İktidar hırsı vicdan ve aklı devreden çıkarırsa o ülke büyük acılar çeker. Her zaman aklın ve vicdanın özünde yaşanan gerçeğin adı demokrasi ve çağdaş cumhuriyet değil mi? Şimdi neden biz bu değerlerden toplumu uzakta tutmaya çalışıyoruz acaba? İktidar ve kişisel hırsın aklın olmadığı biçimde yansıtılması bir çöküş değilmidir? Ilımlı islam modeli diyenlerin, bir gün nerede hata yaptıklarını öğrendiklerinde, kaybedilen yılların yeniden kazanılması adına zaman çok geç olacak. Ülkede hep kavga var. '' Sen ben ''... Oysa zor yılları yaşamış kaç savaş görmüş, kurtuluşun adını tarihe altın harflerle yazmış, asla silinemeyecek bir tarihin adını bu güne kadar tüm dünyaya göstermiş bir Türkiye var bizim sahip çıkmamız gereken. Ama bugüne baktığımızda bu tarih tüketilmeye çalışılıyor, Atatürk gibi bir dehanın neredeyse yok sayılması adına yapılanlar kabul edilir gibi değil. Madem öyle silin adını, indirin resimlerini, kimin resmini takacaksanız onu asın , ona düşman bir anlayışın yanına bir başkasının resmini koymayın olsun bitsin. Atatürk'e bugün din düşmanı diyenlerin, kuranın yazılması, diyanetin açılması, Türk toplumunun inançla kucaklaşması adına her türlü fedakarlığı yapan o değl mi? Bunu nasıl olurda inkar etmeye çalışırlar? aslında hepsini de biliyorlar ama işlerine kindarlık kendi düşündükleri gibi daha kolayı geliyor. Zira dinine son derece duyarlı bir Türk toplumunu ancak bu şekilde etkilemeye çalışmak en kolay yoldur. Ama Victor Hugo'nun dediği gibi '' Din Afyondur ''sözünün burada nasılda hayata geçirildiğini görmek acı veriyor insana. Yani sen uyu hiç kalkma ve sorgulama, her şeye inan okuma cahil kal ve görme sağır ol. Güdülmüş bir toplum olmak işte bunun adı değil mi? Burada Türk toplumunun cahil kalmasını sağlamak birilerinin işine geliyor, okumayan bir toplum olmak şimdi adımız bu. Sormak isterim bu gün ülkeyi yönetenlere, acaba en son hangi kitabı okudunuz diye. Tarihi bilmeyenlerin çıkıpta uyutulan halkın gözlerinin içine baka baka yalan söylemeleri, konuşma dilini bayağılaştırarak en üst noktada bulunanların bile kulanmamaları gerekirken, bunu kendi tabanına yönelik biçimde yansıtmaları doğru olmayan bir siyaset anlayışıdır. Ülke adına özde dolaysız demokrasınin var olması yaşaması içinde, kin, nefret, kişisel makam hırsı, çıkar ilişkileri, olmamalı. Açlık ve yoksulluk hızla artıkça, işsizlik intiharlar ölümler ardı ardına geldikçe, geleceğini korku içinde düşünen bir toplumun mutsuzluğunu yaşadığı bir ülke de, huzurun insan hak ve özgürlüklerinin nerede kaldığını bile tartışamamak düşündürücü değil mi? Daha dün birbirlerine sarılarak sefaletten yoksulluktan kurtulmak için ölmeyi tercih eden dört kardeşin geride bıraktığı acı gerçekler. Ama benim ülkemde ne yazık ki JENNİFER LOPEZ'i Ayakta dinlemek için 7000, locada dinlemek için 150 bin tl bir saatliğine veren birilerinin bu dört insanın ölümleri umurlarında olmayacak biliyorum. Şimdi toplum olarak keşke haberimiz olsaydı diyeceğiz, ama o insanların açlığa sefalete karşı dayanamayıp ölümü seçmelerinin yanında. Ben asıl onları buraya kadar getirenlerin şu anda ne düşündüklerini merak ediyorum.
NASIL BİR NESİL...Birilerine göre ideal bir nesil olmak inançlara bağlı olmakla sağlanıyor, yani Kuran nesli, sık sık yapılan bu tür etkinliklerde platformlarda minicik kızların ellerine tutuşturulmuş namaza davet kızlar namazını seviyor yazıları. Kimse kimsenin inancını sorgulama yetkisine sahip değil. Ben birilerinin istediği gibi inanmak zorunda değilim, ama benim inandığım din, Allah'ın beni görmek istediği manada inandığım dindir, çocuklarımı da bu duyguyla inanca bağlamak dine olan saygımın adı dır. Bugün bu saygınlıkta yaşanması gereken inancın siyasete çekildiğini düşünmek, Türk toplumunun inanç değerlerinden hızla uzaklaşmasıdır. Ama aksine hala din saygınlığının tüketildiğinin farkında olmayanlarda var. Aziz Nesin'in yıllar önce dediği gibi. ''Bir din tücçarı taciri yobaz çıksa tuvalete gitmek günah diye fetva verse, tuvalete gitmeyecek ve altına yapacak o kadar çok salak var ki bu ülkede'' İşte benim ülkemde buna inanacak kadar kör ve sağır cahil olanlar, bu gün ülkenin geldiği noktadaki kaderini çizenlerdir. Akıl ve bilimsel değerlerin yok sayıldığı bir eğitim anlayışıyla cumhuriyet demokrasi kendini güvence altında göremez. Din duygusunu topluma farklı biçimde yansıtmaya çalışmak ülkenin çok şey kaybetmesi demektir. Çağdaş eğitim anlayışı, aydınlık bir düşüncenin var olması, okuyan bir toplum olmak karanlıklardan kurtulmanın tek çaresidir. Bir japon yılda ortalama 25-30, İsviçreli 15, Fransız 10 kitap okurken Bir Türk 10 yılda bir kitap okuyabiliyor, yani 85 milyonun ancak 85 bini düzenli kitap okuyor, işte Türkiyenin geldiği eğitim düzeni. Şimdi çağdaş eğitim yerine, küçücük çocukları daha küçücük yaşlarında Dİn eksenli eğitime yönlendirmemiz doğru değil. Toplumun tüm tepkisine rağmen dinsel bir nesil yetiştirmek adına çalışmak laik bir ülkede cumhuriyete demokrasiye tüm aydınlığa karşı gelmektir. Sürekli camiler yapıyoruz ama içinde namaz kılacak cemaat yok, ama benim ülkemde kütüphane açılmıyor, 85 milyonluk bir ülkede 2000 sayısına bile ulaşmaayan kütüphane var. Bugün dünyanın en gelişmiş ülkesinde Almanya da 20 bine yakın kütüphane var, işte Batı ile aramızdaki eğitim ve düşünce farkı bu. Birileri '' Matematik, Fizik, müzik yerine dinden daha çok söz edilmesi gerek '' diyor. Kimse kimsenin inancını sorgulama hakkına sahip değil bu ülkede. Din her zaman özgür olmak ve saygıyla anılmak ister. İnançları bir takım çıkar uğruna siyasete bulaştırmak asıl o zaman yanlış olur. Türk halkı dinine bağlı duyarlı bir toplumdur, bırakalım herkes inancını Allahın görmek istediği biçimde yapsın. Bugün sisteme hakim olanların, kısır çekişmeler yerine daha sağ duyulu davranmaları gerektiğine inanıyorum. Türkiye zor yılların içinden aydınlığa çıkacaktır buna inancımı asla kaybetmedim. Bu vesileyle bize cumhuriyeti, demokrasiyi, özgür bir toplum olmayı, akıl ve bilim değerlerini, aydın ve çağdaş bir yaşam bicimini hediye eden Mustafa Kemal Atatürk'ü ölümünün 81 yılında saygıyla anıyorum...
Prof. Dr. Levent Seçer
FACEBOOK YORUMLAR