İnsanlar AB'ye güvenlerini kaybettiler
İnsanlar AB'ye güvenlerini kaybettiler
Editör: Turkinfo.nl
07 Haziran 2011 - 18:25
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Der Spiegel,Türkiye´de insanların AB´ye güvenlerini kaybettiğini söyledi.
Davutoğlu,Alman Der Spiegel dergisine bir mülakat verdi.İşte mülakat:
SORU: Sayın Bakan, Türkiye 20 yıldan bu yana ABye üye olmak için beyhude bir çaba gösteriyor. Niçin hâlen Avrupaya girmek istiyorsunuz?
DAVUTOĞLU: Neden Avrupa Birliğine ait olduğumuza dair size üç neden gösterebilirim. Bir: Türkiye, yüzyıllardan bu yana Avrupa diplomasisinin bir parçasıdır. Biz Çin değiliz. İki: Avrupanın stratejik nedenlerden dolayı Türkiyeye ihtiyacı vardır. AB, yalnızca Türkiye ile büyük bir güç hâline gelebilir. Ve üç: Kopenhag Kriterlerinde belirlenmiş olan merkezî siyasi değerleri paylaşıyoruz. Türkiye, demokrasi ailesinin önemli bir üyesidir.
SORU: Seçim programınızın dış politika ile ilgili bölümünü inceledik. Avrupa kelimesi ancak altıncı sayfada ilk kez anılıyor.
DAVUTOĞLU: (Gülüyor) Bazen kitapların en çekici bölümleri sonda olur. Bunun bizim tercihimizle bir ilgisi yok. Avrupa bizim ısrarlı hedeflerimizden biri olmaya devam edecektir.
SORU: Hâlbuki bugün Türklerin yüzde 50sinden daha azı Avrupa Birliğine girmeyi istiyor. 2004 yılında bu oran yüzde 75ti.
DAVUTOĞLU: Şu iki nokta arasındaki farkı gözetmeliyiz: Türkler, Türkiyenin AB üyesi olmasını mı istiyorlar yoksa Türkiyenin AB üyesi olacağına mı inanıyorlar? Bu soruya evet diyenlerin oranı artık yalnızca yüzde 30. İnsanlar güvenlerini kaybettiler. Bu noktada aynı diğer Güney Avrupalılar gibiyiz: Çok duygusalız. Birinin bizi istemediğini fark ettiğimizde tepki veriyoruz.
SORU: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan -kendisi de çok duygusal- Spiegel dergisine, Türkiyenin Avrupaya olduğundan daha acil bir şekilde Avrupanın Türkiyeye ihtiyacı olduğunu söyledi.
DAVUTOĞLU: Bu duygusal değil, oldukça rasyonel bir ifade. Enerji güvenliğini düşünün. Enerji ihtiyacımızı karşılamak için Avrupaya ihtiyacımız var mı? Hayır; Irak, İran ve Rusyaya ihtiyacımız var. Hâlbuki Avrupalılar doğal gaz ve petrol temin etmek için Anadoludaki koridora muhtaçlar. Gerçekte iki tarafın da birbirine ihtiyacı var. Ancak böylelikle Çin ya da Hindistan gibi güçler karşısında varlık gösterebiliriz. Ortak sorumuz şu olmalı: Avrupanın geleceği nerede?
SORU: Hâlihazırda birçok kişi de Orta Doğunun geleceğinin nerede olduğunu soruyor. Arap dünyasında huzursuzluk yaşanacağını bekliyor muydunuz?
DAVUTOĞLU: Elbette. 10 yıl önce kitaplarımda Arap dünyasında iki tarihî anormalliğin olduğunu yazmıştım: 20. yüzyıldaki sömürgecilik Arap toplumunu ikiye bölerken, soğuk savaş da bölgede otokrat rejimlerin yerleşmesini kolaylaştırdı. Doğu Blokunun 90lı yıllarda geçirdiği dönüşüme benzer bir dönüşüm Arabistanda yaşanmadı. Ancak şimdi değişim geldi.
SORU: Türkiye bu değişime nasıl bakıyor?
DAVUTOĞLU: İki prensip belirledik: Soğuk savaş nihai olarak bitti ve değişim zamanı geldi. Ve değişim barışçı bir şekilde gerçekleşmeli. Bu iki ilke Orta Doğudaki bütün devletler için geçerlidir.
SORU: Gerçekten mi? O zaman neden Başbakan Erdoğan, Mısırlı Hüsnü Mübarekin geri çekilmesini talep eden ilk isimlerden olurken, Muammer Kaddafiye gelince uzun bir süre bekledi?
DAVUTOĞLU: Çünkü Başbakan Erdoğan Mısır ordusunun tarafsız davrandığını görmüştü. Libyada ise durum farklıydı. Libyada ülkenin ayrıldığını ve insanları koruyacak bir ordunun olmadığını gördük. Fazla miktarda kan akacağını idrak ettik. Bu nedenle her iki tarafla da iletişimimizi devam ettirmeye çalıştık.
SORU: Burada asıl mesele para değil mi? Nihayetinde Türk firmaları Libyada değeri milyarları bulan inşaat işleri aldılar
DAVUTOĞLU: Hayır, bu tamamen yanlış. Libyada insani bir meselemiz oldu. Libya krizinin ilk günlerinde 63 şehirde 10 binden fazla kişiyi tahliye ettik. Ekonomik menfaatlerden bahsediyorsanız, isim vermiyorum ancak Kaddafinin hangi başkentleri ziyaret ettiğini kendinize sorun. Kaddafinin elini kim öptü?
SORU: Silvio Berlusconi.
DAVUTOĞLU: Yorum yok.
SORU: Suriye Devlet Başkanı Beşar Esada yönelik kritiğiniz nerede kaldı? Neden Esadın da geri çekilmesini talep etmiyorsunuz?
DAVUTOĞLU: Suriyenin Orta Doğudaki barış sürecinde en önemli ülke olduğuna inanıyoruz. Irak, İsrail, Lübnan, Ürdün ve Türkiyeye sınırları var. Ayrıca Libya ve Tunustan farklı olarak, çok fonksiyonlu bir ülke. Buna rağmen, burada da iki ilkemiz geçerli: Siyasi değişiklikler barışçı bir şekilde gerçekleşmeli.
SORU: Ancak -bin ölüden sonra- bu süreç artık nasıl barışçı olabilir?
DAVUTOĞLU: Reform süreci ocak ayında başlatılsaydı daha kolay olacaktı. O zaman Erdoğan Şama uçtu ve Esadla çok açık bir şekilde konuştu. Şimdilik zaman penceresinde yalnızca bir aralık var. Ancak Suriyeli dostlarımızla görüşmeye devam edeceğiz.
SORU: Hükûmetiniz uzun zamandan bu yana Orta Doğudaki uzlaşmazlıkları yatıştırmak için çaba gösteriyor. Arap Baharı başlayana kadar ne elde ettiniz?
DAVUTOĞLU: Oo, bir sürü şey! Irakta mezhep çatışmalarının zirveye çıktığı dönemde Sünni partileri demokratik sürece katılmaları konusunda ikna ettik. 2008 yılında Lübnandaki parti grupları, ardından Hamas ile el Fetih, 2009 yılında ise Irak ile Suriye arasındaki uzlaşmazlıkta ara buluculuk yaptık. Suriye-İsrail barış görüşmelerini sonlandıramadık ancak görüşmelere başlamış olmak bile bir başarıydı.
SORU: Bu görüşmeler niçin başarısızlığa uğradı?
DAVUTOĞLU: 2008 yılının sonunda İsrail Başbakanı Ehud Olmert Başbakan Erdoğanı Ankaradaki konutunda ziyaret etti ve altı saat orada kaldı. Olmert ve Esad arasında bir telefon bağlantısı gerçekleştirdik. Kısa bir süre sonra doğrudan görüşmelere başlayabilecek hâle gelmiştik. Suriyelileri aradım ve bir teklifte bulundum. Suriye tarafı, Peki, İsrailliler kabul ederse biz de kabul ederiz dediler. Ertesi sabah Olmertle görüşmeye çalıştık. Fakat açıktı: İsrail Gazze Şeridine saldırmıştı. Ondan sonra her şey değişti.
SORU: 12 Haziranda Türkiyede yeni bir meclis seçilecek. Partiniz İslami-muhafazakâr AK Parti için hangi sonucu bekliyorsunuz?
DAVUTOĞLU: Yüzde 45-50 oy oranına ulaşılabilir. Önemli olan açık çoğunluktur. Türkiyenin istikrara ihtiyacı var.
SORU: Anayasayı yalnız başınıza değiştirebilmek için üçte iki çoğunluk istiyorsunuz.
DAVUTOĞLU: Evet, bu işleri kolaylaştırırdı. Ancak bundan önce bütün halk grupları ile konuşmak istiyoruz. Kendi başımıza hareket etmek istemiyoruz.
SORU: O zaman hükûmet partisinin büyük bir çoğunluğa ulaşmaması daha iyi olur.
DAVUTOĞLU: Buna halk karar verecek! Eskiden anayasa, halk tarafından seçilmemiş bir elit tarafından yazılırdı. Bu bizim yaklaşımımız değil. Biz demokratik ilişkiler istiyoruz.
SORU: Birçok Türkün Erdoğanın artan gücünü tehditkâr olarak algılamasını anlıyor musunuz?
DAVUTOĞLU: Parlamenter demokrasilerde başbakanın her zaman güçlü bir konumu olmuştur. Ancak uzun yıllar boyunca dış politika danışmanı ve Dışişleri Bakanı olarak çalışmamın sonucunda sizi temin ederim ki; Başbakan her zaman tavsiyelere açıktır.
SORU: Ancak AK Parti yönetimi altında ülkenizde Anayasa organlarının karşılıklı kontrolü gerçekleştiremeyeceğine dair endişeler var. Erdoğan, Türkiyenin Putini olabilir.
DAVUTOĞLU: Hayır. Her ülkenin kendi geleneği vardır. Demokrasi Türkiyede kök salmıştır. Bizim dönemimizde otoriter bir politika olmayacaktır.
Davutoğlu,Alman Der Spiegel dergisine bir mülakat verdi.İşte mülakat:
SORU: Sayın Bakan, Türkiye 20 yıldan bu yana ABye üye olmak için beyhude bir çaba gösteriyor. Niçin hâlen Avrupaya girmek istiyorsunuz?
DAVUTOĞLU: Neden Avrupa Birliğine ait olduğumuza dair size üç neden gösterebilirim. Bir: Türkiye, yüzyıllardan bu yana Avrupa diplomasisinin bir parçasıdır. Biz Çin değiliz. İki: Avrupanın stratejik nedenlerden dolayı Türkiyeye ihtiyacı vardır. AB, yalnızca Türkiye ile büyük bir güç hâline gelebilir. Ve üç: Kopenhag Kriterlerinde belirlenmiş olan merkezî siyasi değerleri paylaşıyoruz. Türkiye, demokrasi ailesinin önemli bir üyesidir.
SORU: Seçim programınızın dış politika ile ilgili bölümünü inceledik. Avrupa kelimesi ancak altıncı sayfada ilk kez anılıyor.
DAVUTOĞLU: (Gülüyor) Bazen kitapların en çekici bölümleri sonda olur. Bunun bizim tercihimizle bir ilgisi yok. Avrupa bizim ısrarlı hedeflerimizden biri olmaya devam edecektir.
SORU: Hâlbuki bugün Türklerin yüzde 50sinden daha azı Avrupa Birliğine girmeyi istiyor. 2004 yılında bu oran yüzde 75ti.
DAVUTOĞLU: Şu iki nokta arasındaki farkı gözetmeliyiz: Türkler, Türkiyenin AB üyesi olmasını mı istiyorlar yoksa Türkiyenin AB üyesi olacağına mı inanıyorlar? Bu soruya evet diyenlerin oranı artık yalnızca yüzde 30. İnsanlar güvenlerini kaybettiler. Bu noktada aynı diğer Güney Avrupalılar gibiyiz: Çok duygusalız. Birinin bizi istemediğini fark ettiğimizde tepki veriyoruz.
SORU: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan -kendisi de çok duygusal- Spiegel dergisine, Türkiyenin Avrupaya olduğundan daha acil bir şekilde Avrupanın Türkiyeye ihtiyacı olduğunu söyledi.
DAVUTOĞLU: Bu duygusal değil, oldukça rasyonel bir ifade. Enerji güvenliğini düşünün. Enerji ihtiyacımızı karşılamak için Avrupaya ihtiyacımız var mı? Hayır; Irak, İran ve Rusyaya ihtiyacımız var. Hâlbuki Avrupalılar doğal gaz ve petrol temin etmek için Anadoludaki koridora muhtaçlar. Gerçekte iki tarafın da birbirine ihtiyacı var. Ancak böylelikle Çin ya da Hindistan gibi güçler karşısında varlık gösterebiliriz. Ortak sorumuz şu olmalı: Avrupanın geleceği nerede?
SORU: Hâlihazırda birçok kişi de Orta Doğunun geleceğinin nerede olduğunu soruyor. Arap dünyasında huzursuzluk yaşanacağını bekliyor muydunuz?
DAVUTOĞLU: Elbette. 10 yıl önce kitaplarımda Arap dünyasında iki tarihî anormalliğin olduğunu yazmıştım: 20. yüzyıldaki sömürgecilik Arap toplumunu ikiye bölerken, soğuk savaş da bölgede otokrat rejimlerin yerleşmesini kolaylaştırdı. Doğu Blokunun 90lı yıllarda geçirdiği dönüşüme benzer bir dönüşüm Arabistanda yaşanmadı. Ancak şimdi değişim geldi.
SORU: Türkiye bu değişime nasıl bakıyor?
DAVUTOĞLU: İki prensip belirledik: Soğuk savaş nihai olarak bitti ve değişim zamanı geldi. Ve değişim barışçı bir şekilde gerçekleşmeli. Bu iki ilke Orta Doğudaki bütün devletler için geçerlidir.
SORU: Gerçekten mi? O zaman neden Başbakan Erdoğan, Mısırlı Hüsnü Mübarekin geri çekilmesini talep eden ilk isimlerden olurken, Muammer Kaddafiye gelince uzun bir süre bekledi?
DAVUTOĞLU: Çünkü Başbakan Erdoğan Mısır ordusunun tarafsız davrandığını görmüştü. Libyada ise durum farklıydı. Libyada ülkenin ayrıldığını ve insanları koruyacak bir ordunun olmadığını gördük. Fazla miktarda kan akacağını idrak ettik. Bu nedenle her iki tarafla da iletişimimizi devam ettirmeye çalıştık.
SORU: Burada asıl mesele para değil mi? Nihayetinde Türk firmaları Libyada değeri milyarları bulan inşaat işleri aldılar
DAVUTOĞLU: Hayır, bu tamamen yanlış. Libyada insani bir meselemiz oldu. Libya krizinin ilk günlerinde 63 şehirde 10 binden fazla kişiyi tahliye ettik. Ekonomik menfaatlerden bahsediyorsanız, isim vermiyorum ancak Kaddafinin hangi başkentleri ziyaret ettiğini kendinize sorun. Kaddafinin elini kim öptü?
SORU: Silvio Berlusconi.
DAVUTOĞLU: Yorum yok.
SORU: Suriye Devlet Başkanı Beşar Esada yönelik kritiğiniz nerede kaldı? Neden Esadın da geri çekilmesini talep etmiyorsunuz?
DAVUTOĞLU: Suriyenin Orta Doğudaki barış sürecinde en önemli ülke olduğuna inanıyoruz. Irak, İsrail, Lübnan, Ürdün ve Türkiyeye sınırları var. Ayrıca Libya ve Tunustan farklı olarak, çok fonksiyonlu bir ülke. Buna rağmen, burada da iki ilkemiz geçerli: Siyasi değişiklikler barışçı bir şekilde gerçekleşmeli.
SORU: Ancak -bin ölüden sonra- bu süreç artık nasıl barışçı olabilir?
DAVUTOĞLU: Reform süreci ocak ayında başlatılsaydı daha kolay olacaktı. O zaman Erdoğan Şama uçtu ve Esadla çok açık bir şekilde konuştu. Şimdilik zaman penceresinde yalnızca bir aralık var. Ancak Suriyeli dostlarımızla görüşmeye devam edeceğiz.
SORU: Hükûmetiniz uzun zamandan bu yana Orta Doğudaki uzlaşmazlıkları yatıştırmak için çaba gösteriyor. Arap Baharı başlayana kadar ne elde ettiniz?
DAVUTOĞLU: Oo, bir sürü şey! Irakta mezhep çatışmalarının zirveye çıktığı dönemde Sünni partileri demokratik sürece katılmaları konusunda ikna ettik. 2008 yılında Lübnandaki parti grupları, ardından Hamas ile el Fetih, 2009 yılında ise Irak ile Suriye arasındaki uzlaşmazlıkta ara buluculuk yaptık. Suriye-İsrail barış görüşmelerini sonlandıramadık ancak görüşmelere başlamış olmak bile bir başarıydı.
SORU: Bu görüşmeler niçin başarısızlığa uğradı?
DAVUTOĞLU: 2008 yılının sonunda İsrail Başbakanı Ehud Olmert Başbakan Erdoğanı Ankaradaki konutunda ziyaret etti ve altı saat orada kaldı. Olmert ve Esad arasında bir telefon bağlantısı gerçekleştirdik. Kısa bir süre sonra doğrudan görüşmelere başlayabilecek hâle gelmiştik. Suriyelileri aradım ve bir teklifte bulundum. Suriye tarafı, Peki, İsrailliler kabul ederse biz de kabul ederiz dediler. Ertesi sabah Olmertle görüşmeye çalıştık. Fakat açıktı: İsrail Gazze Şeridine saldırmıştı. Ondan sonra her şey değişti.
SORU: 12 Haziranda Türkiyede yeni bir meclis seçilecek. Partiniz İslami-muhafazakâr AK Parti için hangi sonucu bekliyorsunuz?
DAVUTOĞLU: Yüzde 45-50 oy oranına ulaşılabilir. Önemli olan açık çoğunluktur. Türkiyenin istikrara ihtiyacı var.
SORU: Anayasayı yalnız başınıza değiştirebilmek için üçte iki çoğunluk istiyorsunuz.
DAVUTOĞLU: Evet, bu işleri kolaylaştırırdı. Ancak bundan önce bütün halk grupları ile konuşmak istiyoruz. Kendi başımıza hareket etmek istemiyoruz.
SORU: O zaman hükûmet partisinin büyük bir çoğunluğa ulaşmaması daha iyi olur.
DAVUTOĞLU: Buna halk karar verecek! Eskiden anayasa, halk tarafından seçilmemiş bir elit tarafından yazılırdı. Bu bizim yaklaşımımız değil. Biz demokratik ilişkiler istiyoruz.
SORU: Birçok Türkün Erdoğanın artan gücünü tehditkâr olarak algılamasını anlıyor musunuz?
DAVUTOĞLU: Parlamenter demokrasilerde başbakanın her zaman güçlü bir konumu olmuştur. Ancak uzun yıllar boyunca dış politika danışmanı ve Dışişleri Bakanı olarak çalışmamın sonucunda sizi temin ederim ki; Başbakan her zaman tavsiyelere açıktır.
SORU: Ancak AK Parti yönetimi altında ülkenizde Anayasa organlarının karşılıklı kontrolü gerçekleştiremeyeceğine dair endişeler var. Erdoğan, Türkiyenin Putini olabilir.
DAVUTOĞLU: Hayır. Her ülkenin kendi geleneği vardır. Demokrasi Türkiyede kök salmıştır. Bizim dönemimizde otoriter bir politika olmayacaktır.
FACEBOOK YORUMLAR