Avrupa'da biyoloji ya da 'ırk'ın geri dönüşü

Hollanda'da geçen yılda tespit edilen toplam ayrımcılık olaylarının içinde 'ırk' önemli bir kategoriyi oluşturuyor. Irk temelli ayrımcılık olayları, toplam ayrımcılık içinde yüzde 40 oranında bir yekûn teşkil ediyor.

Avrupa'da biyoloji ya da 'ırk'ın geri dönüşü
Editör: Turkinfo.nl
12 Nisan 2017 - 04:44

Çağdaş toplumların meritokratik oldukları, yani bireylerin sosyal ve ekonomik konumlarının sonradan elde edilen yeteneklerle biçimlendiği bir toplum modeli içinde yaşadıkları söylenir. Bu toplum modelinde köken, toprak sahipliği, ırk ve cinsiyet gibi doğuştan elde ettiğimiz faktörlerin bir rol oynamadığı varsayılır. Geçtiğimiz günlerde Hollanda’ya yaptığımız gezi ve elde ettiğimiz veriler, meritokratik toplum varsayımının bir gerçek değil, güzel bir ütopya olduğunu gösteriyor. Çünkü ülkede giderek artan ayrımcılık olaylarında, ırk başta olmak üzere biyolojik faktörlerin önemli bir değişken olduğu ortaya çıkıyor.



Hollanda’da yerel ve bölgesel birçok ayrımcılık karşıtı büro bulunmakta. Bu bürolar, ayrımcılığa uğrayan vatandaşların şikâyetlerini kaydetmenin ve yayımlamanın yanı sıra, bu bireysel şikâyetleri işleme almaktalar. Yerel veriler her yılın sonunda ülkesel bir noktada toplanıyor ve bir rapor olarak yayımlanıyor. Ülkede ve ülke dışında, 2016 yılına ait bugünlerde yayınlanan verilerin ne anlama geldiği tartışılıyor. Rapora göre, geçtiğimiz yıl tespit edilen toplam ayrımcılık olaylarının içinde ‘ırk’ önemli bir kategoriyi oluşturuyor. Irk temelli ayrımcılık olayları, toplam ayrımcılık içinde yüzde 40 oranında bir yekûn teşkil ediyor. Irk denilince sadece fiziksel görünüm değil, etnik köken ve milliyet de akla getirilmeli. Çünkü ayrımcılık karşıtı bürolar ırk kavramını sadece dış görünüş ve renkle sınırlandırmıyorlar.



'Açık toplum' iddialarını çökerten gelişme

Irktan sonra en önemli ikinci ayrımcılık alanını ise yaş teşkil ediyor. Kişilerin yaşı, işe alınma ve işten çıkarılmada önemli bir rol oynuyor. Sözgelimi geçtiğimiz yıl Amsterdam Özgür Üniversitesi reorganizasyon çalışmaları kapsamında 37 çalışanının görevine son verdi. İkisi hariç çalışanların tamamının 50 yaş üzerinde oluşu, yaş temelli bir ayrımcılık olarak değerlendiriliyor. Çünkü yasalara göre toptan işten çıkarmalarda yaş ve cinsiyet dağılımının orantısal olması gerekiyor. Hollanda’da 50’li yaşlarda işsiz kalmış kişiler bir daha iş bulamıyor.



Hollanda’da yaş temelli ayrımcılık olayları yüzde 10 iken, engellilere ve kronik hastalıklara sahip kişilere karşı yapılan ayrımcılık yüzde 8 civarında gerçekleşmiş. Engellilik ve hastalık hallerini aynı oranla takip eden bir diğer ayrımcılık alanı ise cinsiyet. Tüm dünyada olduğu gibi Hollanda’da da erkeklere kıyasla kadınlar çeşitli alanlarda ayrımcılığa uğruyorlar. Bu kategoride en son ayrımcılık alanı olarak cinsel yönelim (eşcinsellik, transseksülellik vs.) belirlenmiş. Cinsel yöneliminden dolayı ayrımcılığa uğrayanların oranı da yüzde 8 civarındadır.



Tüm bu ırk ve biyolojik temelli ayrımcılık olayları, toplam ayrımcılık bildirimleri içinde yüzde 74’ü bulmaktadır. Diğer ayrımcılık alanları çok önemsiz oranlarda tespit edilmiştir. Son yıllarda Avrupa toplumlarında İslamofobi ve din temelli ayrımcılık yoğun tartışma konusu olurken, geçtiğimiz yıla ait bu veriler ve oranlar, Avrupa’da yeniden ırk ve biyolojiye bir dönüş olduğuna işaret etmektedir. Bu, Batı toplumlarının ‘açık toplum’ olma iddialarını kökten çökerten bir gelişmedir.



Irk temelli ayrımcılık ve İslamofobi

Bu gelişme sadece Hollanda ile sınırlı görünmemektedir. Belçika’da 2015 yılında yapılan toplam ayrımcılık bildirimlerinin yüzde 31’ini ırk temelli ayrımcılık, yüzde 17’sini engellilik ve hastalık temelli ayrımcılık, yüzde 4’ünü yaş temelli ayrımcılık ve yine yüzde 4’ünü cinsiyet temelli ayrımcılık oluşturmaktadır.



Gerek Hollanda’da gerekse Belçika’da ayrımcılık en fazla iş pazarında karşımıza çıkmaktadır. Hollanda’da kamusal olanaklar ve ticari hizmetlerde ayrımcılık, iş pazarından sonra hemen ikinci sırada gelmektedir. Belçika’da ise medya ve internette ayrımcılık ikinci sırada yer almıştır. Hem Hollanda’da hem de Belçika’da üçüncü sırada eğitim ve kamusal alanda ayrımcılık gelmektedir. Bu veriler, ayrımcılığın ‘sert’ sektörlerde vuku bulduğunu göstermektedir. Öyle ki bu sektörlere katılmak ya da katılmamak, modern toplumda bir kişinin toplumsal konumunu belirlemektedir.



Irk ve biyoloji temelli ayrımcılığın bu kadar ön plana geçmesi akla şu soruyu getiriyor: Acaba son yıllarda sıkça tartışılan İslamofobi ve din temelli ayrımcılık önemini kaybediyor mu?



Hollanda anti-ayrımcılık bürolarının raporlarında din temelli ayrımcılık, toplam ayrımcılık içinde yüzde 7 civarında görünüyor. Üstelik din temelli ayrımcılığın hepsini de İslam temelli ayrımcılık, yani İslamofobi oluşturmuyor. Toplam 348 şikâyet bildiriminin 254’ü Müslümanlar tarafından yapılmıştır. Belçika “2015 Yıllık Raporu”nda din ve dünya görüşü temelinde yapılan ayrımcılık yüzde 13 civarında. Bunun ne kadarının İslamofobik olduğu belirtilmemiş, ama önemli bir kısmının İslamofobiyle alakalı olduğunu varsayabiliriz.



Buzdağının görünen kısmı

Bu verilere göre ırk ve biyolojik temellere dayalı ayrımcılık, din temelli ayrımcılığın önüne geçmiş gibi görünse de, İslamofobinin öneminin azalıp azalmadığını buradan çıkarmak mümkün görünmüyor. İslamofobinin gelişip gelişmediğini yıllara göre değerlendirmek gerek. Hollanda’nın rakamlarına baktığımızda, 2012 ile 2016 yılları arasında din temelli ayrımcılığın artış gösterdiğini anlıyoruz. 2012 yılında 291 bildirim yapılmışken, son yıllarda bildirimlerin sayısı 350’ye kadar çıkmış. Belçika’da ise 2010 yılında 200 kadar bildirim yapılmışken, 2015 yılında bu bildirimler 300’ün üzerine çıkmış.



Bir başka gösterge ise camilere yapılan saldırıların sayısı. Hollanda’da geçtiğimiz yıllarda camilere 20 civarında saldırı olurken, 2016 yılında bir patlama ve 70 civarında saldırı kaydedilmiş. Hollanda’da birçok kişi ve kurum İslamofobik olaylarla ilgili çalışma yapıyor. Nisan ayının başında gerçekleştirdiğimiz bir haftalık görüşme sırasında, Rotterdam’daki İslam kuruluşlarının çatı örgütü olan SPIOR ve İslamofobi araştırmacısı Ineke Van der Valk ile görüşmeler yaptık. Bu görüşmelerden, İslamofobinin artış kaydettiğine dair bilgiler aldık. Araştırmacılar kaydedilen İslamofobik olayların buzdağının görünen kısmı olduğunu, aslında yeterli bildirimler yapılsa bu olgunun daha büyük bir yekûn tutacağını bildiriyor.



Ayrımcılık kanıksanıyor

Müslümanlar arasında İslamofobik olayların ya da ayrımcı başka tür olayların ilgili mercilere bildirilmemesinin bazı sebepleri var: Bunlardan ilki, Müslümanların ulusal ve yerel düzeyde ayrımcılık olaylarını kaydeden ve işleme alan kurumları yeterince tanımaması. İkincisi ise tanıyanların da söz konusu kurumlara güveninin olmaması. En kötüsü de birçok kişinin ayrımcılığı kanıksamış olması ve bunu günlük yaşamın bir parçası olarak algılaması. SPIOR ve benzeri kuruluşlara en çok bu noktada görev düşmektedir. Ayrımcılıkla ilgili bildirimlerin yapılması için halkın bilinçlendirilmesi ve bilgilendirilmesi, Müslüman sivil toplum kuruluşlarının önünde önemli bir görev olarak durmaktadır. Amsterdam şehrinde Türk toplumunun ileri gelenleriyle gerçekleştirdiğimiz çalıştayda da bu husus öne çıkmıştır.



Hem rakamlar hem de görüşmeler ve çalıştaydan çıkan sonuçlara göre, Hollanda özelinde ve Avrupa genelinde İslamofobi azalmadığı gibi, ırk ve biyolojik temellere dayalı ayrımcılıkta yeniden dirilmektedir. Politik görüş, anti-semitizm ve diğer temellere dayalı ayrımcılıklar genel tablo içinde çok az ve önemsiz bir yer tutmaktadır. Son yıllarda hem din hem de ırk temelindeki ayrımcılığın artmasında terör ve güvenlik sorunları, ekonomik kriz ve artan işsizlik, Avrupa’da aşırı sağcılaşma, süregelen göç hareketleriyle ilgili tartışmalar ve Avrupa içinde serbest dolaşımın ortaya çıkardığı sorunlar etkili görünmektedir. Aşırı sağcılaşma, kendisi toplumsal bir rahatsızlığın ve yerleşik siyasete güvensizliğin bir ürünü iken, bugün kendi başına bir faktör olarak ayrımcılık, ırkçılık ve İslamofobiyi körüklemektedir.



Son olarak şunu da belirtmeden geçemeyiz: Türkiye ile Hollanda arasında yaşanan kriz bu ülkedeki vatandaşlarımızı olumsuz yönde etkilemiş görünüyor. Bunu hem bireysel görüşmelerimizde hem de çalıştayda konuşan Türk toplumunun önde gelen STK yöneticileri, eğitimci, sendikacı ve diğer meslek temsilcilerinin konuşmalarında sıkça dinledik. Özellikle Amsterdam’da yaptığımız çalıştaya bazı temsilcilerin katılmaması, krizin yarattığı tedirginlik ve korkudan kaynaklanıyor.



[Prof. Dr. Kadir Canatan İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi öğretim üyesidir]


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum

Tüm gelişmelerden haberdar olmak için Turkinfo Hollanda Haber'i:

Adreslerinden takip edin!