Avrupa'nın patronu kim olacak?
Avrupa'nın patronu kim olacak?
Theodore Dalrymple
Avrupa Projesini destekleyen birine projenin aslında ne olduğunu soracak olursanız, size, büyük ve güçlü birleşik tek devlet şeklinde bir yanıt vermeyecektir, onun yerine barış sözleri geveleyecektir.
Aslında zorlanmış bir Avrupa Birliği tuhaf bir bürokratik sıradanlık ile ütopyacılık karışımından meydana geldiği için karmaşadan korunmak yerine karmaşaya sebebiyet vermesi muhtemeldir. Fransa ve Almanyanın çıkarları giderek daha fazla çeşitlenip artıyor. Ancak Fransızlar kendilerine hükmedilmesinden hazzetmiyorlar, Almanlar ise küçük düşürülmek istemiyorlar.
Sık sık Avrupanın lokomotifi olarak adlandırılan bu iki ülke arasındaki ilişkiler Fransa Cumhurbaşkanlığına François Hollandeın seçilmesiyle birlikte bozulmaya başladı. Hollande Almanlara göre Fransızların ne yapması gerekiyorsa onun tamamen tersini yapma vaadiyle iş başına geldi. Hollande İtalya ile ve eğer yeniden iktidar olursa Almanyada Alman Sosyal Demokratlar ile ittifak kurmayı ümit ediyordu. Ancak Alman Sosyal Demokratların izledikleri politika Hollandedan çok Başbakan Angela Merkelin politikalarına benzerlikler gösteriyor. Ve İtalya şu anda bırakın Fransayı, kendi kendine bile yardım etmekte zorlanıyor. Almanya bütün kartları elinde bulundururken, Hollande Almanlara siyasî bir tokat atmak istedi ama son zamanlarda yapılan birkaç talihsiz açıklama ise durumu daha da kötüleştirdi. Hollande iki ülke arasında olup biteni dostane gerginlik diyerek izaha çalışırken, farklılıklar sanki aslî ulusal çıkarlarla ilgili değil de kahvehanelerdeki tartışmalara konu olacak biçimdeymiş gibi olaya yaklaşıyordu.
Almanya borcu yüksek ülkeler için tasarruf önerisinde bulunurken, cömert sosyal koruma önlemleri, iş gücü ve üretimde kendilerinin rakipsiz olmasını istiyor. Fransa ise kamu sektöründe istihdamın, maaşların ve sosyal koruma tedbirlerinin azalmasını önlemek için hükümet harcamalarının artmasını arzu ediyor.
Ne yazık ki Euro bölgesi birliği nedeniyle Fransanın istekleri iki yöntemden yalnızca biri ile karşılanabilir: Ya Almanlar diğer ülkelerin borçlarını öder ya da yüksek enflasyon oranı ile yaşar. Seçeneklerin her ikisi de cazip olmaktan uzak.
Fransız Parlamentosu Başkanı Claude Bartolone konuyla ilgili olarak Almanyanın tavizde bulunması çağırısı yaptı.
Daha sonra Hollandeın bağlı olduğu Sosyalist Parti, Merkelin inatçı egoizmine göndermede bulunarak yalnızca Berlinin ticaret fazlasını ve kendi seçim ikbalini düşündüğünü belirten bir metin kaleme aldı.
Hollandeın yakın danışmanlarından biri metinde kullanılan dilin yanlış seçildiğinden dem vurarak kabul edilemez, yersiz ve üzücü olduğunu üstelik ciddiyet taşımadığını söylediyse de metnin asıl anlamını inkâr etmedi.
Oysa bu belge açıkça çıkarların çatıştığına işaret ediyordu.
Hollande, kendisini Almanya ve hatta iktidardaki Alman Sosyal Demokratlar ile karşı karşıya bırakacak bir parti programı ile göreve seçildi. Ama çıkar çatışması para birliğinden kaynaklanıyordu. Hollande Almanyayı zor duruma düşürmeden kendi politikasını izleyebilirdi ki o zaman sürekli bir devalüasyon ile kendi ülkesinin eninde sonunda yoksullaşmasına sebep olurdu.
Dolayısıyla Avrupada siyasî sınıfın aşırı kendini beğenmişliği iki düşman arasındaki çatışmayı yeniden canlandırdı.
Tabii bu durum, ne Fransanın ne de Almanyanın Avrupa Projesinden vazgeçecekleri anlamına geliyor. Asıl soru, kimin asıl patron olacağı! Ne yazık ki, çağlar boyunca hep daha tehlikeli olan patron oldu.
Kaynak: Yeni Türkiye
FACEBOOK YORUMLAR