Türk televizyonu Arapları fethediyor
Türk televizyonu Arapları fethediyor
Editör: Turkinfo.nl
25 Mart 2012 - 22:18
İtalyan La Repubblica gazetesi Türkiye´nin televizyon diplomasisinin Arapları fethettiğini yazdı.Haber şöyle:
Sadece Siyaset Değil: Televizyon, Ankara Modelinin Bölgedeki Başarısını İzah Etmek Adına Büyük Önem Taşıyor... Pembe Diziler Tüm İzlenme Rekorlarını Kırıyor ve Yeni Bir Orta Doğu´yu Anlatıyor--
Erkek başkaharamanın adı Türk versiyonunda Mehmet, Arap versiyonunda Muhammed; kadın başkahraman Gümüş ise Nur hâline geliyor. Bunlar, Kızıldeniz ile Atlantik, Mekke ile Agadir arasını kaplayan alanda 100 milyona yakın izleyicisi olan bir Türk televizyon dizisinin başrol oyuncularının isimleri. Bu pembe dizi, Türkiye´nin Arap dünyasıyla yeniden uzlaşmasını kutlamaya katkıda bulundu. Türünün gereği biraz fazlaca duygusal bu aşk hikâyesinin kahramanları Mehmet-Muhammed ile Gümüş-Nur, bundan üç yıl önce tarihî bir gelişmeye damga vurdular: Osmanlı İmparatorluğu´nun torunlarının Araplar arasına geri dönüşü. Türkler tarafından kibirle, geri kalmış bir ırk; tehlikeli, güvenilmez, ihanete hazır bir millet ve kültürel, ekonomik, siyasi alanda ilgiden yoksun kabul edildikleri için, geçtiğimiz yüzyılın büyük bölümü boyunca makul bir mesafede tutulmuşlardı. Bağdat´tan Fas´a yüzyıllar süren Arap medeniyeti tek bir darbeyle silinmişti. Nur ve Muhammed hâline gelen Gümüş ve Mehmet, onarma işlemini kolaylaştırdı. Türkiye´nin barış elçileri, Arapları büyüledi; çağdaş Müslüman toplum görüntüleriyle onları yeniden fethetti. Günümüzde televizyon dizileri, bir zamanlar Beethoven´ın senfonileri ya da Verdi´nin operaları gibi çağın değişimlerine işaret ediyor.
Kız olsun erkek olsun yeni doğan on binlerce bebeğe, Türk versiyonunda Gümüş Arapçada Nur adıyla yayımlanan bu dizinin kahramanlarının adı verildi. Nur tarzı bir saç kesimi bile lanse edildi ve çiftin isimlerinin yazılı olduğu tişört sayısı belli bile değil. Bu çift, televizyon ekranlarında hareketli ama karşılıklı saygı üzerine kurulu bir aşk ilişkisi yaşıyor; hakları bakımından eşitler ve her ikisi de diğerinin hislerine hassasiyet gösteriyor. Erkek kahraman Mehmet, hükmedici ve koyu renk saçlı, bıyıklı klasik doğu erkeği değil. Mehmet tam tersi, hassas bir varlık. Geleneksel zevkler bakımından, fiziksel olarak fazla kırılgan, ahlaki açıdan zayıf yani yeterince erkeksi olmayan bir görüntü sergileyebilir. Ama Arap kadın izleyicileri oldukça etkiledi ve onların yeni genç Müslüman idolü hâline geldi. Bu arada birtakım tartışmalara ve dinî makamların eleştirilerine de maruz kaldı çünkü iki kahraman arasındaki aşk hikâyesi, Arap toplumlarının ataerkil kurallarına her zaman uygun düşmüyor ve fazla Batılı bir görüntü sergiliyor. Ancak dizinin iki başkahramanını canlandıran oyuncular Songül Öden ve Kıvanç Tatlıtuğ´un birkaç yıl boyunca Arap kültür hayatının merkezinde kaldıkları gerçeği değişmiyor.
Bu çağdaş kültür üzerinde çalışmalar yapan ve konuya ilişkin başlıca veri ve haberlerin elde edilebileceği (ben de öyle yapıyorum) Yves Gonzales-Quijano, Türk televizyon dizilerinin hem Orta Doğulu kitleler üzerinde doğrudan etkisi hem de Türkiye´nin diplomatik taarruzuna yatkın alan oluşturmak suretiyle bölgenin jeopolitik manevraları üzerindeki nüfuzunu inceledi. Her hâlükârda 2008´de, Ramazan orucu sonrası ailelerde yaşanan hararetli tartışmalarda, siyasetçi ve büyükelçilerin faaliyeti, pembe dizinin son bölümünde izlenen Nur´un gösterişli saçları ve Muhammed´in sıkıntılı tavrı kadar yer almadı. Nur´un başarısı, Dallas´ınkini anımsatıyor. Bu başarıya ek olarak bir de güçlü bir siyasi etkiye sahip.
Türkiye´nin Araplar nezdinde popülaritesine katkıda bulunan televizyon programları, Ankara ile Tel Aviv arasındaki ihtilafı ciddileştirdi. Ayrılık adlı bir dizide, gözünü kırpmadan Filistinlileri öldüren İsrail askerleri görülüyor. Bölümlerden oluşan bir başka program, İsrailliler tarafından antisemitizm olarak nitelendirilen ve Türk Yahudilerin hayatını tehlikeye sokmaya yatkın Kurtlar Vadisi ise bir diplomatik krize neden oldu. 2010 yılında programın yayımlanmasından sonra İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon, Türk Büyükelçi Oğuz Çelikkol´u hükûmetin katı protestosunu ifade etmek üzere görüşmeye çağırdı. Ayalon, Büyükelçinin elini sıkmadı ve kendi oturduğu koltuktan gözle görülür şekilde daha alçak bir koltuğa oturttu. Kurtlar Vadisinin kahramanı Necati Şaşmaz, Nur´un kırılgan kahramanının tersine koyu tenli ve erkeksi bir endama sahip. Boğaz´ın James Bond´u olarak genç Arapların yüreklerini alevlendirdi. Özellikle de Filistinlilerin.
Türkiye´nin Orta Doğu´ya dönüşü, bu hareketli dönemde Orta Doğu´da meydana gelen her şey gibi sonucu hâlâ belirsiz ufak bir devrim. Siyasi, kültürel ve ekonomik bu taarruz, bir dizi gelişmeyle desteklendi ve teşvik edildi. Bana göre başta gelenleri sıralıyorum: Soğuk savaşın sona ermesi, NATO´nun Sovyetler Birliği önündeki jandarma rolünden Türkiye´yi kurtardı; 2002´de ılımlı İslamcı bir partinin seçim zaferi kazanması, mantıktan çok duygulara dayanan, Arap karşıtı, Kemalist Cumhuriyet´in mirası laiklik bariyerini resmî planda yenik düşürdü; İslam ile demokrasiyi uzlaştıracak kapasitede bir model arayışı içerisindeki Arap dünyasındaki liderlik boşluğu, Türklere manevra alanı sağladı.. Recep Tayyip Erdoğan (ve partisi Adalet ve Kalkınma Partisinin) on yıllık hükûmetinden sonra, televizyon ekranlarının yansıttığı şekliyle Müslüman toplum, milyonlarca Arapı hayaller kurmaya sevk eden bir çağdaşlık modeli sunuyor. Çıplak gerçek, bazı hayal kırıklıklarına sebebiyet verebilir.
Arap dünyasının Türkiye tarafından reddi, Osmanlı İmparatorluğu´nun çöküşünden sonra, 20li yıllarda, Atatürk´ün milliyetçi hareketi tarafından kurulan Cumhuriyet doğduğunda vuku buldu. Devletin zorunlu laikleştirilmesiyle (Müslüman okullarının kapatılması, şeriata dayalı adalet sisteminin terk edilmesi, Arap alfabesinden Latin alfabesine zorunlu geçiş anlamına geldi) birlikte, Arapları çöl göçebeleri, ilkel yaşam tarzlarının tutsağı olarak sunma amacıyla, tarihin köklü bir şekilde revizyonu girişimi de oldu. Birinci Dünya Savaşı sırasında İmparatorluğun düşmanlarıyla birleşerek, onu sırtından bıçaklamakla suçlanan, bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu´nun parçası komşu ülke halklarının küçük düşürücü, ırkçı ve sahte bir vizyonu... Esas itibarıyla Türk milliyetçiliği, Arapları büyük Müslüman tarihinden silmeye çalıştı.
Yıllar süren zayıf ve muğlak ilişkilerden sonra Orta Doğu için gerçek ve somut bir ilgi, 2002´de, geçmiş yıllarda sık sık kara listeye alınan İslami haraketlerin ılımlı mirasçısı Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara gelişiyle birlikte görüldü. Arap dünyası yönündeki açılım, özellikle ikinci hükûmet döneminde (2007-2011) ve komşularla sıfır sorun formülüyle özetlenen bir politikanın ilhamlı yaratıcısı Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu´nun gelişiyle belirginleşti. Değişim, öngörülebilir nitelikteydi. Üç seçimdir iktidarı teyit edilen hükûmet, Müslüman toplumun yaygın ve ısrarlı bir laikliğin altında gömülü kalmış derin ruhunu yeniden su yüzüne çıkarıyor. Bir ekonomik patlamanın dinamikleştirdiği Anadolu başta gelmek üzere küçük illerin bunda belirleyici bir rolü oldu.
Erdoğan ilk önce kendisini ülke içine adadı. Kemalist Cumhuriyetin mirasının gücünü hafifletti; başta ordu olmak üzere bu mirasın kalelerini nötrleştirdi ve kamu hayatına dini geri kazandırdı. Bunu takiben, Davutoğlu´nun iş birliğiyle dış politikanın net bir revizyonuna geçti. Bu politika, Davutoğlu´nun selefi, daha sonra Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül tarafından harekete geçirilmişti. Net ve hatta neredeyse özel şekilde Batı yanlısı yönelim tartışmaya açıldı ve Arap-Müslüman dünyasına doğru bir dönüşüm oldu.
Ankara Üniversitesinden Meliha Benli Altunışık, Arap ülkeleriyle ilişkiler konusunda uzman. Altunışık´ın görüşüne göre ABD, Müslüman ve demokratik bir Türkiye imajı yaratmaya önemli ölçüde katkıda bulundu. Yıllardır NATO´da müttefikleri olması elbet göz ardı edilemezdi. Amaç, Orta Doğu toplumlarına bir model sunmak ve İran´ın teokrasisinin nüfuzundan onları korumaktı. Bununla birlikte Arap dünyası, gitgide artan bir yoğunlukla Türkiye ile ilgilenmeye 2003´ten itibaren başladı: Yani Ankara´nın, Irak´ın Amerika tarafından işgaline ülkesini dâhil etmeyi reddettiği zaman. İslami kökenli AK Partinin iktidara gelişi, Arap dünyasının gösterdiği ve Filistin yanlısı tavır almalar sonucu hayranlığa dönüşen bu dikkate elbette yabancı değildi. Ekonomik başarılar Türkiye´nin cazibesini artırdı; bu ülkeye, Nur´un televizyon görüntülerinde göze çarpan bir refah damgası bıraktı. Bu pembe dizi refah içinde, hiçbir eksiği olmayan bir toplumda yaşanan bir aşk hikâyesini anlatıyor. Ve ekseriyetle âdetler de gelirlerin grafiğini izleyerek özgürleşiyor.
Sadece Siyaset Değil: Televizyon, Ankara Modelinin Bölgedeki Başarısını İzah Etmek Adına Büyük Önem Taşıyor... Pembe Diziler Tüm İzlenme Rekorlarını Kırıyor ve Yeni Bir Orta Doğu´yu Anlatıyor--
Erkek başkaharamanın adı Türk versiyonunda Mehmet, Arap versiyonunda Muhammed; kadın başkahraman Gümüş ise Nur hâline geliyor. Bunlar, Kızıldeniz ile Atlantik, Mekke ile Agadir arasını kaplayan alanda 100 milyona yakın izleyicisi olan bir Türk televizyon dizisinin başrol oyuncularının isimleri. Bu pembe dizi, Türkiye´nin Arap dünyasıyla yeniden uzlaşmasını kutlamaya katkıda bulundu. Türünün gereği biraz fazlaca duygusal bu aşk hikâyesinin kahramanları Mehmet-Muhammed ile Gümüş-Nur, bundan üç yıl önce tarihî bir gelişmeye damga vurdular: Osmanlı İmparatorluğu´nun torunlarının Araplar arasına geri dönüşü. Türkler tarafından kibirle, geri kalmış bir ırk; tehlikeli, güvenilmez, ihanete hazır bir millet ve kültürel, ekonomik, siyasi alanda ilgiden yoksun kabul edildikleri için, geçtiğimiz yüzyılın büyük bölümü boyunca makul bir mesafede tutulmuşlardı. Bağdat´tan Fas´a yüzyıllar süren Arap medeniyeti tek bir darbeyle silinmişti. Nur ve Muhammed hâline gelen Gümüş ve Mehmet, onarma işlemini kolaylaştırdı. Türkiye´nin barış elçileri, Arapları büyüledi; çağdaş Müslüman toplum görüntüleriyle onları yeniden fethetti. Günümüzde televizyon dizileri, bir zamanlar Beethoven´ın senfonileri ya da Verdi´nin operaları gibi çağın değişimlerine işaret ediyor.
Kız olsun erkek olsun yeni doğan on binlerce bebeğe, Türk versiyonunda Gümüş Arapçada Nur adıyla yayımlanan bu dizinin kahramanlarının adı verildi. Nur tarzı bir saç kesimi bile lanse edildi ve çiftin isimlerinin yazılı olduğu tişört sayısı belli bile değil. Bu çift, televizyon ekranlarında hareketli ama karşılıklı saygı üzerine kurulu bir aşk ilişkisi yaşıyor; hakları bakımından eşitler ve her ikisi de diğerinin hislerine hassasiyet gösteriyor. Erkek kahraman Mehmet, hükmedici ve koyu renk saçlı, bıyıklı klasik doğu erkeği değil. Mehmet tam tersi, hassas bir varlık. Geleneksel zevkler bakımından, fiziksel olarak fazla kırılgan, ahlaki açıdan zayıf yani yeterince erkeksi olmayan bir görüntü sergileyebilir. Ama Arap kadın izleyicileri oldukça etkiledi ve onların yeni genç Müslüman idolü hâline geldi. Bu arada birtakım tartışmalara ve dinî makamların eleştirilerine de maruz kaldı çünkü iki kahraman arasındaki aşk hikâyesi, Arap toplumlarının ataerkil kurallarına her zaman uygun düşmüyor ve fazla Batılı bir görüntü sergiliyor. Ancak dizinin iki başkahramanını canlandıran oyuncular Songül Öden ve Kıvanç Tatlıtuğ´un birkaç yıl boyunca Arap kültür hayatının merkezinde kaldıkları gerçeği değişmiyor.
Bu çağdaş kültür üzerinde çalışmalar yapan ve konuya ilişkin başlıca veri ve haberlerin elde edilebileceği (ben de öyle yapıyorum) Yves Gonzales-Quijano, Türk televizyon dizilerinin hem Orta Doğulu kitleler üzerinde doğrudan etkisi hem de Türkiye´nin diplomatik taarruzuna yatkın alan oluşturmak suretiyle bölgenin jeopolitik manevraları üzerindeki nüfuzunu inceledi. Her hâlükârda 2008´de, Ramazan orucu sonrası ailelerde yaşanan hararetli tartışmalarda, siyasetçi ve büyükelçilerin faaliyeti, pembe dizinin son bölümünde izlenen Nur´un gösterişli saçları ve Muhammed´in sıkıntılı tavrı kadar yer almadı. Nur´un başarısı, Dallas´ınkini anımsatıyor. Bu başarıya ek olarak bir de güçlü bir siyasi etkiye sahip.
Türkiye´nin Araplar nezdinde popülaritesine katkıda bulunan televizyon programları, Ankara ile Tel Aviv arasındaki ihtilafı ciddileştirdi. Ayrılık adlı bir dizide, gözünü kırpmadan Filistinlileri öldüren İsrail askerleri görülüyor. Bölümlerden oluşan bir başka program, İsrailliler tarafından antisemitizm olarak nitelendirilen ve Türk Yahudilerin hayatını tehlikeye sokmaya yatkın Kurtlar Vadisi ise bir diplomatik krize neden oldu. 2010 yılında programın yayımlanmasından sonra İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon, Türk Büyükelçi Oğuz Çelikkol´u hükûmetin katı protestosunu ifade etmek üzere görüşmeye çağırdı. Ayalon, Büyükelçinin elini sıkmadı ve kendi oturduğu koltuktan gözle görülür şekilde daha alçak bir koltuğa oturttu. Kurtlar Vadisinin kahramanı Necati Şaşmaz, Nur´un kırılgan kahramanının tersine koyu tenli ve erkeksi bir endama sahip. Boğaz´ın James Bond´u olarak genç Arapların yüreklerini alevlendirdi. Özellikle de Filistinlilerin.
Türkiye´nin Orta Doğu´ya dönüşü, bu hareketli dönemde Orta Doğu´da meydana gelen her şey gibi sonucu hâlâ belirsiz ufak bir devrim. Siyasi, kültürel ve ekonomik bu taarruz, bir dizi gelişmeyle desteklendi ve teşvik edildi. Bana göre başta gelenleri sıralıyorum: Soğuk savaşın sona ermesi, NATO´nun Sovyetler Birliği önündeki jandarma rolünden Türkiye´yi kurtardı; 2002´de ılımlı İslamcı bir partinin seçim zaferi kazanması, mantıktan çok duygulara dayanan, Arap karşıtı, Kemalist Cumhuriyet´in mirası laiklik bariyerini resmî planda yenik düşürdü; İslam ile demokrasiyi uzlaştıracak kapasitede bir model arayışı içerisindeki Arap dünyasındaki liderlik boşluğu, Türklere manevra alanı sağladı.. Recep Tayyip Erdoğan (ve partisi Adalet ve Kalkınma Partisinin) on yıllık hükûmetinden sonra, televizyon ekranlarının yansıttığı şekliyle Müslüman toplum, milyonlarca Arapı hayaller kurmaya sevk eden bir çağdaşlık modeli sunuyor. Çıplak gerçek, bazı hayal kırıklıklarına sebebiyet verebilir.
Arap dünyasının Türkiye tarafından reddi, Osmanlı İmparatorluğu´nun çöküşünden sonra, 20li yıllarda, Atatürk´ün milliyetçi hareketi tarafından kurulan Cumhuriyet doğduğunda vuku buldu. Devletin zorunlu laikleştirilmesiyle (Müslüman okullarının kapatılması, şeriata dayalı adalet sisteminin terk edilmesi, Arap alfabesinden Latin alfabesine zorunlu geçiş anlamına geldi) birlikte, Arapları çöl göçebeleri, ilkel yaşam tarzlarının tutsağı olarak sunma amacıyla, tarihin köklü bir şekilde revizyonu girişimi de oldu. Birinci Dünya Savaşı sırasında İmparatorluğun düşmanlarıyla birleşerek, onu sırtından bıçaklamakla suçlanan, bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu´nun parçası komşu ülke halklarının küçük düşürücü, ırkçı ve sahte bir vizyonu... Esas itibarıyla Türk milliyetçiliği, Arapları büyük Müslüman tarihinden silmeye çalıştı.
Yıllar süren zayıf ve muğlak ilişkilerden sonra Orta Doğu için gerçek ve somut bir ilgi, 2002´de, geçmiş yıllarda sık sık kara listeye alınan İslami haraketlerin ılımlı mirasçısı Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara gelişiyle birlikte görüldü. Arap dünyası yönündeki açılım, özellikle ikinci hükûmet döneminde (2007-2011) ve komşularla sıfır sorun formülüyle özetlenen bir politikanın ilhamlı yaratıcısı Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu´nun gelişiyle belirginleşti. Değişim, öngörülebilir nitelikteydi. Üç seçimdir iktidarı teyit edilen hükûmet, Müslüman toplumun yaygın ve ısrarlı bir laikliğin altında gömülü kalmış derin ruhunu yeniden su yüzüne çıkarıyor. Bir ekonomik patlamanın dinamikleştirdiği Anadolu başta gelmek üzere küçük illerin bunda belirleyici bir rolü oldu.
Erdoğan ilk önce kendisini ülke içine adadı. Kemalist Cumhuriyetin mirasının gücünü hafifletti; başta ordu olmak üzere bu mirasın kalelerini nötrleştirdi ve kamu hayatına dini geri kazandırdı. Bunu takiben, Davutoğlu´nun iş birliğiyle dış politikanın net bir revizyonuna geçti. Bu politika, Davutoğlu´nun selefi, daha sonra Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül tarafından harekete geçirilmişti. Net ve hatta neredeyse özel şekilde Batı yanlısı yönelim tartışmaya açıldı ve Arap-Müslüman dünyasına doğru bir dönüşüm oldu.
Ankara Üniversitesinden Meliha Benli Altunışık, Arap ülkeleriyle ilişkiler konusunda uzman. Altunışık´ın görüşüne göre ABD, Müslüman ve demokratik bir Türkiye imajı yaratmaya önemli ölçüde katkıda bulundu. Yıllardır NATO´da müttefikleri olması elbet göz ardı edilemezdi. Amaç, Orta Doğu toplumlarına bir model sunmak ve İran´ın teokrasisinin nüfuzundan onları korumaktı. Bununla birlikte Arap dünyası, gitgide artan bir yoğunlukla Türkiye ile ilgilenmeye 2003´ten itibaren başladı: Yani Ankara´nın, Irak´ın Amerika tarafından işgaline ülkesini dâhil etmeyi reddettiği zaman. İslami kökenli AK Partinin iktidara gelişi, Arap dünyasının gösterdiği ve Filistin yanlısı tavır almalar sonucu hayranlığa dönüşen bu dikkate elbette yabancı değildi. Ekonomik başarılar Türkiye´nin cazibesini artırdı; bu ülkeye, Nur´un televizyon görüntülerinde göze çarpan bir refah damgası bıraktı. Bu pembe dizi refah içinde, hiçbir eksiği olmayan bir toplumda yaşanan bir aşk hikâyesini anlatıyor. Ve ekseriyetle âdetler de gelirlerin grafiğini izleyerek özgürleşiyor.
FACEBOOK YORUMLAR