Avrupa ve Türkiye birbirine muhtaç
Avrupa ve Türkiye birbirine muhtaç
WASHINGTON, 25/07(BYE)---
Soğuk savaş yıllarında Türkiye, tartışmasız Batı´nın en önemli sınır ülkesi olarak kabul edilmişti. Şimdi ise Türkiye, BM Güvenlik Konseyinin Tahran ile ilgili olarak izlediği daha katı tutumu desteklemek yerine İran´ı kollamayı tercih eder gibi görünüyor. Bir zamanlar Türkiye´nin önemli dostu olan İsrail ile yaşanan anlaşmazlıklar öyle kötü bir hâl aldı ki bölgedeki yegâne iki demokratik ülke arasında neredeyse her şey kopmak üzere. Şam hükûmetinin teröristleri barındırdığına dair sağlam delillerin bulunmasına rağmen Türkiye, Suriyelilere vizeyi kaldırdı. Türkiye´de de iktidardaki İslamcı AK Partinin, Müslüman olan bu ülkede laikliği kaldırıp dini siyasete karıştırmak istediğine dair kaygılar yaşanıyor.
Yasa koyucular, Ankara´nın bu yön değişimi konusunda sürekli suçlayacak birilerini arıyor. Bu bağlamda ABD Savunma Bakanı Robert Gates geçen ay, Türkiye´yi reddeden Avrupalı siyasetçileri işaret etmişti. İsrail yanlısı lobiciler ise AK Partinin İslami etkisinin İsrail karşıtı bir kampanya başlatılmasına yol açtığını ileri sürüyorlar. Yunan ve Rum diasporası, Türkiye´nin 1974´te yaptığı istilayı sonlandırmayı reddederek Kıbrıs´ın kuzeyini işgale devam ettiğini vurguluyor. Türkiye´de ise Müslüman ve laik görüşler arasındaki çatışma da henüz giderilemedi.
Gerçek şu ki bu durumdan herkes sorumlu. ABD´nin Türkiye´ye yönelik etkin bir politikası yok. George W. Bush, Irak´ı işgali sırasında ABD ordusunun Türkiye´yi transit geçiş için kullanabilmesi talebini reddeden Türkiye´deki siyasilerin desteğini almayı başaramadı. Washington daha sonra, İran´a yönelik diplomatik açılımından dolayı Türkiye´yi eleştirdi. Türkiye ise bunun, daha önce Avrupalıların Tahran´a ulaşma çabaları veya Obama´nın ABD muhalifleriyle görüşme çabasından farklı bir adım olmadığını düşünüyor. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Almanya Başbakanı Angela Merkel´in de aralarında bulunduğu bazı Avrupalılar, Ankara´nın sadece Avrupa´dan uzaklaşmasına neden olan küçümseyici bir mesaj gönderdiler. Ankara´nın asıl arzusu olan AB üyeliğine yönelik gerçekçi bir müzakere yolu çizilmesi dışında Türkiye´nin Avrupa´dan dilediğini alabileceği söyleniyor.
Türkiye´nin de suçu var. Liderleri çifte standart uyguluyor. Kürt bölücülerle ilgili büyük oranda anlayış bekliyor ve bunu elde ediyorlar ve bölücülere yönelik sert tutumlarının üzeri kapatılıyor ancak İsrail´in yok edilmesini isteyen Hamas ile İsrail´in görüşmesini bekliyorlar. Bu yaz, Gazze´ye giden yardım filosunda dokuz sivilin İsrail askerleri tarafından öldürülmesi konusunda ciddi anlamda şok yaşayan Türkler, İsrail´in özür dilemesini istediler. Türkiye´nin Ermenilerin katledilmesi hususunda hassasiyet göstermediği gibi İsrail de aynı şekilde davranıyor.
İleriye dönük adım atabilmenin yolu, Türkiye´nin AB´ye girme çabalarını yeniden canlandırmaktır. Bu, kolay olmayacaktır. Ankara´nın Avrupa´daki dostlarının sayısı azalıyor. Avrupa´nın yeni milliyetçi kimlik politikaları açıkça Müslümanlara karşı. Avrupa genelinde siyasetçiler, Türkiye´nin AB´ye üye olması hâlinde Avrupa´ya 80 milyon yoksul Müslüman´ın akın etmesinden endişe duyuyor. Türk göçmenlerin bulunmadığı AB üyesi İngiltere, gerek bir önceki İşçi Partisi iktidarı sırasında gerek yeni seçilen Başbakan David Cameron´un yönetiminde, kendisini Ankara´nın Avrupa´daki en yakın dostu gibi göstermeyi yolunu seçti. Ancak ülke içi siyasi durumlar nedeniyle Cameron, AB içindeki merkez sağ siyasi gruptan ayrılarak aşırı milliyetçiler ve Avrupa muhalifi siyasi partilerle küçük bir ittifak kurdu. Sonuç olarak İngiltere, tartışmanın dışında kaldı. Bugün Avrupa´da Türkiye´nin AB hayallerini en etkin şekilde destekleyenler ise muhalif konumunda olan sosyal demokratlar.
Her şeye rağmen üyelik müzakerelerinin yeniden başlatılması çok önemli ve bu, sadece Türkiye´nin yararına olmayacaktır. Londra Royal Institute of International Affairs tarafından İstanbul´da kısa süre önce düzenlenen bir konferans sırasında Türkiye´nin AB´den Sorumlu Devlet Bakanı Egemen Bağış, AB´yi, "insanlık tarihinin en büyük barış projesi" olarak niteledi. Böylesi bir tanımlamayı AB Dışişleri Bakanlarından duymak güç çünkü onlar gelişme kaydedemeyen, geçimsizliklerle dolu Avrupa´daki sorunlarla uğraşmaktan gözlerini açamıyorlar. Türkiye´nin enerjisi ve güçlü ekonomik performansı, ülkeyi AB´nin en büyük altıncı ekonomisi konumuna getirecektir. İstanbul´un Avrupa ve Asya yakasındaki sokaklarında dolaşan enerjik, genç ve modern nüfusu her ne kadar İslami eğilimli olsa da 21´inci yüzyıl Türkiye´sini Suriye veya Suudi Arabistan´dan ziyade İspanya gibi şekillendirmeyi arzuluyor. Brüksel, Ankara ve Washington, bu akımı desteklemeli ve Türkiye´nin ters yöne gittiği konusunda birbirlerini suçlamayı bırakmalıdır.
FACEBOOK YORUMLAR