Nereye gidiyoruz Allah aşkına?
Açıldık ucu görünmeyen bir okyanusa ne bir haritamız var ne de bir kaptanımız. Bir gemideyiz ve o geminin tek yolcuları bizler, yani Hollanda’da yaşayan Türkler.
Fazla geriye gitmenin gereği yok!
Sadece 15 Temmuz tarihinden bugüne kadar olan gelişmelere bakarsak her şey aleni olarak ortadadır. Kâbus gibi bir geleceğe nasıl yöneldiğimizi görmemek
neredeyse imkansızdır. Halen göremeyenlere de zaten ne itibar etmek lazımdır ne de o tipleri ciddiye almak lazımdır. Bu milletin başına ne geldiyse
hep cahillerden , gözü körleşmişlerden, siyasi şartlanmışlardan, dincilerden ve milletimizin değerlerini maske olarak kullananlardan gelmiştir. Bu kafada
olanların parolasıdır zaten “Bana yar olmayan kimseye yar olmasın.” Oysa asil Türk milleti olup bitenleri hiç hak etmezken, milletin büyük bir kesimi olup
bitenleri seyretmektedir.
Günlük Hollanda medyasındayız, günlük Hollanda siyasilerinin dillerinde ve bildirilerindeyiz. 15 Temmuz darbe – terör girişimini atlatan Türk devleti’nin
yanında olan insanımız adeta cadı avına layık görülmüş ha bire baskılara ve dışlanmaya maruz kalmaktadır. Bu nereye kadar böyle gidecek? Yanlış
insanların, kanun dışına çıkanların elbette cezalandırılması gerekmektedir, fakat rencide edilen ve ötekileştirilen Türk milletinin ta kendisidir. Maalesef
bu saldırılar yapılırken Türklük ile sorunu olan bölücü ve terör sempatizanları fırsatı değerlendirerek Türk devletine ve Türk milletine saldıran
kesime malzeme temin etmektedirler; PKK, FETÖ ve bazı ateist yapılanmalar bunların şimdilik bazı görünülenleridir.
Siyasilerimiz Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanını ya da Türkiye hükümetini övdüğü için partilerinden atılmaktadırlar. Hollanda’da yayınlanan
gazetelerde çarşaf çarşaf Türk kurumları ve şahıslar adeta hedef gösterilerek isimleri yayınlanmaktadır. Bu yetmezmiş gibi bir de ya açıktan ya da satır
aralarında iftiralar atılarak algı operasyonları yapılmaktadır. İşlerine gelmeyen Ankara’nın uzun kolu olarak ilan edilmektedir. En acımasızca
iftiralardan biri de bütün devlet memuru imamların ajan olduğu iddiasının da medya aracılığı ile kitleye iletilmesidir.
Hollanda siyasilerinin büyük bir kısmı bilinçli olarak yaratılan kargaşayı fırsat olarak görüyor ve bunu değerlendirmekte hiç zaman kaybetmiyor. İşlerine gelmeyen Türk
siyasiler ya pasifize ya da tamamen partiden tasfiye ediliyor. Ve maalesef kendi gözlerimle gördüklerim ise hepten içler acısı. Hainlik ve insanlık dışı
yaklaşım ile algı yaratmak isteyenlere şahit oldum. Sözde Türk olan siyasilerin diğer rakip ya da kendi fikrinde olmayan Türk siyasileri nasıl parti yönetimlerine
ve organlarına ahlaksızca gammazladıklarını gördüm. Allah korkusundan uzak olan bu tipler maalesef hiçte azımsanmayacak kadar çoktur.
15 Mart 2017 tarihinde yapılması düşünülen Hollanda Parlamentosu seçimleri için zaman daralmakta. Maalesef Türk milleti arasında yaratılmak istenen kargaşa ile
milletimizin Hollanda toplumunda itibarının sarsıldığını yazmak hiçte abes değildir. Bu itibar sarsılması maalesef bizleri 15 Mart 2017 seçimlerine kötü
şartlar altında götürmektedir. Fakat aynı zamanda da büyük bir fırsat tanımaktadır. Bu fırsatı da iyi değerlendirebilmek için milletimizin değerleri ile sorunu olmayanların en kısa
zamanda bir araya gelip belirli adımları atmaları lazım. Ortak sorunlarımızın artık ortak hareketle masaya yatırılıp adeta ameliyata tabi tutulması
gerekmektedir. Sen ben yok, biz varız düsturuyla kendi yolumuzu kendimiz çizmemiz lazım. Çizmemiz lazım ki hem Türk toplumu olarak artık rahat bir
nefes alınmalı, hem de yaşamış olduğumuz Hollanda toplumunun vazgeçilmez parçası olduğumuzu kanıtlayıp bu topluma gereken katma değerleri hak ettiği için sunmalıyız.
Bu ortak noktada buluşacakların en azından şu şartlara uymaları gerekiyor:
- Türk milletinin ve Türk devletinin milli ve manevi değerlerine saygı ile yaklaşmak,
- Hollanda toplumunun vazgeçilmez bir Federasyon Bülteni parçası olduğumuzu kabul edip, uyuma evet ve asimilasyona hayır ilkesini kabul etmek,
- Türk toplumu içinde fitne ve fesata fırsat verenlere alkış tutmamak,
- Atacağı adımı birileri istiyor diye değil, toplumum ne istiyor diyerek atmak,
- Yaklaşımlar ve çalışmalar Avrupai olmalıdır, bağırmayla çağırmayla değil, stratejik adımlarla hedefe gidilmek,
- Büyüklüğü tüzel ya da kişisel seviyede değil, topluma vermiş olduğu hizmette aramak.
Bu listeye daha çok şartlar eklenebilir ama bunlar şimdilik aklıma gelip sıraladıklarımdır. İnşallah temennimiz gerçekleşir de bu şartlar geniş bir temsilciler buluşması tarafından daha da
genişletilir.
Toplumumuzun mevcut gidişatını görüp üzülmemek elde değildir. Yok her şeye rağmen “bana ne” diyenler varsa, onlara da sözümüz yoktur elbet. Fakat bu gemi
batarsa hepimiz batacağız. Ama olanlara rağmen ben inanıyorum ki bu gemi batmayacak, az ve samimi olanlar sayesinde “bana ne” diyenler bile
karaya sağ salim çıkacaklardır.
Gerçekten mevcut gidişat hiç iyi değil, umarım uyuyanlarda artık uyanır ve kendimize doğru bir yön veririz. 15 Mart 2017 bunun için bir fırsattır.
Tavsiyem: “Her siyasimiz Allah aşkına her uzatılan mikrofona sarılmasın, hakkını veremiyorsa uzak dursun o zıkkımdan. Sadece kendini bitirmiyor,
siyasette yer alacak olan gençlerin de önünü tıkıyor!”
Düzeltme tavsiyesi: “15 Temmuz hain girişimin Türk devletine değil de, ısrarla Cumhurbaşkanına ve hükümete yapıldığını dile getirenler, Allah aşkına
hükümet ve devlet farkını artık öğrenin. Ne yani bugün o kutlu devletin başında mevcut Cumhurbaşkanı ya da mevcut hükümet olmasaydı bu alçakça girişimi
alkışlayacak mıydınız?”
H.T.F. Genel Başkanı
Murat Gedik
FACEBOOK YORUMLAR