Devletimiz, kurbanların ve yurttaşlarımızın yanındaydı
HOLLANDA'DA 'YABANCI DÜŞMANI OYLAR' ÇOĞALMIŞ ! PEKİ BİZ ÖNLEYİCİ ETKİNLİKLER VE TEMASLAR YAPIYOR MUYUZ?
İlhan KARAÇAY yazdı:
Hollanda'da 12 Vilayet'te yapılan İl Genel Meclisi ve dolayısıyla Senato seçimlerinde, ırkçı Wilders oy kaybetti ama, seçim arenasına yeni giren Demokrat Forum partisi, zafer kazanan parti oldu.
Demokrat Forum'un başkanlığını Thierry Baudet adında toy bir genç yapıyor.
Baudet, 2002 yılında bir çevreci tarafından öldürülen 'Sempatik Irkçı' Pim Fortuyn'un klonlanmışı, yani aynısı...
Aslında, diğer ırkçı Wilders'in rakibi olan Baudet, beklenenden daha çok oy aldı.
Bunun tek nedeni olarak, seçim arifesinde Utrecht'te meydana gelen hunharca katliam gösteriliyor. Zire Baudet, bu fırsatı en iyi kullanan politikacı oldu. Senatoda 13 sandalye kazanan Baudet, Wilders'in partisinde 4 sandalye çalmış oldu. Türk asıllıların kurduğu DENK Partisi, önce açıklanmış olan bir sandalye kazanımını, sayımın sonlanmasından sonra maalesef kaybetti
Bu sonuçtan sonra, Hollanda hükümetini oluşturan koalisyonun, Senato'daki çoğunluğu, azınlığa dönüştü.
Bundan sonra hükümetin işi çok zor gibi.
Kim bilir belki de erken seçime gidilir.
KARŞI TEZ ÜRETEMİYORUZ
Hollanda'da yabancı düşmanlığı yapanlar fırsatları çok iyi değerlendiriyorlar.
Peki biz, bize karşı fırsat kollayan bu ırkçılara karşı bir önlem alabiliyor muyuz?
Daha doğrusu biz, ırkçıların ekmeklerine yağ sürdüren olaylardan sonra, gerekli olan girişimleri yapıyor muyuz?
Bunun cevabı 'Eh' olmalıdır. Yani, bazı bireysel girişimler olabiliyor.
Bu 'Eh' vurgulaması içinde naçizane şahsımın da girişimleri olmuştur.
Utrecht'teki hunharca cinayetten sonra yazdıklarımı bir kez daha hatırlatayım ve daha sonra da, bizim bu konudaki eksikliğimizi anlatayım.
Yıl 1983, günlerden 5 nisan.
Lahey'in banliyösü sayılan Delft'te, Hollanda tabiyetine geçmiş olan bir Türk, bir kafeteryada Hollandalılığını öne çıkarmaya çalışırken, bir Hollandalı tanıdığının, 'Sen Hollandalı olamazsın, olsan olsan Nederlander olursun' diye tepki vermişti. (Hollanda Devleti, o zaman Surinam ve Aruba'yı da içine alan bir devletti ve adı da Nederland idi. Hoş, şimdi de Aruba nedeniyle Hollanda'nın resmi adı Nederland'tır)
Hollandalı tanıdığının bu tepkisine çok kızan o Türk evine gidiyor, silahını alıp kafeteryaya geri dönüyor ve rastgele ateş ederek tam 6 kişiyi öldürüyor. Ölenler arasında küçük bir kız çocuğu da vardı.
O zaman Hürriyet gazetesindeki son yılımdı. Zira o yılın sonunda Türkiye'ye kesin dönüş yapacaktım.
Dünkü yazımda, Utrecht'teki caninin adını yazmadığım gibi, tam 36 yıl önce Delft'teki caninin de adını yazmamıştım. O zaman o caniye 'Rezil' demiştik. Kendisinden hep, 'Rezil şunu yaptı, Rezil şunu dedi' gibi söz etmiştik.
Rezil'in hunharca cinayetleri bizi o kadar üzmüştü ki, Türk toplumu olarak, kızaran yüzümüzü göstermek istemiyorduk. Doğru söylüyorum, yüzümüz kızarmıştı ama utanmamıştık. Zira Türk toplumu utanılacak bir şey yapmamıştı. Toplumdan bir Rezil çıkmış ve o hunharlığı yapmıştı.
Ama biz yine boş durmadık. Türk toplumu olarak duygularımızı Hollanda toplumuna anlatmaya çalışmıştık.
6 ölüden başka yaralılar da vardı.
Naçizane şahsım, bir buket yaptırdım ve genç bir Türk kızı bularak hastaneye götürdüm.
Genç kız buketi, Hollanda'daki Türkler adına bir yaralıya verirken çektiğim fotoğrafı, gazetecilik yarışını bırakıp, hem Türk medyasındaki arkadaşlarıma ve hem de Hollanda medyasına dağıtmıştım. Aynı gece Hollanda televzyonu NOS'taki haber bülteninde o fotoğraf ekrana getirilerek Türkler'in duyguları dile getirilmişti. İşte bizim bu jestimiz, Hollanda'da milyonlarca gönülde hoşluk yaratmıştı.
BİREYLER DEĞİL, DEVLET YAPMALI
Yazımın başında sormuş olduğum, 'Irkçıların ekmeklerine yağ sürülen olaylardaan sonra, gerekli olan girişimleri yapıyor muyuz?' sorusuna 'Eh' diye cevap vermiş ve içimizden bazılarının girişimlerde bulunduğunu belirtmiştim. Sonra da 'Bu işi devlet yapmalı' diye fikir beyan etmiştim.
Önceki günkü yazım yayınlandıktan sonra pek çok yurttaşımız ve kuruluş, 'Ne yapabiliriz, biz de katkıda bulunmak isteriz' mesajları gönderdiler. Hatta bir kuruluşumuz, 'Bizden 250 euro çalışır' gibi bir mesaj göndermişti. Ben de kendilerine, böylesi para işlerine bakmadığımı belirtmiş ve Utrecht'te yapılması gerekenleri anlatmaya çalıştım.
Kurumlarımızın ve toplumumuzun samimiyetinden hiç şüphem yoktur. Ama 'Etkinlik yaratma' becerisine biraz uzak olduklarını sezinliyorum. Bizim kurumlarımızın ve toplumumuzun etkinlikleri, daha çok hemşehri ilişkisine dayanıyor. Siyasi, dini ve sportif etkinlikler var tabii...
Bu nedenle, kuruluşlarımız ve toplumumuz bu konuda yönlendirilmelidir.
Bu yönlendirme de ancak devlet desteğiyle olur.
Bakınız, Hollanda istihbarat örgütleri uyumuyor. İçimizdeki her hareket dikkatle izleniyor. Kimin ne yaptığı ve ne dediği çok iyi biliniyor. Bu nedenle, gizliymiş gibi bazı girişimler içinde olmamaız lazım.
Bakınız, İsrai devleti, burada 'İsrail Dökümantasyon ve Enformasyon Merkezi '(CIDI) diye bir enstitü kurmuştur. Bu Enstitü, İsrai ile ilgili her gelişmede szöcülük yapmaktadır. Burada hiç kimse bu kuruluş için, 'Tel Aviv'in uzun kolu' dememektedir.
Neden mi ? Çünkü adamlar bu işi aleni yapıyorlar.
Ama bizde durum böyle değil. Bizdeki durum şöyle: Bazı kuruluşlar, etkinlikler için devletten sübvansiyon alıyorlar. Bazıları da bu sübvansiyonları değişik amaçlarla kullanıyor.
Hollanda istihbaratı bunu bildiği için, siyasetçiler devreye giriyor ve, 'Ankara'nın uzun kulu'ndan söz ediyorlar.
Kaldi ki, bizim devletimiz de, dış ülkelerde aleni bir şekilde özel enstitüler kursa ve buralara ister resmi, ister gönüllü elemanlar yerleştirse çok iyi olmaz mı? Bu enstitülere, yerli halktan da politikacı, profesör ve işadamı gibi etkin isimler yerleştirilebilir.
Büyükelçiliğimiz, uluslararası diplomatik kurallara uymak mecburiyetinde olduğu için, polemik yaratacak konulara giremez. Ama bir Türk Enstitüsü, tıpkı İsrail Enstitüsü gibi rahatça hareket edebilir ve lobi oluşturabilir.
36 yıl önce naçizane şahsımın gayreti ile Hollanda'da bazı gönülleri aldık ama, Utrecht katliamından sonra bir jest yapamadık. Tabii ki bireylerimiz olay yerine gittiler ve çiçek bıraktılar. Bu jest fazla dikkat çekmedi ve kaynadı gitti.
Eeee, demekki iş bizim devletimize kalıyor.
*****************
Tabii ki devletimiz, kurbanların ve yurttaşlarımızın yanındaydı...
Yorumumu yazarken, devletten beklentilerimizi belirtmiştim.
Tabii ki devletimiz, Utrecht olayı sonrasında kurbanların ve yurttaşlarımızın yanında oldu.
Olay günü temasa geçtiğim Lahey Büyükelçimiz Şaban Dişli şunları söylemişti:
Karaçay ile görüşen Lahey Büyükelçimiz Şaban Dişli,
Utrecht Belediye Başkanı Jan van Zanen ile.
''Öncelikle, ölen kardeşlerimize Allah'tan rahmet, ailelerine sabır ve başsağlığı diliyorum. Ayrıca, yaralı kardeşlerimize de acil şifalar diliyorum.
Olayı duyar duymaz, Utrecht Belediye Başkanı'nı aradım. Sonra da Amsterdam başkonsolosumuz Engin Arıkan'ın Utrecht'e gitmesini istedim. Başkonsolosumuz Utrecht'te gerekli temasları kurdu. Ben de önümüzdeki günlerde Utrecht'e gidip Belediye Başkanı Jan van Zanten nezdinde başsağlığı dileyeceğim.
Olayın nednini, katilin motivasyonunun ne olduğunu bilmeden, bazı medya organlarının sorumsuz yayınlarını üzülerek izledik. Medyadan son öğrendiğimiz, bu olayın motivasyonunun yüzde doksan terör olayı olmadığı yönünde.
Vatandaşlarımız bu durumdan çok etkilendiler. Hollanda yetkililerinin, olayın meydana geliş nedenini bir an önce açıklamaları lazım. Sorumsuz yayınlar, vatandaşlarımızı oldukça tedigin etti. Vatandaşlarımız, sokağa çıkamayacak kadar endişeliler. Biz, gerçek bilgiye ulaşana kadar, medya ile görüşmeme kararı aldık. Bunu ilkesel olarak tercih ettik.
Gerek Bakanlığımız ve gerekse ben gelişmeleri yakından takip ediyoruz.
Vatandaşlarımız şaşkınlık içindedir. Onlara sabırlı ve sakin olmalarını tavsiye ediyorum.
Ölen kardeşlerimize bir kez daha rahmet, yaralananlara da acil şifalar diliyorum.''
Daha sonra, Utrecht'e giden ve orada çeşitli temaslarda bulunan Amsterdam Başkonsolosumuz Engin Arıkan ile görüştüm.
Utrecht'e Lahey Büyükelçiliğimiz Müsteşarı Saygın İleri ile birlikte ikinci kez giden ve katliamın yaşandığı yere çiçek bırakan Başkonsolos Arıkan şunları söyledi:
İlhan Karaçay, olaydan sonra görüştüğü Amsterdam Başkonsolosumuz
Engin Arıkan'dan, Utrecht ziyaretleri hakkında bilgi aldı.
'' Utrecht'e ilk gidişimde, saldırganın Türk olduğunu bilmiyorduk. Saldırıya uğrayanlar arasında Türk vatandaşlarının da olabileceği zannıyla oraya gitmiştim. O ziyaret sırasında pek çok yurttaşımız ile de görüşme fırsatı buldum. Daha sonra saldırganın Türk olduğu açıklandı.
Böyle olunca, olay bizim açımızdan daha hassas bir durum aldı. Bunun üzerine Utrecht'e ikinci kez gittik ve Türkiye ve Türk toplumu adına çiçek bıraktık. Görüştüğümüz yetkililere hissiyatımızı anlattık ve taziyede bulunduk. Oradaki yurttaşlarımızın çok üzgün ve de şaşkın olduğunu gördük. Onlara da moral vermeye çalıştık.''
FACEBOOK YORUMLAR