Türkiye, AB yolunu tamamen kapattı
Türkiye, AB yolunu tamamen kapattı
Editör: Turkinfo.nl
30 Mart 2011 - 21:11
Azeri basını Libyada olan gelişmelere,diğer ülkelerin tepkilerine ve Türkiyenin Libyayı işgalden kurtararak AB yolunu kapadığı görüşüne yer verdi..
Müttefik ülkelerin Libyaya saldırısından sonra herkesi bir konu düşündürmeye başladı. Acaba akan kanları kim durduracak veya bu kan daha ne zamana kadar akacak?
Ne Libya lideri Kaddafinin silahtan vazgeçmek gibi bir niyeti var ne de Afrika krallar kralını devirme konusunda kararlı olan devletler geri çekilmek niyetinde. Kısacası, iki taraf da sonuna kadar mücadele etme konusunda kararlı. Gerçek şu ki bu mücadelede sıradan Arapların kanı akıtılıyor. Bu kanı durduracak güç ise şimdilik yok. Gerçi müttefik ülkelerin Libyaya saldırısından sonra bazı devletlerin yetkilileri açıklamalarda bulunarak bu adımı kınadılar. Rusya, Çin ve Türkiye liderleri, derhâl askerî operasyonlara son verilmesini talep etti. Fakat bu açıklamalar, sen saydığını say, gör bak felek (müttefikler) ne sayıyor? atasözüne engel olamadı.
Rusyanın baskı mekanizması boş açıklamalarla kısıtlanıyor. Rusya Başbakanı Vladimir Putinin açıklamaları büyük bir yankıya neden oldu. Aslında Putinin, ABD ve müttefiklerinin Libyaya saldırıda bulunmasını Haçlı Seferi olarak adlandırması doğru bir kıyaslama. Rusya Başbakanının sonuna kadar bu tutumunu sürdüreceğini ve akan kanların durdurulması için herhangi bir adım atılabileceğini düşünmek saflıktan başka bir şey değil. Putinin açıklamalarından sonra Devlet Başkanı Medvedevin söz konusu kıyaslamaya karşı çıkması, Kremlinde bile bu konuda görüş ayrılığı olduğunu ve Rusyanın, ABD ve müttefiklerini önleyebilecek güçte olmadığını doğrulamış oldu.
Çin, Pazar Mücadelesinde ABDyi Geçse de Onun Karşısında Aciz
Çinin Libyadaki olayları önlemesi konusuna gelince, bu konudan bahsetmeye gerek bile yok. Doğru, Çin güçlü bir devlet. Fakat bu Pekinin Washington ile açık mücadele etme gücüne sahip olduğu anlamına gelmiyor. Dikkat edersek Çinin her zaman dünyadaki askerî çatışmalara seyirci kalarak, ekonomik ve askerî gücünü artırmaya çalıştığını görürüz. Buradan şöyle bir kanaate varabiliriz; Çin de Rusya gibi ABDnin yürüttüğü politikayı önleme konusunda aciz. Bu yüzden söz konusu ülkeden de bir şeyler beklemek, kendini kandırmak demektir.
Türkiye, Libyayı İşgalden Kurtararak AB Yolunu Tamamen Kapattı
Bu etkenler göz önünde bulundurulursa öyle görünüyor ki Libyada akıtılan kanları durdurabilecek tek güç Türkiye. Ancak bu, Ankaranın büyük bir sorumluluk üstlenmesi demektir. Libya halkı da Ankaranın, çatışmaları önleyebilecek güçte olduğuna inanıyor. Türkiyenin görüşleri, özellikle Recep Tayyip Erdoğanın iktidara geldikten sonra sergilediği tutum çok önemli. Erdoğanın, Davosta İsrail Cumhurbaşkanı Perese söylediği laflardan sonra gerek Arap gerekse bölgedeki diğer İslam ülkeleri, Türkiyeyi kurtarıcı olarak görmeye başladı. Bu tür yaklaşım, ABD ve AByi, Türkiyeyi potansiyel rakip olarak görmek zorunda bıraktı. Bu nedenle Kuzey Afrikada devrim rüzgârları estirmenin asıl amaçlarından biri İran ile ilgiliyken, diğeri de Türkiyenin bölgede artan etkisini önlemektir. Ayrıca Türkiyenin NATO üyesi olması, Libyanın söz konusu kurum tarafından işgal edilmeyeceği ihtimalini artırıyordu. Çünkü NATO bayrağı altında yapılan herhangi bir operasyon için bütün üye ülkelerin onayının alınması gerekiyor. Türkiye, söz konusu operasyonlara NATOnun öncülük etmesine izin verse de Abdullah Gülün, NATO üyesi ülkeler, Libyadaki durumdan yararlanmamalılar., Recep Tayyip Erdoğanın ise Bu ülkeye petrol için girilmemeli., Türkiye, hiçbir zaman Libya halkına silah doğrultan taraf olmayacak. şeklinde açıklamalarda bulunması, Arapların söz konusu ülkeye olan güvenini artırmanın yanı sıra NATOnun işgal politikasını da veto edeceğini gösteriyordu. Ankaranın, Libyanın işgaline karşı çıkması gerçekten de işe yaradı. Fakat bu, Türkiyenin bu durumdan kayıp vermeden çıktığı anlamına gelmiyor. Ankara, Libya konusunda bu şekilde irade sergileyerek AB yolunda bir engel oluşturmuş oldu. Yani zaten Türkiyenin ABye üye olmasına her zaman karşı çıkan Fransanın, bundan sonra Ankaraya kırmızı ışık yakacağı kesin. Türkiye, AB sevdasından tamamen vazgeçmek zorunda diyebiliriz.
Türkiye, aynı zamanda Libyayı NATOnun işgalinden kurtararak bir nevi barış görevini üstlenmiş oldu. Ankara, öncelikle Libyada akan kanları durdurmak için hem NATOdaki müttefiklerinin hem de Kaddafi rejiminin karşısında siper olmalı.
Şimdilik müttefik ülkeler karşısında lafını dinletmesini bilen Türkiyenin, Kaddafiyi istifa etmeye çağırmasına rağmen henüz bunu başaramaması, durumun Ankara açısından iç açıcı olmadığını gösteriyor. Bu nedenle Libyada büyük bir sorumluluk üstlenen Ankara, atacağı adımları çok iyi tartmalı ve ona göre kararlarını vermeli. Çünkü Türkiyenin Libyada her an provokasyona çekilmesi ve Arap camiasında, bölgede artan imajını olumsuz yönde etkileme planları hâlen var. Bu nedenle Türkiye, nüfuzunu ve gücünü kaybetmemesi, sinsice kurulan tuzaklara düşmemesi için her şeyi iyice tartmalı.
Böyle bir durumdan Kaddafinin yararlanmaya çalışmaması, diktatörün aptallığını gösteriyor. Kaddafide zerre kadar akıl olsaydı, geç de olsa istifa ederek ve Türkiye kozundan yararlanarak en azından ailesinin güvenliği için garanti alabilirdi. Aksi takdirde onun da ailesini, Saddam Hüseyinin ailesinin akıbeti bekliyor.
Müttefik ülkelerin Libyaya saldırısından sonra herkesi bir konu düşündürmeye başladı. Acaba akan kanları kim durduracak veya bu kan daha ne zamana kadar akacak?
Ne Libya lideri Kaddafinin silahtan vazgeçmek gibi bir niyeti var ne de Afrika krallar kralını devirme konusunda kararlı olan devletler geri çekilmek niyetinde. Kısacası, iki taraf da sonuna kadar mücadele etme konusunda kararlı. Gerçek şu ki bu mücadelede sıradan Arapların kanı akıtılıyor. Bu kanı durduracak güç ise şimdilik yok. Gerçi müttefik ülkelerin Libyaya saldırısından sonra bazı devletlerin yetkilileri açıklamalarda bulunarak bu adımı kınadılar. Rusya, Çin ve Türkiye liderleri, derhâl askerî operasyonlara son verilmesini talep etti. Fakat bu açıklamalar, sen saydığını say, gör bak felek (müttefikler) ne sayıyor? atasözüne engel olamadı.
Rusyanın baskı mekanizması boş açıklamalarla kısıtlanıyor. Rusya Başbakanı Vladimir Putinin açıklamaları büyük bir yankıya neden oldu. Aslında Putinin, ABD ve müttefiklerinin Libyaya saldırıda bulunmasını Haçlı Seferi olarak adlandırması doğru bir kıyaslama. Rusya Başbakanının sonuna kadar bu tutumunu sürdüreceğini ve akan kanların durdurulması için herhangi bir adım atılabileceğini düşünmek saflıktan başka bir şey değil. Putinin açıklamalarından sonra Devlet Başkanı Medvedevin söz konusu kıyaslamaya karşı çıkması, Kremlinde bile bu konuda görüş ayrılığı olduğunu ve Rusyanın, ABD ve müttefiklerini önleyebilecek güçte olmadığını doğrulamış oldu.
Çin, Pazar Mücadelesinde ABDyi Geçse de Onun Karşısında Aciz
Çinin Libyadaki olayları önlemesi konusuna gelince, bu konudan bahsetmeye gerek bile yok. Doğru, Çin güçlü bir devlet. Fakat bu Pekinin Washington ile açık mücadele etme gücüne sahip olduğu anlamına gelmiyor. Dikkat edersek Çinin her zaman dünyadaki askerî çatışmalara seyirci kalarak, ekonomik ve askerî gücünü artırmaya çalıştığını görürüz. Buradan şöyle bir kanaate varabiliriz; Çin de Rusya gibi ABDnin yürüttüğü politikayı önleme konusunda aciz. Bu yüzden söz konusu ülkeden de bir şeyler beklemek, kendini kandırmak demektir.
Türkiye, Libyayı İşgalden Kurtararak AB Yolunu Tamamen Kapattı
Bu etkenler göz önünde bulundurulursa öyle görünüyor ki Libyada akıtılan kanları durdurabilecek tek güç Türkiye. Ancak bu, Ankaranın büyük bir sorumluluk üstlenmesi demektir. Libya halkı da Ankaranın, çatışmaları önleyebilecek güçte olduğuna inanıyor. Türkiyenin görüşleri, özellikle Recep Tayyip Erdoğanın iktidara geldikten sonra sergilediği tutum çok önemli. Erdoğanın, Davosta İsrail Cumhurbaşkanı Perese söylediği laflardan sonra gerek Arap gerekse bölgedeki diğer İslam ülkeleri, Türkiyeyi kurtarıcı olarak görmeye başladı. Bu tür yaklaşım, ABD ve AByi, Türkiyeyi potansiyel rakip olarak görmek zorunda bıraktı. Bu nedenle Kuzey Afrikada devrim rüzgârları estirmenin asıl amaçlarından biri İran ile ilgiliyken, diğeri de Türkiyenin bölgede artan etkisini önlemektir. Ayrıca Türkiyenin NATO üyesi olması, Libyanın söz konusu kurum tarafından işgal edilmeyeceği ihtimalini artırıyordu. Çünkü NATO bayrağı altında yapılan herhangi bir operasyon için bütün üye ülkelerin onayının alınması gerekiyor. Türkiye, söz konusu operasyonlara NATOnun öncülük etmesine izin verse de Abdullah Gülün, NATO üyesi ülkeler, Libyadaki durumdan yararlanmamalılar., Recep Tayyip Erdoğanın ise Bu ülkeye petrol için girilmemeli., Türkiye, hiçbir zaman Libya halkına silah doğrultan taraf olmayacak. şeklinde açıklamalarda bulunması, Arapların söz konusu ülkeye olan güvenini artırmanın yanı sıra NATOnun işgal politikasını da veto edeceğini gösteriyordu. Ankaranın, Libyanın işgaline karşı çıkması gerçekten de işe yaradı. Fakat bu, Türkiyenin bu durumdan kayıp vermeden çıktığı anlamına gelmiyor. Ankara, Libya konusunda bu şekilde irade sergileyerek AB yolunda bir engel oluşturmuş oldu. Yani zaten Türkiyenin ABye üye olmasına her zaman karşı çıkan Fransanın, bundan sonra Ankaraya kırmızı ışık yakacağı kesin. Türkiye, AB sevdasından tamamen vazgeçmek zorunda diyebiliriz.
Türkiye, aynı zamanda Libyayı NATOnun işgalinden kurtararak bir nevi barış görevini üstlenmiş oldu. Ankara, öncelikle Libyada akan kanları durdurmak için hem NATOdaki müttefiklerinin hem de Kaddafi rejiminin karşısında siper olmalı.
Şimdilik müttefik ülkeler karşısında lafını dinletmesini bilen Türkiyenin, Kaddafiyi istifa etmeye çağırmasına rağmen henüz bunu başaramaması, durumun Ankara açısından iç açıcı olmadığını gösteriyor. Bu nedenle Libyada büyük bir sorumluluk üstlenen Ankara, atacağı adımları çok iyi tartmalı ve ona göre kararlarını vermeli. Çünkü Türkiyenin Libyada her an provokasyona çekilmesi ve Arap camiasında, bölgede artan imajını olumsuz yönde etkileme planları hâlen var. Bu nedenle Türkiye, nüfuzunu ve gücünü kaybetmemesi, sinsice kurulan tuzaklara düşmemesi için her şeyi iyice tartmalı.
Böyle bir durumdan Kaddafinin yararlanmaya çalışmaması, diktatörün aptallığını gösteriyor. Kaddafide zerre kadar akıl olsaydı, geç de olsa istifa ederek ve Türkiye kozundan yararlanarak en azından ailesinin güvenliği için garanti alabilirdi. Aksi takdirde onun da ailesini, Saddam Hüseyinin ailesinin akıbeti bekliyor.
FACEBOOK YORUMLAR