Lambadadan Kabe'ye uzanan yol

Lambadadan Kabe'ye uzanan yol

Lambadadan Kabe'ye uzanan yol
Editör: Turkinfo.nl
19 Şubat 2009 - 08:12

LAMBADA DANSINDAN KUŞLARLA BİRLİKTE TAVAFA


" Bir ölüm, başka bir insanın doğumuna nasıl sebep olabilir? Suskun mezarlıklar kimi görünce dile gelir? Eyüp Sultan Camii 42, Kâbe 47 yıl boyunca hangi misafirini beklemiştir? İşte bütün bu soruların cevabıdır: Yaşar Alptekin... Uzun bir dönem geceleri orada sabahladığı, kedilerle, mezar taşlarıyla konuştuğu Eyüp Sultan Mezarlığı´nda bir öğle namazı sonrası bir araya geldiğimiz Alptekin, kendisine yöneltilen "reklam yapıyor" iddialarına rağmen, öylesine rahat, öylesine huzurlu... Böyle olunca da, bu teslimiyeti anlamayanlar, anlamak istemeyenler için bir soru işareti aslında. Sorduğunuzda, cevabı kendiniz olabileceğiniz bir soru işareti..."


Hayatınızdaki kırılma noktasının Sakıp Sabancı´nın cenazesi olduğunu biliyoruz. O cenazeden sonra sizin geceleri Eyüp Sultan Mezarlığı´nda geçirdiğiniz bir dönem olmuş. Bu dönemden biraz bahseder misiniz?


Tabi, buralar benim vazgeçilmez mekânımdı. O zamanlar yeni doğduğumu düşünüyorum. Şu anda da 4 yaşındayım. Bu yüzden de çok heyecanlı olduğum için, sabah namazını gelip en ön safta kılmak istiyordum. Ben Anadolu yakasında oturduğum için, ne kadar erken gelirsem geleyim, oradan buraya gelene kadar arkalarda kalıyordum. Dedim ki; en iyisi yatsı namazından sonra buradan gitmeyeyim, cami açılınca hemen gireyim.


Peki, o geceler mezarlıkta nasıl geçiyordu?


Mezar taşları ve kedilerle konuşarak geçiyordu. Aslında konuştuğum onlar değildi, ben kendime ayna tuttum. Gökten yağmur boşanırcasına ağlıyordum. Ve hep şu soruyu soruyordum kendime, "Allah´ım, ben ne yaptım da sen beni hidayetinle ödüllendirdin?" Hani bir şeyinizi çamura düşürdüğünüzde, temiz olan yerinden tutup, onu silkelersiniz. Bana göre, benim tutulacak temiz bir tarafım yoktu. Sonra bir gün bir sohbet meclisinde konuşurken laf lafı açtı. "Ben 42 yaşındayım hala annem ve babamla oturuyorum" dedim orada. Bir abi bana: "Dur! Sorunun cevabı geldi" dedi. "Neyin cevabı?" dedim. "Sen biliyor musun, en etkin dua peygamberlerin duasından sonra, anne-baba duasıdır. Sen anne-baba duasına istinaden hidayetle nasiplendin" dedi.


Siz Sakıp Sabancı cenazesine varana kadar bir sürü cenazeye katılmışsınızdır...


Yok! Katılmadım...


Hiç mi katılmadınız?!


Etrafımdaki herkes, dedem, anneannem v.s çok önceden vefat etmişti. Çok cahildim ben.


O cenazeye sizinle birlikte yüzlerce kişi geldi, onlarda neden böyle bir tefekküre sebep olmadı da, siz bir anda değişim yaşadınız?


Rabbim istemedikçe yaprak bile kımıldamaz. Yeter ki O istesin, sevdiği kuluna bir şeyleri vesile eder. Kulu samimi olursa... Ben zaten arayış içindeydim. Bardağı taşıran son damla zannederiz ama o son damladan önce de damlalar vardır onu yükselten. O arayışlar içindeyken, ne yazık ki birçok cahil insanın yaptığı gibi, yanlış adreslere gittim. Uzakdoğu felsefesi ve dinleri ile ilgilendim. Her okuduğum kitaba da "heh! İşte bu" diye sarıldım ama bir müddet sonra tatmin etmedi. Ta ki Kuran´ı okuyana kadar... "Her fani ölümü tadacaktır", "Siz sevdiklerinize hidayet veremezsiniz, onlara hidayet verecek olan Allah´tır" ayetleri beni çok etkiledi.


Bu değişim hayata bakış açınızı, sosyal olaylara olan tepkinizi nasıl etkiledi?


Ben namaza ilk başladığımda radikal kararlar aldım. Aç bir insanı masaya çağırırsınız da, masada ne bulursa yer ya, ben de o dönem bütün cemaatlere girdim, çıktım. Oralardan etkilenmiş olacağım ki, "mümin adam blue jean giymez" dedim, bütün kot pantolonlarımı verdim. "Mümin adam mankenlik yapmaz" dedim, bıraktım. "Mümin adam yazlığa gitmez, bozar bizi" dedim. Mümin adam onu yapmaz, mümin adam bunu yapmaz" diyerek radikal kararlar aldım, sakal bıraktım, sarıkla falan dolaşıyordum ben buralarda. Sonra bir gün Reha Yeprem ile otururken, ona da anlatıyordum bunları, "ya sen ne yapıyorsun, olmaz öyle şey. Sen mankenliği de, sinemayı da yapacaksın. Bu işin namaz kılınarak da yapılabileceğinin en iyi örneği olacaksın" dedi. Bende her şeyin anlamı var artık, Yaradan´dan ötürü... Mesela mutfağı karınca basıyor, eskiden olsa öldürürdüm. Şimdi anneme de diyorum; "bırak onlar rızıklarını alıyorlar, rızıklarını alacaklar, sonra kaybolup gidecekler." Ya da camiden çıkarken, çıkaracağım ayakkabı sesinden birinin rahatsız olacağını düşünerek hareket ediyorum artık. Elim cebimde yürümüyorum, saygısızlık olur diye. Güneş gözlüğü takmam gerekiyor, doktor tavsiyesi olarak. Ama göz temasını keserek insanlara saygısızlık ederim diye takmıyorum. Sadece araba kullanırken takıyorum.


Yeniden podyumlardan teklif gelse Yaşar Alptekin ne yapar?


Zaman içinde şunu anladım. İş şekilcilikte değil, iş özde. İslami şartlar ve helal dairesi içerisinde her teklife açığım. En son STV´ de Mavi Rüya dizisinde oynadım mesela. Benim aslında gençlere yönelik projelerim var. Çünkü gençlerimiz bir bataklığın içinde. Uçurumun kenarındalar ve bir el bekliyorlar. Birilerinin bir şeyler anlatması lazım ama anlatırken üsluba da dikkat etmesi lazım. Evet, bilgili ağabeylerimiz var elhamdülillah ama yanlış diyalog kuruyorlar. Sürekli "Allah çarpar, yakar" diyerek, korkutarak anlatıyorlar. İnsanın içindeki korku yalnızca "haşyet" olmalı. Haşyet; sevdiğin insanın, sevgisini kaybetme korkusudur. İşte bu korku olmalı, cehennem korkusu değil.


Sizin fazlasıyla duyarlı olduğunuz, aynı duyarlılığı başkalarından da beklediğiniz en önemli konu nedir?


Namaz... Bazen görüyorum, insanlar camiden diğer insanları yara yara çıkıyorlar. Sanki batmak üzere olan bir gemiyi terk eder gibi çıkıyorlar. Ya da sünnetini kılmıyorlar. Ne olur yani bir 5 dakika daha kalsa... Annen bekler, patronun bekler, öğretmenin bekler ama namaz beklemez ve bekletilmez. Belki o senin son ibadetin olacak, onu düşünerek hakkını ver. Bakıyorum ben 2. rekâttayken, abinin biri 4. rekâtı bitirmiş gidiyor. Ne zaman bitirdin, ne zaman ettin o duaları, okudun sureleri? Ben seninle öyle konuşursam, sen beni anlayabilir misin? Rabbime bir şeyler anlatmak istiyorsun, isteklerin var ama ne dediğin anlaşılmıyor. Bir elimizde 5 parmak var. Bunlardan başparmak olmazsa hiçbir şeyi tutamayız. İslam´ın da 5 şartı var. Namaz da bunların içinde başparmak gibidir. Başparmak yoksa diğer parmakların da fonksiyonu yoktur. Namaz yoksa diğer ibadetler de zayıftır.


Şu anda hayatınızda eksikliğini hissettiğiniz, "bu da olsa, tamam" diyeceğiniz bir şey var mı?


Hacdı eksiğim. Ama çok dua ettim, yalvardım, yakardım. Rabbim kabul etti ve beni çağırdı.


Kuran ve hadisler dışında sizi etkileyen âlimler, düşünürler kimler?


Hepsini okuyorum, hiçbir ayrımım yok. Sabah namazından sonra ben yatmam. Çünkü o vakitler beynin algılamaya en açık olduğu vakitler. Hemen kitaba yönelirim. En son Beyazıt Bestami hazretlerinden çok etkilendim. Benim fıtratım, meşrebim tasavvufa daha yatkın. Ben bütün cemaatlere girdim. Hepsi bir hizmet içindeler. Ama herkesin bir mizacı var. Şimdi bu yüzük çok güzel, ben gittim aldım, diyelim parmağıma uymadı. Bu yüzüğün kötü olduğunu göstermez, parmağımın sakat olduğunu da göstermez. Benim fıtratıma uygun bir cemaat bulamadım. Hangi babaya sorarsanız sorun, "hangi çocuğunuzu daha çok seviyorsunuz" diye, "hepsini" der. Ama aslında bir nebze de olsa birini daha çok sever. Benim için de cemaatlerle ilgili öyle bir durum var tabii.


Müslümanlarda gördüğünüz bir takım hatalar sizin İslam´la ilgili düşüncelerinizi etkiledi mi, hayal kırıklığı yaşattı mı?


Çok hayal kırıklığına uğradım. Ama Allah´a şükürler olsun ki, benim fıtratımda pireye kızıp yorgan yakan bir taraf yok. İslam´la ilgili hiçbir şüphem olmadı. Bir sürü şey yaşadım, üzüldüm, sıkıntılar çektim. Değişim yaşadığım zaman önceki çevrem beni dışladı ve parasız kaldım.


Şu an ne iş yapıyorsunuz?


Şu anda bir tek kitabımın satış geliri var ve belediyelerin düzenlediği konferanslardan cüzi bir miktar talep ediyorum. Ama onun dışında yurtlardan, okullardan falan para talep etmiyorum. Önceden çok para kazanıyordum bereketi yoktu. Şimdi az kazanıyorum, bereketi var.


Bundan sonrası için yapmayı planladığınız şeyler neler?


Ben pek uzağın hesabını yapmam. Anı yaşarım. Tek düşündüğüm şey; gençlere anlatmak... Dilim ve vaktim yettiğince... Gecelere kadar anlatıyorum onlara, eve 1´de, 2´de gidiyorum. Yaşlılara da anlatma ihtiyacı duyuyorum, özellikle camilerde. Yaşlılar beni pek sevmiyor.


Onlar için kalıpların dışındasınız çünkü...


Ben bazılarına "cami jandarması" diyorum. Onları size tarif edeyim; şimdi kıble bu tarafa dönükse, amca sırtını duvara veriyor, eli tesbihte, gözü kapıda; "hop oraya gitme, şişt gürültü yapma, şunu yapma, bunu etme..." sanki cami karakol, o da jandarması. Bir gün dayanamadım: "ya amcacım, bu gencin gideceği birçok yer varken, elinin tersiyle itmiş, camiye gelmiş. Senin gideceğin hiçbir yer yok. Evden hanım kovuyor, kahveye gidiyorsun duman altı, gelip gelebileceğin yer cami zaten senin. Ama bu genç nefsine hoş gelebilecek birçok şeyi terk ederek gelmiş buraya. Onu kucakla ve anlat. Camide kendini mutlu hissetsin. Bu gencin belki de camiye ilk gelişiydi ama sayende son gelişi olacak" dedim. Ne kadar camiye gelmeyen insan varsa, araştırın, kesinlikle geçmişinde buna benzer bir anısı vardır. Ya topunu patlatmıştır, ya bir tokat atmıştır.


Ya da yazın gittiği Kuran kursundaki hocasından dayak yemiştir...


Kesinlikle geçmişinde öyle bir şey vardır. Onları kazanalım. Eğer gençlerimiz namazdan, niyazdan, camiden uzaksa kusuru kendimizde arayalım. Bir insana aynı cümleyi farklı vurgu-tonlamalar yapıp söyleyerek 3 ayrı duyguyu birden yaşatabilirsiniz. Kavga sebebi de olabilir, sevgi ifadesi de... Yani üsluptur önemli olan. Namaz çok önemli ama ibadet de namazdan ibaret değil. Gülmemiz de ibadet, ticaretteki ahlakımız, ailemizle iyi ilişkilerimiz... Yani Hakk´ın bize hak gördüğü her şeyi hakkını vererek, israf etmeden, pintilik etmeden helal dairesinde yaşamak, hepsi ibadet... Her an kayıttayız. Sadece camilerde değil... Her anımıza dikkat etmeliyiz ki, özendirici olalım. Bizler İslam´ı temsil ediyoruz. Bizim yapacağımız en ufak bir yanlış "bu namaz kılanlar, hacı-hoca takımı böyle ya!" diyerek bize saldırıya geçmelerine sebep olur. Camideki insanlara bakıyorum, gülümsemiyor. Sadece namaz kılıyorlar. Ya da kendileri kapatmışlar, insanlarla ilişkilerini kesmişler. Sosyal hayattan çekilmişler. Hayır, bir mümin her sektörde olmalı.Cami zaten insanları toplayan yer, toplantı eviymiş eskiden. Toplanıp siyaset yaptığı, yardımlaştığı, sohbet ettiği yermiş. Ama insanlar eskiden hayatını namaza göre düzenlermiş. Şimdiyse hayatlarına göre namazı düzenliyorlar.


Sanat camiasından olan dostlarınızla ilişkiniz sekteye uğradı galiba hayatınız değişince?


 Görüşmüyorum onlarla. Öyle güzel Allah dostlarıyla birlikteyim ki, dolu dolu yaşıyorum elhamdülillah. Allah´ın selamıdır, yine onlarla görüşür, selamlaşırım. Ama daha ziyade istifade edebileceğim ve benden istifade edebilecek kişilerle, Allah´ın isminin geçtiği sohbet ortamlarında olmak bana daha keyifli geliyor.


Namaz size "Namazla Yeniden Doğdum" kitabını yazdırdı. Peki, hac sizi nasıl etkiledi, neler yaşattı?


 (O sırada gökyüzünde sürü halinde uçan kuşlara bakarak;) Orada şahit olduğum ilginç bir şey var, kuşların tavaf ettiğini gördüm. Ve sordum insanlara, "siz de görüyor musunuz?" diye, onlarda benimle birlikte gördüler. "O kadar kuş hiçbir pislik yapmaz mı" diye düşünüyorsunuz ama ne omzunuzda, ne yerde hiçbir pislik yok. Mübarek bir yer, mıknatıs gibi öyle bir çekiyor ki... Ayaklarım yara ve hala dinmedi yaralar. Sabah namazına kadar tavaf ediyordum. Namazı kılıp, otele gidiyordum. 1 ya da 2 saat uyuyordum, sonra tekrar tavafa... Arafat´a kadar yürüdüm içimdeki o aşkla... Orada, burada kılmadığım kadar güzel bir namaz kıldım. Bana "Kâbe´yi ilk gördüğünde ettiğin dua çok önemlidir. Ettiğin duaya dikkat et" dediler. Ben de ilk gördüğümde "bundan önce ettiğim duaları ve bundan sonra edeceğim duaları kabul et yarabbi" dedim. Ve şafta başladım. 3. şafta kadar hiçbir şey hatırlamıyorum. Yalnızca Kâbe duruyordu, ben dönüyordum. Nefes almayı bile unuttum sanki. Gözlerim Kâbe´de takıldı kaldı. Sonra başladı içimden dualar akmaya. O ana kadar aklıma bile gelmeyen dualar, şelale gibi akmaya başladı.


Tüm dünya milletleriyle bir arada olmak sizin için ne ifade etti?


Din kardeşliği... Evrenin en iyi ressamının paletindeki renklerdik biz orada. Her renkten vardık. Dünyanın en güzel tablosunu oluşturduk. Dünyanın en büyük orkestrasıydık. Çeşitli ırklardan, mezheplerden insanlar hep bir ağızdan aynı şeyi söylüyordu.


Geçirdiğiniz değişimi gerçekçi bulmayanlar, "reklam yapıyor" diyenlere olan yaklaşımınız nasıl?


O kadar çok şey söylediler ki... "reklam yapıyor, delirdi vs..." dediler, dediler, dediler... Ben de, "Allah onlara da nasip etsin" diye dua ediyorum her defasında. Yaptığınız şey doğruysa, söz ve hareketlerinizle onun arkasında durabiliyorsanız, bunları konuşan insanlar bir süre sonra yanınızda ceketini iliklemeye başlıyorlar. Eğer birilerine tebliğ etmek istiyorsanız, dilimiz kadar vücut dilimiz de önemli. Sözler havada uçuşur gider ama göz görür ve taklit eder. Taklit sonra hakikate dönüşür. Anlatacağım şeyi davranışlarımla anlatınca o zaman diyorlar ki; "bu namaz kılmak güzel bir şeymiş, ne kadar güzelleştiriyormuş insanı." Ben eskiden çok hırçın, agresif biriydim. Benim ruh halimdeki bu değişimi görünce çoğu insan gelip, "Allah bize de nasip eder inşallah" dediler.


Buraya geldikten sonra bu kadar üzerinize gelinmesi, yaşadığınız o denli büyük hislerin yanında, küçük şeylerle uğraşan insanlar gözünüzde nasıl görünüyor?


Sendeledim ben. Hani denizin dibinde vurgun yer ya balık adam ona benzedim. Gelmişim, içim huzur dolu. Kıyafetimi orada giymiş, sakalımı bırakmışım. Efendimizin tüm sünnetlerini yerine getirmişim. Tertemizim. Ama buraya geldim, hep çamurlar sıçramaya başladı beyaz elbiseme. Bana "reklam yapıyorsun" derken insaflı olmalılardı. Ben hacca giderken kimseyi çağırmadım. Bu insanlar beni Kâbe´de gördü. Orada yapılan röportajlar ben gelmeden önce yayınlanınca, burada izleyenlerde tarihi öğrenince havaalanına gelmişler.


Size hep aynı sorular soruluyor, hep aynı nedenlerle üstünüze geliniyor. Demiyor musunuz "biraz da benden başka türlü faydalanın, başka şeyler anlatayım" diye?


Ben de onu istiyorum. Bizim konuşmamız gerekenler hac ibadeti ve İslam´ın güzellikleri olmalıydı. Benim tesbihime, kılığıma niye takıldınız? Film bitmeden film hakkında neden yorum yapıyorsunuz? Zaman en büyük ilaçtır. Önce bir seyredin, reklam yapıyorsam ortaya çıkacaktır. 4 senedir reklam yapıyor olsam, şimdiye banka hesabımda paralarım olurdu. Reklam yapacak olsam, o sektörde kalıp, reklamı başka şekillerle de yapabilirdim. O insanlar gibi polemiklere karışarak, sağda solda kadınlarla görünerek vs. Ben böyle bir şey yapmadım ve hayatımın en doğru kararını aldım. Ben kalbimi cilaladım. Bir insafa gelin ya... "Bu adam diskoyu, dansı bırakıp gelmiş, hele bir dinleyelim" deyin. Ahmet Hakan köşesinde yazmış. Onların benim hakkımda yazı yazabilmesi için benimle bir çay içmesi, beni araştırması lazım. Gazetede gördüğün, TV´de izlediğin şeyle köşe yazarlığı olur mu? Herkes bana baktığında kendini görüyor. Nasıl bakarsanız, öyle görürsünüz.


Tohum Dergisi

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum

Tüm gelişmelerden haberdar olmak için Turkinfo Hollanda Haber'i:

Adreslerinden takip edin!