Çıkılan bir yolda temsil edilme konusu her daim mevcuttur. Hatta hayat kendisi bir yoldur ve insan her zaman birilerini temsil etmektedir; başta elbette kendisi ve ailesi olmak üzere.
Ahlaklı bir insan, aileme ve mensubu bulunmuş olduğum topluma laf getirmeyim, yani zararım dokunmasın diye her daim dikkatli adımlarla hayatını sürdürür. İnsanın fıtratında vardır mahcup olmamak için dikkatli davranmak.
Toplum içinde belirli mevkilerde bulunanlar ise, şayet imani bir hareket içindeyse bu mahcubiyet konusunda daha da dikkatli davranmaktadırlar. Söz konusu olan bu insanlar temsil etmiş oldukları bir davayı, daha doğrusu bir ülküyü titizlikle korumak ve ona halel gelmesin diye kendi hayatlarından bile vazgeçebilirler. Onlar için şahsi çkarlar söz konusu olamaz ve bütün çabaları inandıklarını en güzel biçimde temsil etmekte yatmaktadır. Bu insanlar için “mahcubiyet korkusu” her zaman mevcuttur.
“Mahcubiyet korkusu” taşıyan insanda nefsine yenik düşme, kişisel tatmin arzusu, kibir, gösteriş gibi konular en asgari konumdadır. Bu sayılanlar hiç olmaz diyemiyoruz, nihayetinde bahsetmiş olduklarımız insandırlar. Hatta bu insanlar başında bulundukları yapıyı o kadar benimserlerki, o yapıyı kendi ev ve ailelerinden bile fazla koruma altına alırlar. Çünkü bu emanet toplumun bir emanetidir.
Mahcubiyetin giderilmesinde belki de en büyük destek okumaktan geçer. Okuyup bilgi edinmek ve böylece toplum içinde daha seviyeli bir yere gelmek arzulanmaktadır. Okumanın yaşı ve sınırı yoktur. Edinmiş olduğu bilgiyi de başkaları ile paylaşmak ayrı bir mutluluk ve heyecan verir.
Her türlü tedbiri alıp emin adımlarla ilerlemek de insan için yeterli değildir. Asıl güç tedbiri aldıktan sonra gerisini Yüce Yaradan’a bırakmakta yatmaktadır, yani burada tevvekkül söz konusudur. İnandığınız yolda gayret gösterip, ona ihlasla sarılmak. Biz hazırlığımızı yapalım ve ondan sonra Yüce Allah’tan sonucu bekleyelim. Bu hem imanımızın, hem akıl sahibi olmamızın gereğidir. Böyle hareket ettikten sonra mahcubiyet korkusu da asgari bir seviyeye düşebilmektedir.
Gerçi ilk başta mahcubiyet korkusunu en yakınımıza laf getirmemek ya da zarar vermemek adına desekte, elbette ilk anda her şey önce Hz. Allah için yapılmalıdır. Yoksa insanoğluna mahcup düşmeyim derken Allah korusun Yaradan’a mahcup düşeriz ve böylece baştan kaybetmiş oluruz. Bu sebepten vefa önce Yaradana gösterilmelidir.
Cenab-ı Allah doğru yolda olanı, her şeyi sırf onun rızası için yapmak isteyeni elbette mahcup etmeyecektir. Ama gel gelelim insanız işte ve mahcubiyet korkusunu her zaman taşıyacağız. Gerçi o korkuyu da taşımak herkese nasip olmadığı gibi, herkeste iman ile inanmış olduğuna sarılamaz.
Yüce Allah korktuklarımızdan bizleri korusun (amin).
Murat Gedik, 18 Ocak 2014
E-posta: muratgedik@muratgedik.nl
FACEBOOK YORUMLAR