Futbol Diplomasisinin skoru 22-23
Futbol Diplomasisinin skoru 22-23
İŞTE FUTBOL DİPLOMASİSİ SONUÇLARI: 22-23
Futbol Diplomasisinin birinci yarı final skoru açıklandı: 22-23. Hakemin son andaki müdahalesiyle uzatmaya giderek, sonucu değiştirme gayretine öfkelendik, ama böyle bir sonuca hazırlıksız mı yakalandık? Sonucu belli olan bir maç, sıkıcı olacağından kimse izlemek istemez diye düşünüyorduk, ancak skoru naklen yayınlayan televizyon kanallarını, elimize mısır gevreklerimizi de alıp, bir futbol maçı hatta Eurovizyon tadında izledik: Armenian lobby one point, Turkey
Evet, ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesinde kabul edilen Ermeni soykırımı iddiaları ile ilgili karar tasarısından bahsediyoruz. Yok efendim, Komite Başkanı Howard Berman tasarının aleyhinde olan oyların önde olduğu bir sırada oylama süresini milletvekilleri gelinceye kadar uzatıldığını açıklamış da, yok sonuç 22-22 devam ederken Demokrat Parti milletvekili Gene Green odaya girip oyunu kullanmış da, tasarının lehinde olanların oyunun 23e çıkmasının hemen sonrasında oy kullanmayan son milletvekili Shila Jackson Lee beklenmeden oylama bitirilmiş de, neredeyse bizim lehimize karar çıkıyormuş da
Bırakın efendim bunları bir kenara artık, masaya 30-20 galip de otursak, sonuç yine bir şekilde böyle olmayacak mıydı? Daha birkaç gün önce ABD, protokollerin asli hükümlerini ihlal ettiği halde Ermenistan Anayasa Mahkemesinin kararından memnun kaldığını açıklamamış mıydı? Şimdi sıra Türkiyede demiyorlar mıydı?
Bu karar tasarısı da, ABDnin pazarlık kozunu ortaya koyduğu diplomatik bir jest sadece. Tüm bunların, ABDnin 24 Nisan öncesinde, Türkiye üzerinde Ermenistan sınırını açması için siyasi ve toplumsal baskı oluşturma yöntemi olduğunu artık anlamamız gerek. Mesele soykırım ile ilgili değil, 1915te yaşananların soykırım olmadığını onlar da biliyor. Mesele, Ankaranın Washington nezdinde soykırım tasarısının durdurulması için girişimde bulunduğu zaman, protokolleri imzalamasının sorunun halline yardımcı olacağı yolunda baskıcı bir uygulamaya tabi tutulmasıdır. Kaldı ki Türkiye, Ermenistan ile diplomatik ilişki kursa ve sınırı açsa dahi, ABD bu defa da bölgedeki diğer menfaatleri için soykırım kozundan vazgeçmeyecek.
İşin acı yanı, bu baskıyı sadece siyasi anlamda değil, toplumsal olarak da hissediyoruz. Bu yıl konuyu, ampulün yeniden keşfi misali ele alan televizyon ekranlarında yaratılan heyecanı anlamakta zorlanıyorum. Süreç, önceki yıllardan farklı işlemiyor, işlemeyecek de. Çünkü ABDnin bölgesel çıkarları, Türkiye politikasında ciddi sapmalara asla müsaade etmiyor. Ayrıca ABD, sözde soykırımı en üst mercide (genel kurul ya da senato) kabul ederse, elindeki en ciddi pazarlık kozlarından birini kaybetmiş olur, 1915den çok daha önceleri Anadoludaki Ermeniler üzerinden misyonerlik faaliyetleriyle başlattığı çalışmalar için harcadığı zaman, emek, para da boşa gider. Üstelik sözde soykırımı resmen tanıması halinde ABD, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalizasyonu, Kafkaslarda barış sloganlarıyla çıktığı yolda, bir kez daha Irak halkına demokrasi götüren ülke (!) pozisyonuna düşer.
Nitekim bu kararla ABD, sözde Ermeni soykırımını tanımış olmadı, ama Türk halkı için güven ve barış ortamını zedeleyen, onur kırıcı bir adım daha attı. İşte üzerinde asıl durulması gereken de budur.
Komitede kabul edilen bu karar tasarısı şimdi, 475 üyeli Temsilciler Meclisi Genel Kuruluna gidecek. Tasarının Genel Kurul gündemine alınıp alınmayacağı henüz belli değil. Burada kararı, 1915 olaylarının soykırım olduğuna inanan Ermeni lobisine yakın isimlerden biri olan Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi verecek.
ABDde yasama organı iki kanattan oluşuyor. Temsilciler Meclisiyle birlikte yasamayı oluşturan diğer kanat ise, 100 üyeli Senato. Benzer bir tasarının Senatoda da kabul edilmesi gerekiyor. Şu anda Senatonun Dış ilişkiler Komitesinde bekleyen bir soykırım tasarısı zaten bulunuyor. Bu tasarı Komite gündemine alınmış değil. Dolayısıyla tasarı Genel Kurul gündemine alınsa, hatta buradaki oylamada kabul edilmiş olsa bile, yasalaştığı anlamına gelmiyor. Bunun geçmişte de örnekleri görüldü. 1975 ve 1984de Temsilciler Meclisi Genel Kurulunda benzer bir karar tasarısı kabul edildi, ancak Senatodan geçmediği için yasalaşmadı. 2000 ve 2007de ise, ABD Başkanlarının müdahalesiyle tasarı Temsilciler Meclisi Genel Kurul gündemine alınmadı.*
Ne var ki bu tarz karar tasarılarının, her yılın başında, yani sözde soykırımın anma günü olarak gösterilen 24 Nisan öncesinde, Türkiye üzerinde baskı aracı haline getirilmesi bir Amerikan geleneği haline geldi. O halde, Obama bu yıl soykırım ifadesini Ermenice mi, Hintçe mi söyleyecek diye hiçbir reaksiyon göstermeden bekleyecek miyiz, ne de olsa yasalaşmıyormuş zaten diyerek bu onur kırıcı tavra tepkisiz mi kalacağız? Elbette ki hayır. Haklı olduğumuz bir konuda baskılara boyun eğerek taviz vermeyeceğiz, tepkisiz ve ilgisiz kalmayacağız, sonuna kadar gerekli müdahalelerde bulunacağız.
Ancak son birkaç gündür basında (özellikle Türk televizyonlarında) boy gösteren bir takım insanların (aralarında hem Türk hem de yabancı sivil toplum örgütleri, üniversite ve basın mensupları da var), Türkiyenin komisyon kararına hemen tepki vermesinin, ABD ile Afganistanda uyumlu bir şekilde çalışmayacağını, uçuşlara izin vermeyeceğini söylemesinin, Büyükelçisini geri çekmesinin, daha sonra Kongrenin tasarıyı geçirmesine sebep olabileceğine dair uyarılarına tanık oluyoruz. Hatta bunların arasında Türkiye, Ermenistan Anayasa Mahkemesinin protokoller konusunda aldığı karara tepki vermeseydi, durum bu kadar kötüleşmeyecekti diyecek kadar ileri gidenler var; verilen mesaj şu; Tepki vermeyin, duruma razı olun
Nitekim ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Philip Gordon da,Ermenistan Mahkemesinin kararı, protokollerin parlamento onayına izin veriyor ve protokolleri sınırladığı ya da yasal bir bağlayıcılık taşıdığı izlenimi vermiyor demişti, yani buna da tepki gösterecek bir durum yok!
Öyle bir izlenim edinememiş ama, Mr. Gordon da çok iyi biliyor ki; Ermeni Anayasa Mahkemesinin kararı protokolleri sınırlamakla kalmıyor, asli hükümlerini değiştiriyor. Ayrıca tamamen bağlayıcı; Ermenistan Parlamentosu onaylarsa -ki bu haliyle bile onaylamayıp, TBMMyi bekleyeceklermiş-, bu Mahkeme hükümleri çerçevesinde onaylayacak. Hatta o kadar bağlayıcı ki, Ermenistanın bu kurnazlığını dikkate almadan, TBMM Zurihte imzaladığımız protokolleri aynen onaylıyoruz dese bile, Ermenistan Anayasa Mahkemesinin kararına dolaylı yoldan onay vermiş olacak.
Oysa, protokoller üzerinde adeta operasyon yapan Ermenistan Anayasa Mahkemesi kurnazca bir karar alarak, bir takım ön şartların Türkiyeye dayatılmasını öngörüyor: (1) Kars ve Moskova antlaşmaları geçersizdir. (2) Ermenistanın Doğu Anadolu toprakları üzerindeki hakları meşru ve geçerlidir. (3) Ermenistan, 1915 soykırım olayının uluslararası alanda tanınması için Türkiye aleyhindeki kampanyasını sürdürecektir. İlişkilerin tarihi boyutunu incelemekle görevli ortak komisyonu soykırım iddiasını ele alamaz. (4) Sınırın açılması Karabağ sorununun çözümüne bağlanamaz.*
İşte Türkiyeden beklenen bu durumu görmezden gelerek, suskun kalması. Şimdi ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesinde kabul edilen tasarıda ABD Başkanına bir çağrı yapılıyor. Bu çağrıda Başkanın her 24 Nisanda Amerikan halkını sözde soykırım sırasında hayatını kaybeden 1.5 milyon Ermeniyi anmaya davet etmesi isteniyor. Buna da mı suskun kalacağız? Suskun kalmak ama nereye kadar? Çünkü Türk halkının bu konuda sabrı taşmak üzere.
Bölgeyi iyi tanımayan ve mantıklı politikalar geliştiremeyen ABDnin diplomatik hataları ABDye puan kaybettiriyor. Nitekim Türkiyede yapılan son kamuoyu yoklamasında ABD karşıtı görüş bildirenlerin oranı % 94e yükseldi. (Temsilciler Meclisi Dış ilişkiler Komitesinde yapılan oylama sonrası %6lık desteğin akıbetini bilemeyiz tabiki)
Şimdi ABD yönetiminin, stratejik ortak olarak tanımladığı Türkiyede kamuoyu desteği olmadan, bölgesel projelerde işbirliğini nasıl geliştireceğini sorgulaması gerekir. Obamanın, 24 Nisan konuşmasında soykırım kelimesini kullanması, tüm ilişkileri tamir edilmesi imkansız hasara uğratabilir. Daha da önemlisi, bu durum sadece Türkiyeyi ya da ABDyi değil, tüm bölgeyi etkiler.
Bu analizler, mutlaka ABD yönetimi tarafından da yapılmıştır, zaten asıl sorun Türkiyenin desteğini kaybetmeye göze alamayacak bir ülkede, Türkiye aleyhine yargı ya da görüşlerin karar alma mekanizmalarında seslendirilebiliyor olmasıdır. Türkiyeye karşı beslenen husumet duygusunun, Amerikan karar alma mekanizmalarını etkilemesi son derece vahim bir durumdur. Bu nedenle, soykırım konusunda taviz veren bir yaklaşım, bunun Türkiyeye karşı kullanılmasını teşvik eden bir durum yaratacaktır. Türkiyenin ilk etapta yapması gereken, Zürihte imzaladığı protokolleri bir an önce TBMMden geri çekerek, bu parodiye bir son vermesidir.
Berna İLTER
bilter@globalyorum.com
Kaynaklar:
* Hürriyet Gazetesi, 04.03.2010
* Cumhuriyet Gazetesi, 29.01.2010
FACEBOOK YORUMLAR