Bu demek ki adalet ve ahlak birbirinden ayrılmayan ikiz kavramlardır.
Adalet ve ahlak, bir devleti, bir toplumu ayakta tutan ortak kolonlardır. Bunlar yıkılırsa toplum da devlet de yıkılır.
Adalet ve ahlak, medeniyetin, medeni olmanın da ilk şartıdır. İnsanın adil olduğu gibi devlet de daha adil ve örnek olmalıdır. Bu kavramlar, dinin de kültürün de devletin de temelidir.
“Adil bir devlet kâfir olsa da ayakta durur, Müslüman bir devlet adaletli değilse batar, yıkılır.”
“Bir saat adaletle hükmetmek, bin sene ibadet etmekten daha hayırlıdır.”
Bir gün Hz. Ali’ye sordular: “Devletin dini olur mu?” Hz. Ali şu cevabı verdi: “Evet, devletin dini vardır ve adalettir.”
Onun için Hz. Ömer: “Adalet mülkün temelidir,” diyor.
Adalet ve ahlak, bizim kültürümüzün bizlere emanetidir.
Geliniz bu konuda tarihî kayıtlarımıza bir bakalım.
FATİH’İ YARGILAYAN KADI HIZIR BEY
Geliniz adalet kavramına tarihimizden bir örnekle bakalım. Fatih Sultan Mehmet 1453 yılında İstanbul’u fetheder ve Hızır Bey’i kadı olarak tayin eder.
Fatih, fetihten on yıl sonra Hristiyan ve Rum olan Mimar Atik Sinan’a kubbesi Ayasofya’dan daha yüksek bir cami yapmasını emreder. Mimar camiyi yapıp bitirir. Ama Fatih’in istediği görkemde ve büyüklükte olmaz. Mimar, depreme dayanıklı olması için kubbeyi yüksek yapmaz. Fatih bu duruma çok kızar ve sinirlenir, mimarın ellerinin kesilmesini emreder.
Mimar, hakkını aramak için Kadı Hızır Bey’e gider.
Hızır Bey, mimarı dinler ve Fatih Sultan Mehmet’in mahkeme edilmesine karar verir.
Sultan Fatih, duruşma günü mütevazı bir durumda, sıradan bir insan gibi mahkemeye gelir ve sanık mevkiine oturur.
Kadı Hızır Bey, Fatih’e ayağa kalkmasını ve mahkemeyi ayakta takip etmesini söyler. Fatih de ayağa kalkar.
Hızır Bey, mahkeme neticesinde Fatih’i suçlu, Hristiyan mimarı mazlum bulur ve Kısas ayetini okur. Ve Fatih’in kolunun aynı şekilde kesilmesine karar verir.
Hristiyan mimar, bu yüce adalet sahnesinde çok etkilenir, duygulanır ve gözyaşları içinde ağlayarak şöyle der:
“–Hakkımdan vazgeçiyorum, diyet kabul ediyorum!..”
Fatih, Hristiyan mimarı memnun etmek için de şahsî malından Hristiyan mimara bir ev bağışlar.
Bunun üzerine Hristiyan mimar:
“–Dünyada böyle bir adaletin eşi yoktur. Ben artık bu andan itibaren Müslüman’ım…” diyerek Kelime-i Şahadet getirir.
İş bu suretle tatlıya bağlandıktan sonra Fatih, Hızır Bey’e:
“–Benden değil de Allah’tan korktuğun için seni tebrik ederim!..” der.
Kadı Hızır Bey de, oturduğu minderin altından bir topuz çıkarır:
“–Eğer verdiğim hükmü kabul etmeseydin, bununla kafana vuracaktım.” der.
Fatih de buna cevaben kaftanının altında sakladığı kılıcı gösterir ve:
“–Sen de eğer adalet üzere hükmetmeseydin, bununla kafanı uçuracaktım…” der.
İşte adalet budur.
Bu olay, demokrasinin temeli olan kuvvetler ayrılığı ilkesinin de bir göstergesidir.
Öyleyse dün olduğu gibi bugün de Türkiye adalet konusunda dünyaya örnek olabilir.
Herkese hayırlı bayramlar diliyorum.
Bekir Cebeci
(Eğitimci Araştırmacı Yazar)
e-mail: info@bekircebeci.com
İstanbul, 31 Mart 2025
Kaynakça:
(1) Osman Nuri Topbaş, İslam Tefekkür Ufku, Erkam Yayınları
Yorumlar
Kalan Karakter: