Bir önceki yazımda, Hollanda’da 1974 yılından itibaren verilen Türkçe Anadili ve Kültürü derslerinin 2004 tarihinde kaldırıldığını yazmıştım.
Şimdi bu konuyu daha derinlemesine ele almak istiyorum. Çünkü gelecek kuşaklarımızın önce dillerini, sonra dinlerini, kültürlerini ve kimliklerini kaybetme riski ile karşı karşıyayız.
Bugünlerde İstanbul’dayım. Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği’ni (TDED) ziyarete gittim. Çünkü TDED, Avrupa’da başta anadilimiz Türkçe olmak üzere, kültürümüzü, milli ve manevi değerlerimizi yaşatma mücadelesi veriyor. Bu konuda Avrupa ülkelerinde toplantılar düzenliyor. TDED Başkanı Ekrem Erdem’in “BİZİMKİ TÜRKÇE SEVDASI” isimli kitabını bana takdim ettiler.
Bu güzel ve değerli kitabı okuyorum. Burada Türkçenin önemi, korunması ve yaşatılması çok güzel anlatılıyor. Bu kitaptan bazı cümleleri sizlerle paylaşmak isterim:
“Dil, var olmak ya da yok olmak demektir. Dil demek millet demektir. Dil, millet için kutsal bir hazinedir. Dil, milletin kalbidir, zihnidir, beynidir. Türkçe varsa Türk milleti vardır. Türkçenin yok olduğu coğrafyalarda Türk de yoktur. Dinin muhafazası için de dil lazımdır. Dilin korunamadığı yerde hiçbir değer korunamaz. Tarihte dilini kaybettiği halde dinini koruyan, kimliğini koruyan millet yoktur. Her şey dille başlar ve dille biter. Tarih, Türkçeyi kaybettiği için Türklüğünü kaybetmiş milyonlarca insanı kaydetmektedir.” (1)
Kitap, anadillerin asimilasyon ile nasıl yok edildiğini de anlatıyor.
Avrupa ülkelerinde yaşayan biz Türkler, bugün anadilimizi asimilasyon yoluyla kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyayız.
AZINLIK HAKLARI
Dört çeşit azınlık vardır: Dini, dilsel, etnik ve ulusal azınlıklar.
Bizler, yaşadığımız ülkelerde dini, dilsel ve etnik azınlık konumundayız. Ancak ulusal azınlık statüsünde değiliz. Çünkü bu statüye alınmadık. Alınmak için de hiçbir etkili ve yetkili mücadele vermedik.
Aşırı sağın hedefinde İslam, Kur’an, Müslümanlar ve göçmenler var. İşte bu Sözleşme, aşırı sağın İslam düşmanlığına da “DUR!” diyecek bir yapıya sahiptir. Eğer bizler bu Sözleşme kapsamına alınırsak, artık hiçbir ırkçı parti bizimle, kutsal dinimiz İslam ile uğraşamayacaktır.
Sözleşmede azınlık tanımı yapılmamaktadır. Bu demek ki dini, dilsel ve etnik azınlıklar da bu Sözleşme kapsamına alınabilir. Yeter ki bu durumu başta azınlık temsilcileri olmak üzere siyasi partiler ve hükümetler istesin.
Bunun da yolu, bütün STK’larımız ve aydınlarımız bir araya gelerek bir toplantı, beyin fırtınası yapmaktan geçiyor. Ve sonunda ULUSAL AZINLIKLARI KORUMAYA DAİR SÖZLEŞME’yi okuyup, görüşerek Hollanda hükümetine ve siyasi partilere bir dilekçe ile bizlerin bu Sözleşme kapsamına alınmasını istemeliyiz.
Bu Sözleşme 32 maddeden oluşmaktadır ve çok önemlidir. İlgili devlet, azınlıkların can ve mal güvenliklerini koruyarak, okullarda onların çocuklarına anadillerini ve dinlerini öğrenme hakkı vermektedir. Ayrıca her türlü ayrımcılık da yasaklanmaktadır.
Sonuç olarak, yarın çok geç olmadan hemen şimdi gerekli işlemleri başlatıp, ilgili makamlara dilekçelerimizi sunmalıyız. Çünkü bir yerde Avrupa’nın geleceği göçmenlerin ve Müslümanların geleceğine bağlıdır.
Bekir Cebeci
(Eğitimci, Araştırmacı Yazar)
İstanbul, 8 Eylül 2024
e-mail: info@bekircebeci.com
Kaynak:
- BİZİMKİ TÜRKÇE SEVDASI, Ekrem ERDEM. TDED Yayınları.
FACEBOOK YORUMLAR