Gülsemin Konca

Gülsemin Konca


KÂİNAT GÖNÜL GÖZÜYLE OKUNUR

23 Şubat 2016 - 21:59

Kâinatı, ondaki manayı sezerek okumak; ancak kalp ile yani gönül idraki ile mümkündür. Bu bakımdan en kötü şey; gözün âmâlığı değil, kalbin âmâlığıdır. Kâinat, manaların tabii suretlerine sahiptir. Her görünen mevcut olandan ibaret değildir. Çok daha fazla mana ve özellik içermektedir aslında.

"Bir gün New-York'ta bir grup iş arkadaşı, yemek molasında dışarıya çıkar. Gruptan biri, Kızılderili'dir. Yolda yürürken insan kalabalığı, siren sesleri, yoldaki iş makinelerinin çıkardığı gürültü ve korna sesleri arasında ilerlerken, Kızılderili, kulağına cırcır böceği sesinin geldiğini söyleyerek cırcır aramaya başlar. Arkadaşları, bu kadar gürültünün arasında bu sesi duyamayacağını, kendisinin öyle zannettiğini söyleyip yollarına devam eder. Aralarından bir tanesi inanmasa da, onunla aramaya devam eder. Kızılderili, yolun karşı tarafına doğru yürür, arkadaşı da onu takip eder. Binaların arasındaki bir tutam yeşilliğin arasında gerçekten bir cırcır böceği bulurlar. Arkadaşı, Kızılderili'ye: "Senin insanüstü güçlerin var. Bu sesi nasıl duydun?" diye sorar. Kızılderili ise; bu sesi duymak için insanüstü güçlere sahip olmaya gerek olmadığını söyleyerek, arkadaşına kendisini takip etmesini söyler. Kaldırıma geçerler ve Kızılderili cebinden çıkardığı bozuk parayı kaldırımda yuvarlar. Birçok insan, bozuk para sesini duyunca sesin geldiği tarafa bakarak, onun ceplerinden düşüp düşmediğini kontrol eder. Kızılderili, arkadaşına dönerek: "Önemli olan, nelere değer verdiğin ve neleri önemsediğindir. Her şeyi ona göre duyar, görür ve hissedersin." der.

Hakikatleri görebilmek için; gözleri dünya ya kapatıp, kalbimize açmalıyız. Bazen içimize açılmak için, dışarıya kapanmak lazım. İçimizi dinlemek ve kendimizi anlamak için.

İnsan manayı dikkate almadan; sadece maddeyi dikkate aldığında hayat anlamsız ve çekilmez bir hal alır. Manaların tecelli etmesi için surete ihtiyacı vardır. Birçok sır; mana ile suret arasında münasebet vardır. Mana ile suret arasındaki münasebet ne kadar anlaşılırsa hakikate o kadar yaklaşılır. Hayata değer katan unsurlardan birisi; kendimizden uzaklaşmamak ve zaman zaman iç dünyamıza yolculuklar yapabilmektir.

İnsan için her şey hammadde veya malzeme olarak mevcuttur. İnsan bunları kullanarak kendine bir hayat inşa edecektir. İnsan için her şeyin hazır halde bulunmamasının sebebi, insanın “akıl” sahibi olması ve idrak imtiyazı bulunmasıdır. İnsan, idrak etmeli, inşa etmeli ve yaşamalıdır. İşte imtihan...

Öyle bir bakmalıyız ki; iman penceresinden kalp gözü ile, şefkat penceresinden merhamet gözü ile, vefa penceresinden dostluk gözü ile, muhabbet penceresinden gönül gözü ile, adalet penceresinden vicdan gözü ile, sadakat penceresinden sevgi gözü ile ...

J.Harris, ölçüyü ne güzel tasvir ediyor: "Kötümser yalnız tüneli görür, iyimser tünelin sonundaki ışığı görür, gerçekçi ise tünelle birlikte hem ışığı hem de gelecek treni görür."

Maddeden manaya geçersek; kâinata gözümüz ile bakıp, gönül gözü ile görürüz. Bakmak başka, görmek başka, gördüğünden ibret almak başkadır. İşte hayatın tılsımı da burada yatıyor.  Hayatın detaylarına bakıştır mesele. İkinci Dünya Savaşı sırasında hapse giren bir yazar, ele geçirdiği bir çakıl taşı hakkında iki sayfalık ciddi bir yazı kaleme almıştır. Tersine öyle de insanlar vardır ki kâinata bakar da bir çakıl taşı nasipleri olmaz.

Bütün mesele kâinata gönül gözü ile bakabilmek. Hayatın kargaşası arasında boğulup gitmek yerine, ayrıntılar arasında sıkışıp kalmış olan güzellikleri ve mutlulukları, cımbızla da olsa tutup çıkarabilmek ve hayatımıza renk katabilmektir.

23.02.2016

Gülsemin Konca

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum