Haçlı ruhu genlerine öylesine işlenmiş ki, dünyada eşi görülmemiş insanlık yardımımıza bile değer vermiyorlar ve bir de aşağılıyorlar.
Çok yazdım kahpelikleri, nankörlükleri ve aşağılayıcı aşağılıkları...
Her yazım sırasında adrenalimim yükseklere çıkmıştır.
Ama bu defa bırakın adrenalinimi, sinirlerim bana kalp krizi yaşatacak kadar yükselmiştir.
Hatırlarsanız, geçen aykı bültenimde yazdığım analizde, Başbakanımız Ahmet Davutoğlu'nun Hollanda ziyaretini ele almış ve burada elde ettiği başardıdan dolayı çok sevindiğimi ve geçmişte olduğu gibi, 'Ficanı taştan oyarlar ..........'na böyle koyarlar' ve 'Bir baba hindi hey Allah' diyecek kadar mutlu olduğumu yazmıştım.
Başbakanımız Ahmet Davutoğu, hafta başında bu kez Brüksel'e geldi. Önce Almanya şansölyesi Bayan Merkel ve Hollanda Başbakanı Rutte ile sabah saat 03'e kadar süren bir görüşme yaptı. Hem de Türkiye Büyükelçiliği'nde etli pide yiyerek.
Ertesi gün de tam 28 Avrupa Birliği Devleti'nin liderleri ile uzun bir pazarlık görüşmesi yaptı.
Bu görüşmede taraflar istediklerini elde ettiler ve mutlu bir şekilde 10 gün sonra yeniden buluşmak üzere ayrıldılar.
Konuyla ilgili olarak Amsterdam Türkevi Araştırmalar Merkezi'nin Başkanı Veyis Güngör bir açıklama yayınladı. Veyis Güngör de , herkes gibi 'Davutoğlu Zaferi'nden söz ediyor ve gelişmeyi çok olumlu bir şekilde şöyle analiz ediyor:
Davutoğlu Avrupa’nın sığınmacı krizine ilaç oldu 28 Avrupa ülkesinin liderleri Türkiye’nin vazgeçilmez olduğunu anladılar..
Brüksel, Türkiye-AB ilişkilerinde uzun bir aradan sonra yine bir ilke şahit oldu. Ankara’dan AB'ye sığınmacı krizine köklü bir çözüm teklifi geldi. Hem Avrupalılar'ın hem de bizden gözükenlerin işbirliğiyle, çok yönlü bir olumsuz Türkiye algısının zirve yaptığı bir dönemde. İşte böyle bir ortamda, hafta başı Brüksel’de gerçekleşen Türkiye-AB Zirvesi'nde, Ankara’nın dile getirdiği sığınmacı krizine köklü çözüm paketi, Avrupalı liderlere rahat bir nesef aldırdı. Bu teklif sadece sığınmacılarla sınırlı kalmayıp aynı zamanda AB-Türkiye arasındaki işbirliğini de güçlendirecek yeni bir teklif olarak değerlendirildi.
Ankara’nın Avrupa’yı rahatlatması hızlı bir şekilde Avrupa medyasına da yansıdı. Gazete başlıkları ve köşe yazarları, zorlansalar da bir kaç gündür Başbakan Davutoğlu’nun Brüksel'deki dik duruşu ve çetin pazarlıkçı imajının yansımalarını yazdılar.
Dikkatlerden kaçmayan bir diğer husus ise, Başbakan Davutoğlu’nun Avrupalı liderlerin gözlerinin içine bakarak, Türkiye'deki Suriyeli sığınmacılar için ayrılan 3 milyar avro’nun 6 milyara çıkartılması, Türk vatandaşları için AB vizesinin haziran ayı sonuna kadar kaldırılması ve duraksayan AB üyelik sürecinin yeni bir ivmeyle hızlandırılması gibi talepleri gür bir sesle dile getirmesi, Türkler’in kendine olan öz güveni olarak yorumlandı. Buna karşılık Avrupalı liderlerin Davutoğlu karşısında şaşırıp, susmayı tercih etmeleri de yorumcular tarafından vurgulanan en önemli konuydu.
Ankara’nın dün Brüksel’de ortaya koyduğu irade, Avrupalılar’a artık Türkiye’nin bölgede oyun kurucu bir aktör olduğunu bir defa daha gösterdi. Türkiye dış polikası, birilerinin ısrarla dikte ettiği gibi ‘yalnızlaşma’ noktasında değildir. Bu gerçek, Avrupa’nın karşı karşıya kaldığı ve bir küresel sorun olan ‘mülteciler’ meselesinde bir defa daha kendini göstermiştir. Aylardır Avrupa gündeminden düşmeyen Türkiye, bu özelliğini hala sürdürmektedir.
Acizane bizim teklifimiz, Türkiye Brüksel’de olduğu gibi, yarınlarda da Avrupa’da haklı duruşunu ve aklıselim iradesini sergilemeye devam etmelidir. Ankara, Avrupa’daki
Türkiye hareketliliği’ni çok iyi değerlendirip, Türkiye’deki değişimi Avrupa kamuoyuna evrensel değerleri esas alarak net bir şekilde anlatmalıdır. Şimdi sıra Avrupa’daki Türkiye algısının, bir başka ifadeyle Türkiye imajının olumlu yöne evrilmesini sağlamaktadır. Bu da özellikle şu üç konunun ikna edici argümanlarla aydınlatılmasından geçer. Birincisi Güney Doğu’da şiddetlenen terör olaylarının Avrupalılar’ın anlayacağı şekilde anlatılmalıdır. İkincisi, Avrupalılar’ın Türkiye’deki basın özgürlüğü eleştirilerine karşı net açıklama yapılması. Üçüncüsü de Türkiye’nin Suriyeli mülteciler konusunda bugüne kadar yaptıklarını dünya kamuoyuna daha açık bir şekilde anlatmasıdır.
Veyis GÜNGÖR
Hollanda Türkevi Araştırmalar Merkezi Başkanı
Veyis Güngör'ün yukarıdaki analizine kısmen katılıyorum. Hatta daha da ileri giderek, 'Davutoğlu 28 Avrupa Devleti'nin liderini hizaya çekti' diyebilecek kadar ileri gidiyorum.
28 Devlet Lideri açısından durum böyle.
Ama Avrupa siyasetçileri, medyası ve haliyle halkı için aynı şeyi söyleyemem.
Avrupa siyasetçileri, medyası ve halkı adeta kin kusuyor.
Türkiye'ye öyle hakaretler ediliyor ve öyle suçlanıyor ki, bu suçlama ve hakaretler, gerçeği bilen her sağduyulu insanı çileden çıkaracak nitelikte.
'Türkiye at pazarlığı yapıyor' diyor ve yazıyorlar.
'Boğaz'ın Kuzey Koresi Türkiye'ye güven olmaz' diyor ve yazıyorlar.
'Türkiye Bit Pazarı'ndaymış gibi davranıyor' diyor ve yazıyorlar.
Hepsi de Türkiye'ye veriecek olan birkaç milyarlık paradan söz ediyorlar ve Türkiye'yi dilencilik ile suçluyorlar.
Peki, Haçlı ruhu ile şartlanmış olan bu mantıksız söylemlere karşı bir tek Avrupalı lider çıkıp da, 'Yapmayın beyler, Türkiye dünyada eşi görülmemiş bir insani yardım yapıyor.' diyemiyor mu?
Diyemezler, çünkü Haçlı Ruhu ile şartlanmış olan seçmenlerine karşı antipatik olmak istemiyorlar.
Peki, bu yanlış düşüncelere sahip olan Avrupa halkına bizim söylediğimiz ama maalesef duyuramadığımız açıklamaları, o beyinlere zank diye sokacak bir mekanizma bulunamaz mı?
Elbetteki bulunur.
Türkevi Araştırmalar Merkezi Başkanı Veyis Güngör açıklamasında, Türkiye'ye 'acizane' olarak üç tavsiyede bulunmuş:
'Birincisi Güney Doğu’da şiddetlenen terör olaylarının Avrupalılar’ın anlayacağı şekilde anlatılmalıdır. İkincisi, Avrupalılar’ın Türkiye’deki basın özgürlüğü eleştirilerine karşı net açıklama yapılması. Üçüncüsü de Türkiye’nin Suriyeli mülteciler konusunda bugüne kadar yaptıklarını dünya kamuoyuna daha açık bir şekilde anlatmasıdır.' diyor Veyis Güngör.
Aslında biz yıllarca yazıp durduk. Türkiye'nin yurtdışında lobi yaratacak bir gücünün olmadığından söz ettik. Bu nedenle, yurtdışında lobi yapılanması gereğini öne sürerek, bir 'Üst Kurul' veya 'İstişare Kurulu' gibi oluşumlara ihtiyaç olduğunu yazdık.
Bu aykı bültenimizdeki konulardan biri de buydu zaten. Aşağıda okuyacaksınız.
Türkiye'nin bu eksikliğini Belçikalı eğitim üyesi Profesör Dries Lesage de farketmiş.
Önümüzdeki aylarda Amsterdam'da yapılacak olan Türkiye ile ilgili bir konferansa davet edilen Dries Lesage,bu konferansa memnuniyetle katılacağını belirttikten sonra, 'Türkiye'nin en büyük eksiği, yurtdışında lobi gücünün olmamasıdır.' demir.
Şimdi ne diyelim?
Bütün bu yaşananlar gösteriyor ki, alttaki analizimde de belirttiğim gibi, bizim aciliyetle bir 'sözcülük' kuruluşuna ihtiyacımız var.
Bakalım bu açığı nasıl kapatacağız?
Bilinçsiz bir şekilde Türkiye ve Türkler'i karalayanlara karşı, gerçekleri anlatacak olan böylesi bir 'sözcülük' kuruluşu, 'Üst Kurul' mu olur yoksa 'İstişare Kurulu' mu olur göreceğiz.
Haydi hayırlısı....
FACEBOOK YORUMLAR