Dünyada güç dengelerinin bir çarkın ortasına sıkışıp kaldığı bu dönemde, peki Türkiye bundan nasıl etkilenecek? Franz Kafka'nın söylediği gibi ''Ölüm nasıl olsa yaşanacak, ama yaşarken bizi öldürenlerden nasıl hesap soracağız.'' Cahil, aptal, eğitimsiz, okumayan bir toplum bunu yapabilir mi? kendisini bu tıkanmanın ortasında bırakanlardan hesap sorabilir mi? Korku hakimse bunu yapacağını sanmıyorum. Düşünen, aydın, yazar, gazeteci, bilim adamı bunu yapamıyorsa cahil fukara halkın yapması mümkün değil. Norveç'te sanatçıya, yazara, kitaba, sanata verilen değeri düşündükçe, benim ülkemde Norveç'i hayal etmekten başka çarem yok. Siz sanatı yok sayıyorsanız uluslararası saygınlık beklemeniz mümkün değil. Din tacirlerinin tüm çağdaş değerleri Atatürk ve cumhuriyeti hala yok saymaya çalışması, ülkenin tüm yaşamsal değerlerini geleceğini kaderini belirleyen bu anlayış. İşte asıl tehlikenin adı burada saklı. Ama bunun da ötesinde siyasal çıkarların teslim aldığı aydınlık, eğitim, kültür, akıl ve bilim değerleri özgür olmadıkça. Demokrasi insan hak ve özgürlükleri kendini sıkışıp kaldığı çarkın ortasından kurtaramayacak, bu da birilerinin işine yarayacak istenilen de bu aslında.
Anayasa 25-26 maddeleri herkesin düşünce ve fikirlerini paylaşması suç olmaktan çıkarıyor. İnsanın fikirlerini özgürce paylaşmasının korku haline getirdiği bir düşüncenin özgür olması mümkün mü? Türkiye'nin siyasal tıkanmanın ortasında kaldığı 2019 yılı ve bugünden farklı olmadığını gördüğümüz geçmiş yıllara bakınca da değişmeyen acı gerçekler. Şimdi yeni bir yıla girerken akıl, bilim, eğitim gerçeğinin ne kadar önemli olduğunu değil, açlık ve yoksullukla nasıl mücadele ederim diyebilen bir toplum. İnsan hayatının insanca bir yaşam hakkının ne olduğu bile savunamayan bir toplum. Gelinen bu nokta da eğitim değerlerinden uzak, okumayan cahil bir toplum yaratmanın ötesinde, bugünün gerçeklerini 1989 yılında gören Franz Kafka. '' İslam topluma doğru anlatılmıyor, gericilik hızla artıyor. Gün gelecek İslam’ı asıl değerlerinden çıkararak kendi anlayışında gösterenler hakimiyeti elinde tutacak, bu da o ülkelerin yıkılıp yok olmasına sebep olacak'' Franz Kafka'nın 1989’larda gördüğü bu gerçeğin şimdi yaşanıyor olması onu haklı çıkarmıyor mu? Bu da Karl Marx mantığında olduğu gibi ''Özgürlüğü elinden alınmış bir toplumun gideceği başka bir ülke olmayınca biat etmekten başka çaresi de yok.'' demiş. Dinde ne akıl ne mantık ne de bilim vardır, din saygı gördüğü sürece tanrıya var olan saygınlıkta kalması önemlidir. Ama birileri hala inancı siyasallaştırmaya çalıştığı sürece bu saygınlık kalmayacaktır. Zaten bu düşüncede din duyguları bir çarkın ortasına sıkıştırılmış kalmıştır, o zaman toplum eğitimden uzak kaldığı sürece gerçeği nerede arayacağını bilemez. Arama sorgulama kültüründen de uzakta kalmışsa, işte burada tüm toplum olarak tükenmişliğin felaketin acı sonuçlarını görmek kaçınılmazdır. Zira eğitim düzeyinden uzak bir toplumun gerçeği kavrama şansıda yoktur. Her seferinde inanmaktan uzak açıklamalar, '' İnsan hak ve özgürlüklerine, toplumun yaşam biçimine, düşünce ve fikirsel anlayışına bu ülkede karışılmıyor'' diyenler inandırıcılıktan çok uzakta kalıyor? Açlıktan ailesiyle birlikte ölümü seçerek bunu gurur meselesi yapanların bıraktıkları acı gerçeği görmemek vicdansızlık değil mi? Korkarak yaşayan mutsuz bir toplum. Böylesine zor bir dönemde nasıl eğitimi kültür ve sanatı düşünsün. Ben ne kadar eğitim kültür ve sanattan akıl ve bilim den söz etsem, şimdi en üst makamda olanların bunları düşünecek vakti var mı? Zaman zaman yazmak istediklerimi yazamadığım, ya da bir gün gerçekten yazamayacak duruma geldiğimizi düşünmek korkutuyor beni. Oysa İnsan hak ve özgürlüklerinin hala demokratik biçimde yansıtılmadığını görmek üzüyor insanı. Kitap okumak bugün Avrupalıda adeta bir yaşam biçimi, ama benim ülkemde sadece kitapçılarda raflarda bekler seyreder ama almayız, çünkü bizi okuma sevgisinden ayrı bıraktılar. Kitapların yakıldığı, tiyatroların kapatıldığı, sanatçının yazarın gazetecilerin hapsedildiği, kitabı bir yük olarak gören ülke olmaktan ileriyi görmemiz istenmedi.
Bugün dünyaca birçok önemli edebiyat fuarları yarışmalar festivaller var, ama nedense buralarda Türkiye'yi Türk yazar ve sanatçılarını görmek mümkün değil. Ama bugün sanatçıyım diye kendini magazinden beslediğini gördüğümüz yalaka ve dalkavuklara bakınca, bir düşünce adamının ayakta kalması mümkün değil. Aslında bugün ülkeyi yönettiklerine inananlara sorsanız, bırakın öncesini, en son hangi kitabı okudunuz deseniz alacağınız bir cevap olmayacak. Uluslararası saygınlığımızın tüketildiği bir dönemde. Dünya da tüm dengelerin değiştiğine bakınca korkularım artıyor, ama bunun ben kendi ülkem adına sonuçlarını düşünmek bile istemiyorum. Ortadoğu kaynıyor, Suriye, Libya, Rusya, İran. ABD. Türkiye bu şeytan üçgeninin ortasında kalmamalı. Elbette ülkenin gelişmesi kalkınması adına yapılan tüm gerçeği yansıtan çalışmalara hayır demek mümkün değil. Toplumun sesine duyarlılığına saygı duymak işin asıl önemi burada. Ama hala toplumun yapılanlardan yaşanan ve yaşanacaklardan habersiz bırakılması ve sonuçları ortada değil mi? Kütüphaneler kapatılıyor bu ülkede, cami kuran kursu ve imam hatip okulları ardı ardına açılıyor. Din saygınlığı Allah’ın inandığı gibi bir Müslüman olmanın ötesinde siyasete çekilerek topluma verilmeye çalışılıyor. Şimdi halkın hangi dine inanacağı, inanç saygınlığı siyasetin içinde malzeme olur mu diye kendini sorguladığını görmek mümkün. Dilerim Ortadoğu’nun içinde akıl ve mantık olmayan kabile demokrasisine teslim edilmez bu ülke. 2020 yılının Türkiye adına aydınlık, çağdaş demokrasi, akıl ve bilim değerlerinin sınırsız yaşanacağı bir yıl olmasını diliyorum. Ama bütün bunları dilerken .2020 yılı her şeye rağmen zor yıl ve yılların habercisi olmaktan öteye geçemeyecek. Burada bizi yönetenlerin daha akil ve duyarlı kararlar almasının da önemini vurgulamak isterim.
Prof. Dr. Levent Seçer
FACEBOOK YORUMLAR