Dünya İnsani Zirvesi Akademik Forum
Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörü Öztürk: "Hemen sınırımızın ötesindeki Suriye’den binlerce, milyonlarca mülteci geliyor Türkiye’ye. Bir insan trajedisi yaşandığında Avrupa’daki ülkeler, bunu bizim kadar iyi görmüyor" "Bir problemle karşılaşıp, buna yardım sağlamaktan ziyade, bu problemin ana nedenleri nedir? Kronik fakirlik, terörizm ve özellikle güney yarımkürede siyasi liderliğin eksik olması nedenlerin başında geliyor"
Öztürk, Stratejik Araştırmalar Merkezi tarafından düzenlenen Dünya İnsani Zirvesi Akademik Forum kapsamında “Müzminleşmiş Çatışmalarda İnsani Faaliyetler: Zorluklar ve İyi Uygulamalar” başlıklı oturumun moderatörlüğünü yaptı.
Böyle büyük bir zirveyi İstanbul gibi tarihi, kültürel ve sosyal yoğunluğu, tarihin, çağların her anında yaşamış bir şehirde yapıyor olmaktan büyük onur duyduklarını dile getiren Öztürk, Türkler için İstanbul’un anlamının çok büyük olduğunu ama uluslararası konukların da bu kentte olmaktan keyif aldığını söyledi.
Dünyanın birçok yerinde sorunlar ortaya çıktığında hayata geçirilen iyi uygulamaların olduğunu, pek çok yerde aynı konuların ve aynı zorlukların, farklı aşamalarda ülkelerin karşısına çıktığını anlatan Öztürk, “Biz hemen onların bugünkü acil ihtiyaçları değil ama önümüzdeki yıllara yayılmış, kuşaklar boyu devam edecek ihtiyaçlardan bahsediyoruz. Belki 5 yıl sonra başka bir yerde yine krizleri tartışıyor olacağız, belki karşımıza daha da büyük sorunlar çıkacak.” diye konuştu.
Hindistan ve Türkiye’nin yeni gelişmekte olan ülkeler grubunda olduğunu, bu ülkelerin insani yardım konusunda öne çıkan iyi birer örnek olduğunu belirten Öztürk, siyasi ortamların, farklı siyasi problemlere neden olduğunu ama her birinde insani yardıma ihtiyaç duyulduğunu ifade etti.
İki ülkenin devlet kurumlarının insani yardım bağlamında çok şey öğrendiğini vurgulayan Öztürk, “Belki iki ülke arasındaki fark, Hindistan bu konuyu diplomatik olarak ele alıyor komşularıyla olan durumu. Türkiye açısından bu politik bir konudan ziyade, insani açıdan ele alınıyor.” dedi.
Ali Osman Öztürk, Türkiye’nin 6 yıldan beri Suriye kriziyle karşı karşıya olduğunu anlatarak, şöyle konuştu:
“Bizim komşumuz, hemen sınırımızın ötesindeki Suriye’den binlerce, milyonlarca mülteci geliyor Türkiye’ye. Bir insan trajedisi yaşandığında Avrupa’daki ülkeler, bunu bizim kadar iyi görmüyor. Bir çek listesi yapmadan önce, dünyada neler olduğunu anlamamız ve önleyici mekanizmalar kurmamız gerekir. Neler oluyor diye araştırırken, bir yandan da geleceği düşünmemiz gerekir. Belki ilk yapılacak şey bu. Bir problemle karşılaşıp, buna yardım sağlamaktan ziyade, bu problemin ana nedenleri nedir? Kronik fakirlik, terörizm ve özellikle güney yarımkürede siyasi liderliğin eksik olması nedenlerin başında geliyor.”
- "Olay bölgesel değil, uluslararası hale geldi"
Stratejik Düşünce Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Birol Akgün de “Komşu Ülkelere Mülteci Akını Bağlamında İnsani Faaliyetler” başlıklı oturumun moderatürlüğünü üstlendi.
Oturum konusunun daha teorik bir konu olduğunu çünkü son birkaç yıl içinde sadece dünyanın bu bölgesinde değil, AB ülkelerinde bile mülteci sorununun yaşandığını belirten Akgün, mülteci krizinin siyasi olarak nasıl ele alınacağının, uluslararası örgütlerin de gündemindeki konu olduğunu ifade etti.
Kuveyt Savaşı sırasında bir gecede Saddam Hüseyin’in Iraklı Kürtlere kimyasal silahlarla saldırı düzenlemesi sonucu çok sayıda Iraklı Kürt’ün Türkiye sınırını geçtiğini ve onlara yardım edildiğini anımsatan Akgün, Balkanlar’da da mülteci krizi yaşandığını, Ermeni ve Azeri ihtilafı nedeniyle 1 milyon kişinin kendi ülkelerinde yersiz, yurtsuz kaldığını aktardı.
Son yıllarda sık sık mültecilerin kendi ülkelerinden kaçarak, Orta Afrika ülkelerinden Çad gibi komşu ülkelere iltica ettiklerini dile getiren Akgün, “1980’li yıllarda Afganistan o zamanlar Sovyetler Birliği’nin işgali altındaydı, Afganistan’tan Pakistan’a çok sayıda mülteci akını oldu. Hala bu krizler devam ediyor. Suriye’de son 5 yıl içinde yarım milyon kişi ülkesini terk etti. Şu anda kendi ülkeleri içinde, yerinden yurdundan edilmiş insan sayısı 8 milyon. Türkiye’ye ise 2.5 milyon mülteci geldi Suriye’den. Ürdün’e gidenler, Irak’tan gelenler oldu. 2015 yılında sadece komşu ülkeler değil, çok daha uzak komşularımız AB’ye gidenler de oldu. Dolayısıyla olay bölgesel değil, uluslararası hale geldi. Bu konu uluslararası insan hakları kurumları tarafından eleştirildi. Haklıydılar belki de ama mülteciler aslında bugünün, uluslararası gündemin ayrılmaz parçası haline geldiler.” diye konuştu.
- "Dünyada 244 milyon uluslararası göçmen var"
Avrupa Komisyonu’ndan Prof. Dr. Rainer Münz de dünyada 244 milyon uluslararası göçmenin olduğunu söyledi. Münz, politikacılar mobilite ve göç konularına değindiklerinde, küresel insanların yüzde 30’unun bir yerden bir yere gittiğini, bunların yüzde üçünün ulusal sınırların ötesinde yer aldığını anlattı.
Dünyada 15 milyon kişinin BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin denetimi altında bulunduğunu, 3 milyon kişinin de iltica talebinde bulunduğunu belirten Münz, “Bu 15 milyon mülteciye, 5 milyon Filistinli de dahil ediliyor. Onlar da tarihi nedenlerle BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin denetimi altında. Bu Cenevre Sözleşmesi öncesi ve Cenevre Sözleşmesi’ne dahil olmayan bir grup insan.” dedi.
Münz, Cenevre Sözleşmesi’nin ilk başta küresel olmadığını, sadece Avrupalılara yardımcı olmak nedeniyle oluşturulduğunu, çünkü 1940’lı yıllarda dünyanın büyük bir kısmının, Avrupa’daki güçlerin kolonisi durumunda olduğunu söyleyerek, şöyle konuştu:
“Belçika gibi bir ülkenin, Kongo’da insan haklarını ihlal ettiğini düşünebilir misiniz? Yok. Peki Fransızların Vietnam’da, Hollandalılar’ın Endonezya’da insan haklarını ihlal etmediğini söylemek mümkün mü? Hayır. Avrupalı güçlü devletler bunları asla kabul etmedikleri için araya böyle bir sözleşme girdi. Benim görüşüme göre bu 5 milyon Filistinli, haklarında çok üzüldüğüm bir kitle. Çünkü bunlar ne mülteci ne göçmen. Mülteci ve göçmen arasındaki ayrılık, kendi kendimize oluşturduğumuz bir şey. Filistinliler bir ihraç, sınır dışı edilme mağduru. Bunların çoğu çadır kentlerde yaşıyorlar ama Filistinliler’in kaderi, gelecekte yapılmaması gereken bir şey. Suriyeliler için de yapılmaması gereken bir şey. Bu ihtilafın başlamasından itibaren 50 yıl geçtikten sonra, bu insanlar hala çadır kentlerde yaşıyorlarsa ki Lübnan’da durum böyle, bu hakikaten insanların kampa yerleştirilmesinin kötü bir örneği olmuş olur.”
FACEBOOK YORUMLAR