Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 101. yılını kutluyoruz. Kutlu olsun. Atatürk ve silah arkadaşları, önce Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı destanlarını yazdılar, sonra da Türkiye Cumhuriyeti devletini kurdular.
Bu savaşlarda Atatürk’ün “Ya İstiklal ya ölüm!” emrine karşılık Türk askerleri “Allah! Allah!” nidalarıyla zaferleri kazandılar. Böylece Türkler ulus olarak tarih sahnesine çıktılar.
Atatürk, dünya çapında en büyük lider olarak tarihe geçmiştir. Ben de bu kutsal mücadeleye bir katkımız olsun diye Atatürk ve Cumhuriyet kitabını yazdım. Atatürk ve Cumhuriyet kitabımızın tanıtımını ve imza gününü Trabzon’da yaptık. İlgi çok yüksekti. Trabzon basını imza gününe büyük önem verdi ve sayfalarını ayırdı.
Kitabın tanıtım ve imza gününden sonra konuştuğum kişilerden aldığım sinyaller, Atatürk, laiklik, din ve ahlak konusunda bazı bilinmeyen sorunlar olduğunu gösteriyor. Örneğin laiklik konusu bazı çevreler tarafından dinsizlik olarak algılanıyor. Bu durum kesinlikle yanlıştır. Çünkü Atatürk’ün laiklik anlayışı dinsizlik değil; din, ibadet ve vicdan özgürlüğünün güvencesidir.
Atatürk diyor ki:
“Laik hükümet kavramından dinsizlik kavramı çıkarmaya çalışan fesatçılara fırsat vermeyiniz. Laiklik, yalnız din ve devlet işlerinin ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyeti demektir.”
ATATÜRK VE DİN
Din tektir, ama yorumları çoktur. Bunun en açık örneğini Kurtuluş Savaşı’nda yaşadık. Emperyalizmin güdümündeki Saray Şeyhülislamı “Kuva-yı Milliyecilerin katli vaciptir” fetvasını verdi. Ancak bağımsız Ankara müftüsü Rafet Börekçi ve arkadaşları, “Düşman saldırdığı zaman onunla savaşmak herkese farzdır” fetvasını verdiler. Bu, dinde bir sorun olmadığını, ancak yorumlamada farklılıklar olduğunu gösterir. Bu sorun bugün de devam etmektedir. Emperyalizmin güdümündeki din ile bağımsız din adamlarının din yorumları çok farklıdır.
Atatürk, İslam dinine çok büyük önem vermiş ve çok büyük hizmetler yapmıştır. En büyük hizmeti, vatanımızın düşmanlardan kurtarılmasıdır. Atatürk’ün, Kurtuluş Savaşı’ndan önce Ankara’da din adamlarını da yanına alarak Kuva-yı Milliye’yi kurması büyük bir devrimdir. Kuva-yı Milliye demek milli kuvvetler demektir. Bu kuvvetlerin öncülüğünde ve birlikteliği sayesinde vatan düşmanlardan kurtarılmıştır.
Atatürk din konusunda şunları söylüyor:
“Allah birdir ve büyüktür. Allah büyük bir kuvvettir. O’na daima inanmak lazımdır. Allah’ın emri çok çalışmaktır. İtiraf ederim ki düşmanlarımız çok çalışıyorlar. Biz onlardan daha çok çalışmaya mecburuz.
Din vardır ve lazımdır. Dinime, gerçeğin kendisine nasıl inanıyorsam öyle inanıyorum. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur.
Türk milleti daha dindar olmalıdır; yani bütün sadeliğiyle daha dindar olmalıdır, demek istiyorum.
İnsanlara manevi mutluluk vermiş olan dinimiz, son dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa ve gerçeklere tamamen uymakta ve uygun gelmektedir.”
Atatürk, dinimizin doğru bir şekilde öğretilmesi ve yaşatılması için 3 Mart 1924 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurmuştur.
ATATÜRK MİLLİ AHLAKTIR
Atatürk milli ve güzel ahlaktır. Ahlak konusunda şöyle der:
“Ahlak kutsaldır; çünkü aynı değerde eşi yoktur ve başka hiçbir çeşit değerle ölçülemez.
Bir milletin ahlaki değeri, o milletin yükselmesini sağlar. Bir millet zenginliğiyle değil, ahlak değeriyle ölçülür.
Milli ahlakımız uygar esaslarla ve özgür fikirlerle beslenmeli ve sağlamlaştırılmalıdır.
Hiçbir millet yoktur ki ahlak esaslarına dayanmadan ilerlesin.
Bizim dinimiz, milletimize hakir, miskin ve zelil olmayı tavsiye etmez. Tam tersine Allah da, Hz. Peygamber de insanların ve milletlerin izzet ve şerefini korumalarını emrediyor.”
Kısacası milli ve manevi değerlerimiz bizleri birbirimize bağlar.
Bekir Cebeci
(Eski Güney Hollanda Eyalet Milletvekili)
İstanbul, 25 Kasım 2024
FACEBOOK YORUMLAR