Hollanda'daki yaygaracılar derslerini aldılar
Kendi antidemokratik tutumlarını görmezden gelenler, peşin hükümlü davrandıkları Ans Boersma olayında şiştiler...
Gazeteci Ans Boersma'nın Türkiye'den sınır dışı edildiği haberi duyulur duyulmaz, Hollanda medyası ve politikacıları, peşin hükümlü yorumlarını dizmeye başlamışlardı.
Öyle ya, Türkiye'de basın özgürlüğü yoktu ya, her şey korkunçtu ya, Türkiye bir diktatör tarafından yönetiliyordu ya...
Böyle olunca da, Ans Boersma'nın sınır dışı edilişi de korkunçtu, bir diktatör tarafından yönetilen ülkede basın özgürlüğü de yoktu tabii.
Konuyla ilgi Türkiye'den bir açıklama gelmeden önce, parlamento adeta ayağa kalktı. Boersma'nın çalıştığı gazeteden açıklamalar yapıldı. Hollanda Gazeteciler cemiyeti de tepki verenlere katıldı.
Hepsi de aynı şeyleri söylüyorlardı: Türkiye'yi boykot edin, Türkiye'den hesap sorun, Lahey Büyükelçisini hizaya çekin...
Ama bu kez kazın ayağı öyle olmadı.
Halk deyimi ile Hollandalılar'ın 'gözü şişti.'
Zira, savunmaya kalkıştıkları gazeteci bayanın, aşkı uğruna belgelerde sahteciik yapacak kadar aşağılık işlere bulaşmış olduğu resmen anlaşıldı.
Bunun üzerine ağızlar değişti. Bu defa, 'Vay efendim, Hollanda polisi Türkiye'ye nasıl bilgi verirmiş' gibi saçmalıklar söylenmeye başlandı.
Hollanda'nın yaygaracı kesimi, kendi ülkelerindeki antidemokratikliği görmezden gelirler. Geçmişte yaşananları yazmaya kalkışırsam kitaplara sığmaz.
Bunun için sadece birkaç örnek yeter.
Birinci Örnek, arkadaşımız Fatih Özyar'ın başına gelenler.
Ondan sonra da benim 16 Eylül 2016'da yazdığım bir yorum var. Bunları okursak, Hollanda'daki antidemokratikliği öğrenmiş oluruz.
Hollanda’da basın özgürlüğüne kelepçe
Basın özgürlüğü konusunda Türkiye'ye ders vermeye çalışan Hollanda, büyük bir skandala imza atarak sadece haber takibi yapan aHaber muhabirinin ellerine kelepçe takarak, 15 saat boyunca gözaltında tuttu. Avrupa'nın basın özgürlüğü konusundaki çifte standardı bir kez daha ortaya çıktı. Hollanda'da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan lehine sosyal medyada yapmış oldukları paylaşımlar nedeniyle gözaltına alınan Türk gençlerini kayıt altına alan aHaber muhabiri Fatih Özyar, polis tarafından hiçbir gerekçe gösterilmeden hukuksuz bir şekilde gözaltına alındı. Özyar'ın gazeteci olduğunu söylemesine ve basın kartını göstermesine rağmen gözaltına alınması büyük tepki topladı. Skandal gözaltı kararının ardından ellerine kelepçe takılan Fatih Özyar, yaşadığı hukuksuzluğu aHaber canlı yayınında anlattı: "Sadece haber takibi yaptığım için Hollanda polisinin hedefi oldum. Basın kartım olduğunu belirtmeme rağmen, polis bana buranın Hollanda olduğunu söyledi." Özyar, ellerine kelepçe vurulduğunu söylerken 15 saat gözaltında tutulduğunu da kaydetti.
‘HOLLANDA’DA BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ YOK’
16 Eylül 2016
İlhan KARAÇAY yazdı:
Bazı facebook arkadaşlarım, gazeteci meslektaşım Fatih Özyar’ın tutuklanmasından sonra kendi görüşlerini yazıyorlar.
Bunların arasında, tutuklamaya göbek atarcasına sevinmiş ifadeler var.
Bazıları da, Hollanda’da insan haklarının kısıtlı olduğunu ifade edenler ile dalga geçiyorlar.
‘Hadi canım sen de, Hollanda’da insan hakları kısıtlı demek saçmalıktır’ anlamında laflar ediyorlar.
Hem de Hollandaca olarak.
Hollanda’da insan haklarının bazı durumlarda nasıl da çiğnendiğini benden daha iyi bilen ve yaşayan yoktur sanırım. Bunun için 10 yıl öncesinde, ‘Hollanda’da bir tek demokrat bile yok’ iddiasında bulunmuştum.
Hollanda, bazı durumlarda tam bir ‘Polis Devleti’ haline dönüşüyor. İşte o sırada ne insan hakkı ve ne de basın özgürlüğü diye bir kavram tanınmıyor.
Basın özgürsüzlüğü’nden en ağır cezayı alan bir Türk-Hollandalı gazeteci olarak kesinlikle belirteyim ki, Hollanda’da siyaset yapanlar ve haliyle ülke yönetiminde etkili olanlar ile medya mensupları, ‘Derin Devlet’ endişesi içinde hareket ediyorlar. Bu Derin Devlet etkisi öylesine güçlü ki, en demokrat geçinen siyasetçi dahi sözlerine ve hareketlerine dikkat etmek durumunda kalıyorlar.
Örneğin, Hollanda’da Kraliyet ailesi hakkında bir eleştiri yapmaya kimse cesaret edemiyor.
Kendilerine ‘Cumhuriyetçiler’ diyen bir grup, hiçbir zaman etkili bir eylemde bulunamıyor. Bu Cumhuriyetçiler, Krallık yerine Cumhuriyetin gelmesini istiyorlar. Ama en solcu siyasetçi bile bunu hiçbir zaman gündeme getiremiyor.
Ne acıdır ki, sevelim veya sevmeyelim, Türkiye’mizin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a en ağır hakaretleri yapan gazetecileri savunan ve övgüyle söz eden siyasetçiler ve medya, Kral Willem Alexander aleyhine bir çift söz eden bir Türk’ün tutuklanmasına ve 30 gün hüküm giymesine hiç ses çıkarmadılar.
Şahsen ben de basın özgürsüzlüğü kurbanı oldum.
20 yıl önce Alanya’da, Hollandalı kızları minibüslerine alıp gezmeye götüren ve daha sonra bu kızlara cinsel tacizde bulunduktan sonra birini öldüren lanet olası herifler hakkında bir yorum-haber yazmıştım.
O zaman yönettiğim DÜNYA Gazetesi’nde Türkçe ve Hollandaca olarak yayınlanan bu yorum-haber, Hollanda medyasında da çarpıtılarak yayınlandıktan sonra başıma gelmeyen kalmadı.
Ben yorum-haberimde, cinayeti işleyenlere lanetler yağdırmıştım. Bu ara, Hollandalı kızlara bazı tavsiyelerde bulunmuştum. ‘Türkiye bir İskandinav ülkesi değil’ demiştim. Türkiye gibi ülkelerde giyim kuşamınıza dikkat edin, yarı çıplak vaziyette dolaşmayın, hareketlerinize dikkat edin’ demiştim. Bir ajans muhabiri beni aradı ve mülakat yaptı. Düşüncelerimi açık bir şekilde ifade ettim. Cinayeti yapanları tekrar lanetledim.
Ama sonra ne oldu biliyor musunuz?
Tam 28 gazeteye servis yapan bu ajansın haber başlığı şöyleydi: ‘Türk gazeteci Karaçay, Alanya olayının suçlusu kızlardır’ dedi.
Böyle bir haberden sonra Hollanda’da yer yerinden oynadı tabii. Gazetelere ve haber portallarına gönderilen okuyucu mektupları içinde, ‘Kovun bu Müslüman köpeği’ diyenler ve ‘Vurun bu kahpe Türk’ü’ diyenler vardı.
Ortalık kabarınca kızların aileleri hakkımda suç duyurusunda bulundular.
Yargılandım.
Savunmamı yapan avukat, basın özgürlüğünden, fikir özgürlüğünden, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarından söz etti ama nafile. Medyanın etkisinde kalan hakimler, kızların ailelerine verilmek üzere, bana 18 bin eoru ceza kestiler.
Temyiz mahkemesine bizzat ben de katıldım. Salonda bulunan ailelere hitaben yaptığım konuşmada, yazdığım uzun yorum-haberin dikkatle okunmasını istedim. Yazımın hiçbir yerinde ‘Kabahat kızlarda’ diye bir ifade olmadığını söyledim. Hatta, aynı haberi aynı başlıkla yayınlayan Utrecht gazetesi başyazarının, ertesi günkü yorumunu gösterdim. Başyazar, ‘Karaçay’ın haberinde böyle bir ifade yok. Biz de haberi yanlış bir başlıkla verdik.’ diye yazmıştı. Mahkeme bunu bile görmezden gelmişti.
Kızların ailelerinden özür diledim. Ama nafile, 18 bin euroyu kuzu gibi ödemek mecburiyetinde kaldım.
İşte bu da Hollanda adaleti.
Şimdi, hiç kimse kalkıp bana, ‘Maval okuyorsun, Hollanda’da fikir özgürlüğü de var, insan hakları da…’ demesin.
Bunun aksini daha bir yığın örnekle ortaya koyabilecek deneyimlerim var.
FACEBOOK YORUMLAR