Prof.Dr.Levent Seçer

Prof.Dr.Levent Seçer


ADINI UNUTAN KADIN...

09 Mart 2018 - 09:07

Özgür olmayı insanca bir yaşam için hayata tutunmayı, insan olmanın anlamını sevginin değerini kul olmamayı, insanca hak ve özgürlüklerini savunmayı, yaşadıkları onca işkencelere rağmen ölümü göze alarak. Bu günü( 8 Mart) gününü dünyaya hediye eden bir avuç fabrika işçisi kadının, bu asla unutulmayacak hikayesi karşısında duyulacak saygının bile adını koyamıyorum. Bu gün onlar aramızda yok hepsi diri diri yakılmayı göze aldılar, ama asıl onların yaşadıkları acıları şimdi yaşarken çekmeleri gerekenlerin, kadını nasıl da karanlığa kapattıklarının farkına varana kadar çekmeleri gerektiğini düşünüyorum.

İnsan hayatının üçüncü evreninde kadın çok önemli bir yer tutar. İnsan doğar büyür gelişir ve yaşamsal geleceğini kurar toparlar belirler, ama işte asıl burada kadın hayatımıza girer. İnsan hayatını belirleyen üçüncü  kaderin  sonunda kadın tüm hayatımızın belirleyicisi olur. Sadece evlilik paylaşımında değil, hayatın tüm noktasında kadının olmadığı bir değişimi düşünmek bana mantıklı gelmiyor. Şarkılara dökülen içinde aşk olan şiirlerin bile yazılmasında şair kadının varlığından ilham almıyormu? Hayatın içinde yaşamak için verilen mücadelede bile kadın yokmu? Ama biz ne yapıyoruz, her yıl 8 mart dünya kadınlarının özgürlük yılını bile yok sayarak bunun kutlanmasının anlamının olmadığını söylüyoruz. Sözde kalan kutlamalar ve söylemlerle kadınlara gösterilen saygı ve değerin anlamı bile bu sözlerin içinde yok. Kadın kendisini köle gibi kullananlara karşı özgürlügünü almak adına verdiği savaşta tarihin sayfalarına altın harflerle yazıldı. Kendi ülkeme baktığımda, kadın hala üçüncü bir insan olmaktan öteye geçemiyor. Bugün dünya kadınlararı benim ülkeme göre daha özgür, özellikle Batı'da parlamentolara baktığımda kadın üye sayısı bizden çok fazla, peki bizde kaç tane dersiniz?  göstermelik sayı kadar, ama bir gün tüm dünyayı kadınların yöneteceğini düşündüğümde, bu gerçeğin benim ülkemde yaşanacağını düşünemiyorum. Kadın bu ülkede dışarı çıkmamalı evinde oturmalı, kocasının dizinin dibinde ona biat etmeli konuşmamalı ne derse onu yapmalı, kitap gazete okumamalı başını örtmeli saçlarını kimse görmemeli  hatta burkalı olmalı. Uygar dünyadan koparılmış bir Türk kadını, ve bununda adına kadın bir Günah Sebebidir demek kolay geliyor birilerine. Küçücük kız çocukları para karşılığı satılıyor evlendiriliyor ama kimsenin umurunda değil. Kocalarından dayak yeme korkusuyla evlerini çaresiz terk eden kadınları bekleyen korkunç son. Geçen 2017 yılı içinde 409 kadın öldürüldü, en kötüsü 2002-2017 yılına baktığımızda korkunç bir tablo ortaya çıkıyor, öldürülen kadın sayısı 6 bin 143, ama bugüne baktığımızda bu korkunç tablo hiç kimse tarafından dile getirilmiyor. Ya giydikleri kıyafetler sebebiyle, ya da koca baskısına iskencesine karşı koyamadıkları için, ya da birileri tarafından korkunç bir karanlığın içine sürüklenmemek için direnenlerin yaşadıkları acı son. Bugünkü anlayışın aklına takılan şey, '' kadın uğursuzdur, kadının aklı küçük her şeye karışmamalı, kadın kocasının kölesidir, kadın çocuk doğurur her şeye karışmamalı'' Böyle bir mantıkla yönetilen kadınlar nasıl kendini özgür hissedebilir bu ülkede acaba? Bana göre bugün bu anlayışın içinde olanların önünde yürümeli kadın, ve kadın yönlendirici olmalı, akıl veren kendisine dayak atan hakir gören kocasını bile yönetmeli, kadına el kaldırmak dövmek hakaret etmek incitmek kırmak üzmek, işte bu noktada aklın galip geldiğini görmek önemli, galip gelen akılda burada kadının hakimiyetidir, kadınla erkek arasında bir ayrıcalık olmadığını söylemek isterim. Hayatın özünde tüm kazanımların yaşamsal değerlerin içinde erkek kadın eşit şartlarda haklara sahip olmalı, hatta kadının önderliğinin ne kadar önemli olduğunu söylemek mutluluk veriyor bana. Her konuda kendini aşmış başarılı bir kadın, en yakınındaki kişiyle bunu paylaşamak isterse, işte asıl alkışlanacak davranış bu değilmi dir? Biz kadını ne yazık ki daima arka planda bıraktık, aşkta sevgide bile kadın iki ayrı dünyayı birleştiren kutsal bir duygunun eseridir. Bugüne baktığımızda ne yazık ki bu duyguyu aşkı sevgiyi nasıl paylaşacağını bile bilmeyen bir toplum haline getirildik. Özellikle inanç saygınlığının içinde bile kadın daima bir çıkar oluşumunda motif olarak kullanıldı, dinimizin zorlama kuralları yoktur, her inanan insanın inaçlarına olan bağlılığı sadece kendisini yansıtır, zorlama kurallara özellikle kadının getirildiğini görmek üzüyor insanı, bu anlayışın bundan sonrada değişeceğini sanmıyorum. Kadın işkence altında, kadın ölüm korkusuyla yaşıyor korkuyor, özgürlüğü yok kendini savunamıyor, Tarsusta Özgecan olayı hala sıcaklığını korumuyormu? kadın bu ülkede giyimiyle ve yaşamıyla birilerinin korkusundan ayrı bir hayatın içine sokulmasını ister mi? Ama ne yazık ki toplumun yaşadığı travma sonucunda bu gerçeği yaşıyor Türk kadını. Kadın insan yerine konulmuyor bu ülkede, neredeyse Afganistan da olduğu gibi siyah bir dünyanın içinde bırakılacak, en korkuncu da burkaya sarılacak kadın onların istediği bu değil mi?. Çağdaş bir Türk kadını görmek. Atatürk cumhuriyetinde bundan sonra nereye kadar mümkün olacak merak ediyorum. Türk kimliğinden rahatsız olanlar topluma hangi kimlikle bakacaklar acaba?. Kadın bu ülkede daima bir günah olarak kalacak bu asla değişmeyecek, toplumsal travmayı yaşayan cehaletin önüne getirilen onları haklı gösteren bir anlayış, kadın açılıp saçılmamalı, kapanmalı orasını burasını göstermemeli tahrik unsuru yaratmamalı, yoksa adına cehalet dediğimiz kişilerin heyecanı artıyor diye düşünmek bu sonun habercisi değil mi?.

ALMANYADA TÜRK  KADINI YAPAYALNIZ...
Avrupa da Türk toplumu, ve  özellikle Almanya da  özellikle kadınlarımız ne yazık ki tüm çağdaş değerlerden uzakta bırakılmış, her yazımda vurguladığım gibi 50 yıldır burada yaşayan Türk toplumu daima kadınları yok saymış, gazete ve kitap okumayan eğitim düzeyi yetersiz kadınlar, yıllardır yaşadıkları Almanya da yapayalnız tek başına kaldıklarında, nasıl özgür olmak ve yaşamsal değerlerini sorgulama haklarını görebilecekler merak ediyorum. Ama asıl suç onların değil, sadece inanç saygınlığına dayalı bir kırsal kültür yaratılmış Almanya da. Akıl bilim eğitim çağdaş değerler kültür sanat ve tüm aydınlığın içinde olabilme heyecanı yok edilmiş, ibadet edeceksin Allah korkusu insanların beyninde farklı yaratılmış, kendilerine dinin temsilcileri sıfatı veren kurum ve dernekler ( Din tacirleri). Ne yazık ki özellikle kadınlarımızı bilimsel değerlerin dışında tutmaya çalışmış, üstelik bir de siyasi sistem yaratıcılarının eline geçen din, ne yazık ki siyasi çıkar adına kullanılmaya başlandığında özellikle kadın hep değişimin ötesinde bırakılarak sadece oy amacıyla kullanılmaya başlanmış. Böyle bir tıkanmada Türk kadını çağdaş olabilir mi? Almanya da Türk toplumu zaten senelerdir din tüccarlarının  tacirlerinin elinde, ve kendilerini bu toplumu temsil yetkisiyle ortaya atanların çıkarları adına hep çarkın ortasında bırakılmış kalmış, ama değişen düzen içinde Almanya da her geçen zaman hayat şartlarının daha da zorlaştığını  göremeyenler, yarın bu toplumu nasıl bir felaketin ortasında bıraktıklarının nasıl farkında olacaklar acaba?. Gerek konsolosluklar, gerekse diğer tüm kurumlar, sadece dosyalamanın belirleyicisi olmaktan öteye gidemiyorlar, içi boş şişirilmiş sadece göstermelik etkinlikler burada yaşayan Türk toplumu adına hala kalıcı etkin kararların gösterisi olmaktan çok uzakta bırakmış. Türk toplumu özellikle Türk kadını bu değişimlerin çok uzağında kalmış, Türk kadını için hiç bir şey yapılmamış. Kadın köktenci kültürün pencesine itilmiş, ötekileştirilmiş, kadında akıl ve din daima eksik bırakılmış, kadın çalıştırılmamış hep evde hapsedilmiş. Oysa yaşadığı ülkede sokağa çıktığı zaman nasıl bir kültürün içinde kaldığının farkında bile değil, derdini anlatamadığı gibi yaşadığı ülkeye bile hala yabancı kalıyor. Kadın burada ne yazık ki özgür değil yapayalnız tek başına.

Dünya kadını çağdaş değişimin içine çoktan girdi. Ama Türkiye de kadın yalnızlaştırıldı kendine bile yabancılaştırılmış durumda Almanya da olduğu gibi. Batı'da kadın her yerde söz söyleme konuşma özgürlüğüne sahip, bir gün dünyaya kadınlar hakim olursa ki bunu bekliyorum ve gerçekleşecek, işte o zaman Türk kadınının ne kadar geçmişte kaldığını görenler bunun hesabını nasıl ve kime verecekler merak ediyorum. Türkiye de 39 milyon 771 bin 221 kadın nüfus var, belki bu sayı benim verdiğim sayıdan daha fazladır, Fiziksel şiddet gören kadın oranı yüzde 39.3, Cinsel şiddete uğrayan kadınların sayısı yüzde 15.3. Fiziksel ve Cinsel şiddete birlikte maruz kalan kadınların sayısı yüzde 41.9. Bunun sonucunda ağır yaralar alanların oranı yüzde 25. Yaşadıkları şiddeti korkudan kimseye anlatamayanların sayısıda var bu oranda yüzde 48.5. Yaşadıkları şiddeti resmi kurumlara anlatamayanların oranı yüzde 89.1. Yaşadıkları çevrede yalnız yaşamaktan korkan sayı yüzde 37. kadına yönelik şiddet yıllardır katlanarak artıyor, sadece şiddet değil, tecavüz değil, kocaları tarafından acımasızca dövülen hatta hunharca öldürülen kadınlar, peki şimdi biz nasıl olurda kadının adını var olduğunu söyleyebiliriz, kadının adı varmı? var onlara göre kadına bu acıyı yaşatan anlayışa gör var, peki bunun adı nedir? Söyleyelim kadın bir günah sebebidir bu ülkede. Bugün Türkiye de okuma yazma bilmeyen kadınların sayısı erkeklerin 8 katı, Kadına saygı ve cinsiyet eşitsizliği konusunda Türkiye 150 ülke arasında 130 sırada. Yani her dönem kadın bu memlekette her durumda yok sayılıyor. AB ülkelerinde kadın yönetici sayısı yüzde 62.5, bugüne baktığımızda Türkiye de Üniversiteler ve kamu kurum ve kuruluşlarda 89.1 erkek ve 10.8 oranda kadın yönetici var, yıllardır AB ye girme hayaliyle bekleyen Türkiye, böyle bir resmi Batı'ya verdiği sürece nasıl AB ye kabul edilebilir acaba? İçişleri Bakanlığı'ndaki 1698 mülki idare amiri içinde sadece iki kadın vali var, bu durum İş dünyasında da farklı değil. Yani kadın sadece öldürülmüyor, kadın sadece şiddet mapğduru olmuyor, kadın hayatın her alanında eziliyor, sömürülüyor ve günah sebebi sayılıyor. Çünkü siyasi anlayış kadını hiçe sayan karşı devrim inşa etmek adına Günah olarak adını koyuyor. Oysa bugün okumuş eğitim görmüş yüzde 70 kadın, gerek kamuda ve gerekse iş dünyasında tercih edilmiyor. (TURKONFED)'in açıklamalarına bakıldığında, eğitim almış ve çalıştığı kuruma faydalı olabilceğine inanan kadının erkeklerden daha az ücretle çalışmaya zorlanmasıda düşündürücü  değil mi? Gerek özel sektörde, gerekse kamuda kadınların yok sayılmasının adına günah sebebi demek kadına yapılacak en büyük saygısızlık bana göre. Bugün kadın sokakta ve her yerde tüm yaşamsal alanlarda özgür değil korkuyor, ve nere de ne zaman saldırıya uğaycağını düşünüyor. Acaba nerede ne zaman bir başkasının şiddetine maruz kalacağını düşünmekten yaşadığı travmanın etkisiyle kendi dünyasından korkularından kurtulamıyor. Hala ölüm korkusuyla kocasının şiddetinden ve bir başkasının saldırısından kendisini koruyacak bir çalışma yasa yok. Sadece sayfalarda kalan sözde konuşmalar açıklamalar hepsi bu. Kadının adı sadece bu ülkede GÜNAHIN ADI evet bundan daha belirgin bir isim bulamadım. Kendilerini din temsilcisi olarak anlatanların düşündükleri bu sanırım, kadın tanrının kutsadığı önünde saygıyla eğilesi onun bir hediyesidir bizlere, onun dünyasındaki gizemin güzelliklerin farkına varamayanların kötü ruhların ulaşamadıkları kadına koydukları isimde Kadın Günahtır demek, yapabildikleri sadece budur onların. Ama bugün asıl günahı işleyenler, kadını lekeleyenler, ona işkence edenler, onu farklı gözle görmek isteyenlerdir. Siyasi otoritenin ise kadını bu noktaya getirdiğini düşünmek, onu yok saymak ve sistem dışında bırakmak, daha ziyade kadının hakimiyetinden korkması asıl üzerinde durulması gereken budur. Bir gün kadın özellikle ülke yönetiminde söz sahibi olmaya başladığında işte onların asıl korkuları budur. Ben bu ülkede birgün, Cumhuriyetin akıl ve bilim gerçeğinin çağdaş anlamda yansıtılmasında  Türk kadınının bunu başaracağına inanıyorum. Karanlıkları değil aydınlıkları yaşamanın tek habercisi çağdaş Türk kadını olacaktır. Kırsal kültüre mahkum edilmiş bir avuç Türk kadını, işte bu anlayışın sevdalısı olan çağdaş Türk kadınının onları eğitmesiyle ve yaşadığı acı gerçeği değil, asıl kendini anlatacak savunacak koruyacak değerlerin içinde eğitildiğinde anlayacaktır. Cehalete mahkun edilmiş kadının her dönem birilerinin çıkarlarına hizmet edercesine hapsedilmesinin uyutulmasının değil, artık uyuduğu uykudan uyandırılıp gerçeklerle yüz yüze kalmasını öğrenmesinin zamanı geldiğini sanıyorum. Bugünün çağdaş Türk kadını, 8 mart dünya kadınlar gününün adını altın harflerle yazdıran,  özgürlük için ölümü göze alan Dünya kadınlarıyla aynı kaderi paylaşıyor.
Prof. Dr. Levent Seçer
                                                                                                                                                             

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum