Türkiye-Almanya ilişkilerinde Yurtdışı Türklerin rolü

6 milyon gurbetçi, sadece sayı değil, Almanya'nın kalbinde Türkiye'nin gücü! İşverenler olarak 500 bin kişiye istihdam sağlayıp, yıllık 52 milyar dolar ciro yaratarak Almanya ekonomisine katkıda bulunuyoruz. - 4 milyon nüfus - 500 bin kişiye istihdam - Yıllık 52 milyar dolar ciro - Siyasetten, spora,mühendisinden doktoruna her alanda

Türkiye-Almanya ilişkilerinde Yurtdışı Türklerin rolü
Editör: Turkinfo.nl
22 Nisan 2024 - 11:55 - Güncelleme: 22 Nisan 2024 - 12:05

Türk toplumu, vaktiyle iş gücü ihtiyacını takviye etmek için göç ettiği Almanya’da bugün işverenler olarak, 500 bin kişiye istihdam sağlıyor.

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı Abdullah Eren, Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier'in Türkiye ziyareti vesilesiyle Türk vatandaşlarının Almanya'daki konumunu ve iki ülke ilişkilerini AA Analiz için kaleme aldı.

***

Almanya ile köklü tarihi ve diplomatik ilişkilerimiz Osmanlı Devleti dönemine dayanmakla birlikte modern Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya arasında imzalanan 1961 tarihli iş gücü anlaşması bir dönüm noktası oldu. Almanya’nın davetiyle imzalanan bu anlaşma her iki ülkenin hatta Avrupa’nın geleceğinde çok önemli izler ve etkiler bıraktı.

-Yurtdışı Türklerin nesilden nesile artan başarıları

İmzalanan iş gücü anlaşması çerçevesinde Almanya’ya göç eden Türkler, diline, kültürüne, sosyolojisine yabancı oldukları bir toplum içinde çok kısa sürede tutunarak hayatın her alanında önemli başarı hikayeleri yazdılar. Başlarda Almanya’da kısa süreli misafir işçi (Gastarbeiter) olarak görülen vatandaşlarımız, Alman ekonomisine önemli katkılar sağlayarak artık 60 yılı aşan azim ve çalışkanlıkları sayesinde bugünkü Avrupalı Türklerin öncüsü oldular. İkinci Dünya Savaşı’nın büyük yıkımı sonrasında Almanya’nın yeniden inşasında başat rol oynayan emektar büyüklerimizin bıraktığı mirası bugün 5'inci nesle varan torunları, bir bayrak yarışı misali, bilimden sanata, siyasetten ekonomiye birçok alanda edindikleri kazanımlar ve başarılarla günümüze taşıyor.

Bugün artık Avrupa’da toplamda 6 milyon; Almanya’da 4 milyona yaklaşan bir millet varlığımızdan bahsedebiliyoruz. Almanya’da doğup büyüyen, orada okuyan, her iki dile ve kültüre de hakim nesillerimiz, diğer toplumlara nazaran kıyas götürmeyecek düzeyde bir entegrasyon örneği sergiledi. Gösterdikleri üstün uyum başarısıyla birlikte insanımız; her daim koruduğu değerleri, geleneği, dini, ana dili ve mutfağıyla Almanya’nın kültürel çeşitliğini zenginleştirdi.

Türk toplumu, vaktiyle iş gücü ihtiyacını takviye etmek için göç ettiği Almanya’da bugün işverenler olarak, 500 bin kişiye istihdam sağlıyor. Almanya’daki Türk işverenler yıllık 52 milyar dolar ciro ve 80 binin üzerine işletme ile ülke ekonomisinin gelecek vadeden dinamik bir unsuru. Öte yandan ülkemizin yetiştirdiği parlak beyinler, nitelikli ve uzman gençler, Türkiye’de edindikleri mesleki tecrübeleri ve çok yönlü eğitimleri ile uluslararası vasıflı iş gücü piyasasında özellikle tercih edilir hale geldi. Ülkemizin yüz akı bu gençler bilim, teknoloji, mühendislik ve tıp gibi alanlarda uluslararası düzeyde öncü çalışmalara imza atıyor.

Almanya'da örgütlü ve kurumsal ırkçılık ve ayrımcılık

Öte yandan, sergiledikleri üstün toplumsal uyum ve tüm katkılarına rağmen maalesef insanımız ırkçılık ve ayrımcılığa maruz kalıyor. Mölln, Solingen, NSU, Hanau gibi vakalar hem Türkler hem Almanlar için unutulmaz acı örnekler oldu. Kaldı ki yine maalesef geçtiğimiz günlerde Bulgaristan asıllı soydaşlarımızın Solingen’de uğradığı kundaklama saldırısı bizlere geçmiş acı hatıraları yeniden yaşattı. Çoğu zaman ilgili Alman otoritelerince tekil vakalar olarak nitelendirilse de arka planda örgütlü ve kurumsal bir ırkçılıktan beslenen bu saldırılara karşı gerekli güçlü reflekslerin gösterilmesi, vakaların tüm yönleriyle aydınlatılması, toplumsal huzurun korunması için özellikle önem arz ediyor. Bu saldırılar Türkleri hedef aldığı kadar yılları aşıp gelmiş Türk-Alman toplumunun birlikteliğini, Almanya’nın güvenliğini ve hoşgörü ortamını da ciddi bir şekilde baltalıyor.

Çifte vatandaşlık

Türkler ve Almanya nezdinde ele alabileceğimiz bir başka önemli başlık ise çifte vatandaşlık konusudur. Almanya’nın yakın zamanda çifte vatandaşlığı kabul etmesi bu hususta uzun zamandır beklenti içerisinde olan vatandaşlarımızı sevindirdi. Bu durum insanımızın yaşadığı ülkeye, Almanya’ya aidiyetini kuşkusuz güçlendirecektir. Bunun yanında oradaki siyasal katılım süreçlerinde insanımızın, daha aktif ve daha istekli bir şekilde yer alması da söz konusu olacaktır. Yine çifte vatandaşlık noktasında Almanya’dan gelen bu adım, ülke içerisinde siyasetten topluma ve farklı mecralara kadar kendisine artarak yer bulan ırkçı ve ayrımcı zihniyetlere karşı da anlamlı bir cevap niteliğindedir.

Bizler Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) olarak; Türkiye ve Almanya ilişkilerine de oradaki vatandaşlarımıza da çok çeşitli başlıklarda ana dil, kültür, eğitim, ırkçılık, insan hakları ve gençlik temelli çalışmalarla katkı sunmaya gayret ediyoruz.

Türkiye ve Almanya gibi birbiriyle kaçınılmaz olarak etkileşimlerde bulunan iki ülke arasında liderler düzeyinde gerçekleştirilen ziyaret ve temaslar ise her iki toplum için de hem heyecan uyandırıyor hem de mevcut bağların ve işbirliklerin yeni ufuklara ve süreçlere açılması noktasında önem taşıyor. Bu zaviyeden Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’in ülkemizi ziyareti de elbette kıymetli ve anlamlı. Tabii ki bu ziyaretler salt iki toplum arasındaki ilişkilerle sınırlı kalmıyor. Bölgesel ve küresel gündemler karşısında Türkiye ve Almanya’nın yaklaşımları önemli bir başka husus. Burada özellikle Avrupa Birliği (AB) konusuna değinmek istiyorum.

AB'ye tam üyelik

Ülkemiz Avrupa Birliği’ne tam üyelik perspektifi doğrultusunda diyaloğa ve işbirliğine açık bir tutum sergiliyor. Ne yazık ki 60 yılı aşkın süredir ülkemizin tüm iyi niyetli çabalarına rağmen Avrupa Birliği’nin kendi değerleri ve ilkelerine ters düşecek şekilde "çeşitlilikte birlik" vizyonundan uzaklaştığına şahit olduk. Artık bir tükenmişlik hali içerisinde çırpınan, durağan ve açılım politikalarından kendi içine kapanmaya dönen Avrupa Birliği’nin dinamizmini yeniden kazanabilmesi ancak farklı kültür ve medeniyetlerle tesis edilecek işbirliği ve iletişimle mümkün olabilir.

Bunun yanında belirtmek isterim ki; Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde ortaya koyulan ve birçok uluslararası aktör tarafından da takdir ve gıpta ile takip edilen aktif ve güçlü vizyon, Almanya başta olmak üzere birçok NATO müttefikimiz ve Avrupa için de kıymetli imkanlar barındırıyor. Bunun son örneklerini Rusya-Ukrayna savaşında, Tahıl koridorunda çok yakın şekilde müşahede ettik.

Ülkemiz, küresel ve bölgesel krizlerde üstlendiği yatıştırıcı ve arabulucu yaklaşımla uluslararası güvenliğin teminatı olduğunu defalarca ortaya koydu. Gerek kültürel birikimi ve derinliği, gerekse gelecek vadeden eğitimli genç nüfusu ve her fırsatta kendini güncelleyen, geliştiren dinamik diasporasıyla Türkiye hem bölgesinde hem de uluslararası düzeyde etkin bir aktör olmaya devam edecektir.

[Abdullah Eren, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanıdır.]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum

Tüm gelişmelerden haberdar olmak için Turkinfo Hollanda Haber'i:

Adreslerinden takip edin!