Yıllardır eksikliğini hissettiğim, milletimi özeleştirimdir…
Hollanda ve Türkiye parlamento tartışmalarını örnek aldığım zaman kendime, ‘Hadi canım sen de’ diyebiliyorum.
İlhan KARAÇAY’ın analizi:
Hollanda’da gazetecilik yapığım günden bu yana, yani tam 53 yıldır, Türk insanının genelde Avrupalılaşmış olduğunu ileri sürer, hatta iddia eder dururum. Ülkemin insanına üstten bakanlara çok kızarım.
Bir anımda yazmıştım.
Galatasaray’a Ajax’tan bir futbolcu transferi için, Türkiye’den gelen Galatasaraylı eski Başkan Selahattin Beyazıt ile, Ajax’ın yönetim kurulu toplantısındaydık.
Ön sohbetimiz sırasında Ajaxlı bir yönetici, Türkler için iyi şeyler söylemiyordu. Ben araya girdim ve adama birşeyler öğretmeye çalıştım. O sırada bana direkt olmasa da şunu söyledi: ‘İyi ama siz de Hollanda’ya biraz uyum sağlayın’.
Ben bunu duyunca adeta küplere bindim. Ve saymaya başladım: ‘Ben sizin neyinize uyum sağlayacağım? Bakın siz misafir ağırlamasını bilmezsiniz. Ben eimde misafir ağırlarken kapıyı açarken ceketli ve ayakkbılı olmaya dikkat ederim. Size misafirinizi koltuğunuzda otururken karşılar ve ‘kap bir sandalye’ dersiniz. Benim bu takım elbiseyi giymeyi ve kravatı takmayı burada öğrendiğimi mi sanıyorsun? Türkiye’ye gel de modanın nasıl takip edildiğini orada gör. Siz yemek yemesini de bilmezsiniz. Mutfak kültürünüz de sıfır. Bizim gençlerimiz büyüklerine karşı çok saygılırdır, ama sizin gençleriniz dünyayı umursamaz nitelikte şımarıktır…’
Ajaxlı yöneticiye saymam devam edecekti ama, Başkan Beyazıt araya girdi ve ‘Tamam İlhan’cığım. Anlaşılan adam seni çok kızdırmış’ dedi. Ben de aramızda geçenleri kısaca tercüme ettim.
Yukarıda söylediklerimde haklılığımın payı büyüktür ama, içimimizde genel kültürü zayıf olanların da var olduğunu kabul etmek lâzımdır.
Biraz sonra yazacaklarımın, yukarıda yazdıklarım ile taban tabana zıt olması, benim kabahatim değildir. Yukarıdakileri, biraz sonra milletim için yapacağım özeleştiriye özür amacıyla yazdım. Yani yapacağım acımasız özeleştiri için bana kızmamanız için, geçmişte yaptığım bir mücadeleyi yazdım.
Şimdi gelelim asıl soruya:
Türkler gerçekten Batılılar gibi medeni ve modern mi?
Gazetecilik yaşamımın belki de son aşamasında bu sorunun cevabını mertçe ve korkusuzca vermeliyim.
Dün, Hollanda televizyonunda, Millet Meclisi’ndeki bir oturum canlı yayınlandı. Yayında bir anormallik yoktu. Her zaman gördüğümüz manzaralar tekrarlanıyordu. Sağlık Bakanı Hugo de Jonge korona krizi ile ilgili açıklamalar yapıyordu. Bakan konuşurken cevap vermek isteyenler parmak kaldırıyor, meclis başkanı da, pundunu yakaladığı an Bakan’ı susturuyor ve birine söz veriyordu. Mikrofona gelen çok yumuşak ve medeni bir uslup ile düşüncesini açıklıyor ve sorusunu soruyordu. Bakan da buna karşı teşekkür ediyor ve cevabını veriyordu. Soruyu yönelten gerekirse yeniden söz alabiliyordu.
Bakan de Jonge’a kendi partisinden bir milletvekili bile eleştirel soru yöneltiyordu. Bakan bunu da en medeni bir şekilde yanıtlıyordu.
Bakan konuşmasının son bölümüne girerken, meclis başkanı, söz hakkı isteyen milletvekillerinin adlarını saydı. Bakan konuşurken, meclis başkanı durduruyor ve söz hakkı olanlara mikrofonu açıyordu.
Bu sahneleri izlerken inanın Türkiye’dekiler adına utandım. Hoş, daha önceleri de bu sahneleri çok görmüş ve imrenmiştim ama, sırası şimdi geldi ve yazıyorum.
Hollanda parlamentosundaki bir açık oturumda yaşanan ve beni kıskandıran bu sahnelere karşı, Türkiye’de cereyan edenleri mukayese etmek mümkün mü?
O koca koca adamların birbirlerine karşı yaptıkları hakaretler ve hatta saldırılar çoğu zaman dünya televizyonlarına da yansıyor ve dünya bizimkilere gülüyor.
Hollanda parlamentosunda bir konu hakkında konuşulurken, bir başka konuya kesinlikle değinilmez. Yani her şey ‘To The Point’.
Ama bizde bir konu görüşülürken, konu dağılır ve birbirerini suçlayıcı diğer konular gündeme gelir. Avaz avaz bağırılır, birbirlerine küfürler başlar ve sonra da saldırılar…
Ben Mersin’in çingene mahallesinde büyümüş bir insan olarak şunu söyleyebilirim ki, (kendimi onlardan ayırt etmediğim çingene dostlarım beni bağışlasınlar) kendilerini Roman diye niteleyen insanlardan ders alması gerekecek kadar seviyesiz olan bazı siyasetçiler kendilerine çeki düzen vermelidirler. Bu düzeysiz insanlar parlamentodaki kavgaları ile yurttaşlarımız arasında da gerginlik yaratıyorlar. Sırf ön plana çıkmak ve göze çapmak (batmak) için çırpınan bu koca koca adamlara söyleyecek çok şey var ama…
Demek ki, medeni ve modern olmak için, misafirperver olmak, güzel giyinmek, iyi yemek yetmiyormuş.
Birinci nesil Türkler için organize edilen Ahde Vefa toplantısında konuşuyorum
Değerli okurlarım, bir zamanlar Almanya’da sözümona bir yazar çıkmıştı ve ‘Türkler şu kadar geri, çorba içemezler, yemek yiyemezler’ gibisinden zırva dolu bir kitap yazmıştı.
O kitaba ilk karşı çıkanlardan biri ben olmuştum. Anadolu’nun bağrından kopup buralara gelen, alın teri ile çalışıp Türkiye’deki yakınlarını geçindiren o insanlara aşağılayıcı sözler edenler şimdi utanıyorlardır.
Dördüncü nesil diyebileceği o Türkler’in çoğu hakkın rahmetine ulaşmışlardır. Ama geride bıraktıkları ikinci, üçüncü ve dördüncü nesil Türkler ise, toplumda layık oldukları yerlerde görev üstlenmişlerdir. İşadamı, siyasetçi, yönetici ve eğitimci patlaması yapan Türkler, çok iyi yerlerde post kapmışlardır.
Hollanda’da siyasette başarı elde etmiş iki Türk ve Ödül alan diğer Türkler
Türkiye’de, yaptıkları ile yüzümüzü kara çıkaranlara karşın, buralarda dördüncü nesli yetiştiren, birinci nesil Türkler’e ne kadar teşekkür edilse azdır.
Kalın sağlıcakla…
FACEBOOK YORUMLAR