Erdoğan bu tuzağa nasıl düştü?
Erdoğan bu tuzağa nasıl düştü?
Independent on Sunday yazarı Patrick Cockburn, Erdoğan gibi marifetli bir siyasetçi ve etrafındakilerin bu kadar kısa bir zaman içinde bu kadar çok hata yapması şaşırtıcı diyor.
Yazar özetle şöyle diyor:
Zeynel Abidin (devrik Tunus lideri)ve Hüsnü Mübarek´in (devrik Mısır lideri) 2011´de Arap Baharı´nın başlangıcında halkın baskıya karşı gösterdiği tepkiyi yanlış değerlendirmesini anlamak kolay. Çünkü polis devleti liderleri olarak halkın görüşünü dikkate almıyorlardı. Peki Ama Erdoğan nasıl aynı tuzağa düştü?
´En basit açıklama kibir´
En basit açıklama uzun süre iktidarda kalanların kibiri. Tavsiyeleri dikkate almazlar, muhaliflerini kötülerler ve hafife alırlar. Bu Türklere özgü bir şey değil. Aynı şey tıpkı Erdoğan gibi üçer seçim kazanan (eski İngiltere başbakanları) Margaret Thatcher ve Tony Blair için de geçerli.
Kıyaslama Türkiye ile Orta Doğu ülkeleri arasında değil, Türkiye ile Batı Avrupa arasında yapılmalı. Yabancıların Türkiye´yi anlamakta güçlü çektiği birçok şeyden biri buradaki siyasetin diğer Müslüman ülkelerinkiyle benzerlik gösterdiğini düşünmeleri. Evet Türkiye´de 1960´tan sonra dört darbe oldu. Bu darbeler sonrasıda Irak ve Arjantin´dekileri aratmayacak şeyler yaşandı. 12 Eylül darbesinde işkencede 450 kişi öldü. 50 kişi idam edildi. Birçok insan kayboldu. En az 178 bin kişi gözaltına alındı ve hemen hepsi işkenceden geçirildi, 64 bin kişi hapse atıldı.
Bunlar, Türk siyasetini Baas rejimi altındaki Irak´ta ya da cunta yönetimi altındaki Arjantin´de yaşananlara benzetebilir ama Arjantin ya da Orta Doğu´daki polis devletlerinin aksine Türkiye´de seçimlerden hiç vazgeçilmedi.
Taksim protestoları ve Türkiye´nin Suriye´deki iç savaşta düştüğü açmaz, şimdilik Türkiye´nin Orta Doğu, hatta Balkanlar ve Karadeniz´de Osmanlı İmparatoluğu´nun oynadığı role soyunması tartışmalarını durdurdu. Bu bana her zaman Erdoğan´ın Türkiye´sinin siyasi, askeri ve ekonomik gücünün abartılması gibi geldi.
´Yeni Osmanlıcılık tartışması bitti´
"Yeni Osmanlılar fikri, Ankara´nın geç anladığı bazı tehlikeler içeriyordu. Öncelikle Türkiye, bu artan nüfuzunu nerede kullanacaktı. Öncelikle, müdahaleci yabancı ülkeler için dünyanın en tehlikeli ülkeleri olan Lübnan, Suriye, Irak ve İran. Amerika bile gücünün zirvesindeyken, biri 1979´da Şah´ın devrilmesi sırasında İran´da diğeri 2003´te işgal sırasında Irak´ta olmak üzere en büyük iki yenilgisini bu bölgede aldı. Türkiye, nüfuzunun hızla artacağı beklentisiyle bu bataklıkta öne çıkmaya başladı. Bugünlerde artık Yeni Osmanlıcılık konuşulmuyor. Erdoğan Esad ve hükümetinin hemen düşeceği kumarını kaybetti. Türkiye kendini Amerika´nın Suriye´deki temsilcisi olarak buldu.
Türkiye´nin dış politikadaki yanlışları ve Erdoğan´ın Taksim protestoları karşısında yaptığı hataların telafisi yok. Ama Türk devletinin zayıflığı ve siyasi kutuplaşmanın derinliği daha belirginleşiyor. Protestolar, Avrupa resesyona saplanmışken ekonomik başarı sergileyen Türkiye´nin daha önce gizli kalan eksikliklerini su yüzüne çıkardı. Bu izlenim önemli zira Türkiye´ye yabancı sermaye akışı komşularına kıyasla istikrarlı bir ülke olmasına bağlı. Türkiye´nin batısında her gece devam eden protestolar, Türkiye´nin güneyinde patlayan bombalar ve Kürt sorununun yeniden alevlenmesi olasılığı Türkiye´nin hala dünyanın başarı öykülerinden biri olduğu inancını zayıflatıyor.
´Gezi Parkı, Türkiye´nin ilk komünü´
Observer gazetesi Türkiye´deki protestolarla ilgili haberinde Gezi Parkı´nın Türkiye´nin ilk komününe dönüştüğünü yazdı.
Sembol kadın Sungur: Protestolar halkın gücünü yansıtıyor
Taksim´de polis tarafından üzerine biber gazı sıkılırken görüntülenen ve kırmızı elbisesiyle protestoların simgelerinden biri haline gelen İTÜ Mimarlık Fakültesi asistanlarından Ceyda Sungur, Sunday Telegraph´a konuştu.
Sungur, "Bana göre bu, ifade özgürlüğü ve halkın gücünü temsil ediyor. Halk ilk kez bu gücü geri alabilecek bir öz güvene sahip. Her şeyi değiştirebilecek bir özgüvene sahipler." dedi.
Kaynak: BBC
FACEBOOK YORUMLAR