hala şu satırları yazarken bile,aynı heyecanı duyuyorum unutulmaz bir gece, ve gözlerimin önünde yaşanan bu muhteşem olayın adı bana göre tarihe yazılmış bir sanat olayıdır. Bilim ve sanat itibar görmediği toplumları terk eder, bu olayın hala gözlerimin önünden silinmediğini düşündükçe, kendi ülkemde acaba sanata ve sanatçıya verilen değer nerede kaldı diye düşünmeden edemiyorum. Tanık olduğum bu muhteşem konserde yaşananlara baktığımda, o gece saatlerce yüzlerce insanın ayakta alkışladığı bu üç dev sanatçıyla bir bütün olmaları, sanatın orada adını koymak, ve sanata can veren bu üç dev sanatçının, sadece topluma sanatla çağdaşlığın aydınlığın sevginin barışın yaşayabileceği mesajını vermeleriydi. Bu tarihi olay ne yazık ki Türk televizyonlarında o gece gösterilmedi. TRT bile duyarsız kalmış ve adını bile anmamıştı, aslında ülkeyi yöneten zihniyetin bile bu olaydan haberi var mıydı acaba?. Bugün bile Türkiye'nin dünya sanatıyla neden hala buluşamadığı gerçeğini sorgulamak gerek.
SANAT VE BARIŞ...
Sanat çağdaş anlamda yansıtıldığında ülkelerin bir arada bunu özgün biçimde yaşaması demektir. Biz bugün demokrasi diyoruz, ama halkın hala nasıl bir demokrasi modelinin içinde kaldığını bilmemesi düşündürücü değil mi?. Özde dolaysız bir demokrasi, işte çağdaş cumhuriyetin istediği budur. Böyle bir demokrasi modelinin içinde tüm bu değerler vardır. Özellikle akıl ve bilimin yansıtıldığı demokrasilerde yaşam daima aydınlığı gösterir. Batı demokrasilerinde Laik çağdaş bilimsel anlayışın saygı gördüğüne baktığımızda, bugün Türkiye'nin hala orta doğunun kabile demokrasisine sürüklenmesi düşündürüyor beni. Toplumun hoşgörüsünü kazanmak için demokrasiden söz edenler, özde dolaysız demokrasinin değil, sözde kalan bir demokrasiden söz ediyorlar. Atatürk düşünce anlayışının, aydınlık ve bilim değerlerinin, cumhuriyet ve çağdaşlığın özünde buluşmanın adıdır demokrasi. Şimdi asıl bu demokrasi anlayışı toplumla paylaşılmalı. İnsan hak ve özgürlüklerinin adıdır demokrasi, ve asıl önemlisi de, özlenen demokrasilerin içinde yaşaması gereken SANAT sal değerlerdir. Sanat ve sanatçı bana göre demokrasiye hayat veren unsurlardır. Sanatı yok sayar unutursanız, demokrasinin sadece sözde kalmasına yardımcı olursunuz. Bugün Batı demokrasilerinde sanat ve sanatçı daima saygı görmektedir. Bir ülkenin uluslararası alanda saygı görmesinin tek adı, sanat ve sanatçıya gösterilen saygı ve değerdir. Türkiye bana göre kaybettiği saygınlığını tekrar sanat ve sanatçılarıyla kazanacaktır. Türkiye bunu hak ediyor sadece bunun anlamını bilmek önemli değil, sanata can veren sanatçılara gösterilmesi gereken saygı ve değer vardır.
SANATI YOK EDENLER...
Bugün sanatın bilimsel anlamda adını bile anlatmaya değer nitelikte bir sanatçı yok benim ülkemde, sanatçı yalaka dalkavuk yağdanlık yapmaz, sanatçı sadece sanatını toplumla nasıl paylaşır bunu düşünmeli, toplumu akıl ve bilimle buluşturacak olan sanatçıdır. Benim ülkemde şarkı söylemesini bilmeyen kendine sanatçı süsü veriyor, bir zaman Tele vole kültürünün tartışıldığı, küçücük çocukların ticari amaçla sahneye çıkarıldığı dönemi hatırlamak istemiyorum. Hiç bir oyun sergilemeden devasa paralar verilen dizi oyuncuları, sanatı sadece magazinsel gösteriye taşıyan şımarıklar, mistik tv dizilerinin akıl almaz senaryoları, her türlü çirkinliklerin yaşandığı evlendirme programları ve bunu da saatlerdir anlamsızca seyreden beyinleri uyuşuk bir toplum, işte benim ülkemde sanatın adı bu bana göre. Toplumun aydınlanması adına yapılan bir sanat olayına rastlamak mümkün değil. Sanat toplum için yapılır, sanatı ticarete dönüştürmek ona zarar vermektir. Sanatı bilimsel anlamda işleyip sunmak değil, çadır tiyatrolarında bile palyaçoların sergilediği gösteriye ulaşmaz yapılanlar. Saatlerce kadın evlendirme programlarına, ve içi boş anlamsız dizilere insanların yönlendirilmesi sanata vurulan bir darbenin adıdır. Topluma hiç bir katkısı olmayan bir mistik dizide bölüm başına 50-100 bin lira alan birinin bunu hak etmediğini düşünüyorum. Bu kadar parayı alacak değerde bir oyuncunun varlığını kabul etmek mümkün değil. Bugün sadece Edebiyatın özünde yaşayan Şiire baktığımızda sanatın adını görmek mümkün, üstelik acı duyacağımız sonları yaşamak hüzün veriyor insana. Yarattıkları eserler adına sanat adına hepsi sefalet içinde öldüler, adını burada yazsam sayfalar alır. Yunus Emre, Arif Nihat Asya, Atilla İlhan, Cemal Süreyya, Sabahattin Ali, Tevfik Fikret, Ahmet Haşim, Yunus Emre, Can yücel, Orhan Veli, Ömer Seyfettin, Orhan kemal, Tahir Kutsi Makal, Nazım Hikmet ve diğerleri. Cebinde beş parası olmayan '' PARAM YOK Kİ KARIM OLSUN,GECELERİ ŞEYTAN GİRER RÜYAMA, ALLAH ONDAN RAZI OLSUN'' diyen Orhan Veli, işte unutulan bir değer değil mi?. Bugün bana göre bu değerlerin arasında olması gereken dev bir şair daha var adı Özer Meral. Ankara Kuğulu Park ve Hamburg şiirlerini her okuduğunda devleşen bir Şair Özer Meral. Şimdi bir hastane odasında yaşlanmış yüreğiyle kendi için değil, acaba bir daha şiir yazamayacak mıyım diye üzüldüğü için ağlıyor. Hayatta kalmak Türk ve dünya edebiyatına daha çok eserler hediye edebilmek için hayata daima gülümsemeye çalışıyor. Özer Meral Türk ve dünya edebiyatı adına asla yeri doldurulamayacak bir değerdir. Bize düşen görev, Özer Meral ve onun gibi kıymetlere saygı duymak sevmek, onları her zaman ilk günkü gibi bıkmadan usanmadan üstelik
ayakta alkışlamak. Ama bugün Özer Meral gibi bir ustaya sorumlulukları olanların duyarsızlığı, bana göre sanata düşman bir anlayışın yansımasıdır. Sanatta dalkavukluk yalakalık gösterisi olmaz, ama bugün ne yazık ki sanatı çıkar adına kullanmanın gösterisini yapanlar sanatın soytarıları değil mi?. Kültür sanat edebiyat bir kenarda bırakılırsa, işte cehaletin yansıması bu noktada başlar sonrası felakettir. Cahil bırakılmış bir toplum ne yazık ki kendi içinde ve Batı da saygı göremez. Bugün Demokrasi diyorsak işte bu noktada aydınlığın yansımasını toplumu bilinçlendirerek başlamalıyız. Türkiye her şeyin en güzelin hak eden bir ülke değil mi?. O zaman sanata sanatçıya değer veren bir ülke olmalıyız.
Bugün 70 yaşına geldim, ve ömrümde yaşanan tüm darbeleri yaşadım gördüm ve nefretle karşılıyorum, darbeler hiç bir zaman haklılık kazanmaz, ve kalkınmak zorunda olan bir ülkede darbe yapılmışsa bu geriye dönüştür felakettir. Nefretle kınıyorum yaşananları bir daha bu tür felaketler yaşanmaz. Ülkeyi yönetenler toplumsal barış ve huzur ortamı adına daya duyarlı davranır, düşünen yazan aydın hepimize düşen görev, hep birlikte Türkiye adının tüm dünyada saygın biçimde yerini almasını sağlamaktır. İnsan hak ve özgürlüklerinin saygı gördüğü, adil bağımsız yargı yolunun özgürce yaşandığı, düşünen yazan gazeteci bilim adamının korkmadan konuştuğu bir ülke olmak beklenen bu değil mi?. İnanıyorum ki bugün sisteme hakim olan anlayışında istediği bu olmalı. Gelecek bu toplum adına aydınlık olacak umudum budur.
Prof.Dr.Levent Seçer
sıcak saatler geçirmek için escort denizli sitesine gidin.
FACEBOOK YORUMLAR