Avrupa Birliği 2020'yi krizlerle geçirdi
AB üyelerinin Kovid-19 salgınından en fazla etkilenen ülkeler olması, buna karşılık AB'nin İtalya gibi üyelere destek vermede yetersiz kalması "dayanışma ruhunun" sorgulanmasına yol açtı.
Avrupa Birliği (AB) için 2020 yılı, başta yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınındaki başarısız politikalar, İngiltere'nin birlikten ayrılmasındaki sancılı süreç ve veto krizleri gibi konularla sınamalarla dolu bir yıl oldu.
AB ilk sınavını yılın başında Kovid-19 salgınının ortaya çıkmasıyla verdi. Çin'de başlayan salgın yılın ilk aylarında başta İtalya olmak üzere birçok ülkede bir anda hızla yayılmaya başladı. Kısa sürede Avrupa salgının merkezi ilan edildi.
Fransa, İspanya, Belçika, Almanya gibi birçok AB ülkesinde artan Kovid-19 vakaları ve ölümlerle AB'nin "dayanışma ruhu" sorgulanır oldu. Örneğin yaşlı bir nüfusa sahip İtalya'da sağlık sisteminin de yetersizliğiyle çok sayıda kişinin virüs nedeniyle hayatını kaybetmesi ve AB'nin destek sağlamada "hantal ve gönülsüz" bir görüntü sergilemesi 27 üyeli birliğe ağır eleştiriler yapılmasına yol açtı.
Almanya ve Fransa sağlık malzemesi ihracatına kısıtlamalar getirirken Avusturya, Çekya gibi ülkeler AB kurumlarına etkisiz kaldıkları için eleştiriler yöneltti.
Birlik üyelerinin birbirlerine sınırlarını kapatarak serbest dolaşımı öngören Schengen sistemini fiilen askıya alması, sağlık personeli ve malzemesine acil ihtiyaç duyan ülkelere yardım gönderilmemesi gibi etkilerle "AB'nin temelini oluşturan dayanışma" ilkesi sadece sözde kalmış oldu. İtalya'ya ihtiyaç duyduğu sağlık malzemesinin Çin'den gelmesiyle Avrupa ülkeleri ve AB kurumları ayıplandı, İtalyan yetkililer AB'ye olan isyanlarını dile getirdi.
Sağlık politikalarını belirlemede bağımsız hareket eden Avrupa ülkeleri aylar süren sokağa çıkma yasaklarıyla yaz aylarına doğru salgında rahat bir nefes aldı. Bu sırada aşı çalışmalarının ilerlemesiyle AB de harekete geçti. AB Komisyonu aşı geliştiren şirketlerle sözleşmeler yapmaya başladı. Komisyon, yıl sonuna kadar 6 firmayla toplamda 2 milyar doz aşı alma imkanı tanıyan sözleşmeler yaptı. Avrupa nüfusunun iki katına yetecek kadar aşı alma imkanına sahip olan AB, başta Batı Balkanlar olmak üzere AB üyesi olmayan ülkelere aşı gönderileceğini açıkladı.
AB kurumları, salgının başlagıcından ancak aylar sonra toparlanıp ekonomileri ciddi oranlarda küçülen üyelerine destek olmak için kurtarma fonu hazırlayabildi. Buna ek olarak 2021-2027 bütçesiyle ortaya 1,8 trilyon avro gibi devasa bir bütçe ortaya çıktı. Ancak bu büyüklükteki bir mali kaynağın onaylanması ve dağıtımı da yeni krizler anlamına geliyordu.
Bütçe ve kurtarma programı krizi
AB bütçesi, kurallar gereği harcamaların üst sınırlarının belirlendiği 7 yıllık dönemler için hazırlanıyor. AB’nin 2021-2027'deki bütçesini belirleyecek "Çok Yıllı Mali Çerçeve" taslağının müzakere edilmesi ve belirlenmesine bu yıl Kovid-19’un ekonomik etkilerine karşı hazırlanan ekonomik kurtarma programı da eklendi.
Oy birliği gerektiren bütçe ve kurtarma programının boyutu, harcama alanları, hibe oranları ve üye ülkelerin buna ne şekilde katkı sağlayacakları uzun süre gündemde yer aldı. Temmuz ayında AB tarihinin en uzun Liderler Zirvesi bütçe ve kurtarma fonu hakkında yapıldı. Günler süren müzakerelerin ardından liderler anlaşmayı başardı.
Daha sonra bu fonların kullanımının bazı üye ülkeler ve Avrupa Parlamentosu tarafından yeni bir mekanizma ile hukukun üstünlüğü şartına bağlanması başka bir krizi ortaya çıkardı.
AB fonlarının dağıtımının şarta bağlanmasına karşı çıkan Polonya ve Macaristan, 1,8 trilyon avroluk bütçeyi ve kurtarma programını uzun süre veto etti. AB Dönem Başkanı Almanya, bu konuda taraflar arasında uzun süre müzakere yürüttü ve bir uzlaşı sağladı. Böylece, aralık ayındaki AB Liderler Zirvesi’nde bütçe ve kurtarma programı için gereken oy birliği sağlanabildi.
Brexit müzakereleri yeni kriz alanı
Birleşik Krallık'ın 2016'da başlayan sürecin sonunda 31 Ocak 2020'de AB'den ayrılması Birlik için yeni bir kriz alanı doğurdu.
İngiltere, Galler, Kuzey İrlanda ve İskoçya'dan oluşan Birleşik Krallık'ta, Haziran 2016'da yapılan AB referandumunda yüzde 48'e karşı yüzde 52 ile AB'den ayrılma anlamına gelen "Brexit" kararı alınmıştı. Buna rağmen Brüksel ve Londra arasında yürütülen müzakereler sonucunda hazırlanan Brexit anlaşma taslaklarının İngiltere parlamentosu tarafından sürekli reddedilmesi nedeniyle Brexit süreci uzun bir süre tamamlanamadı.
İngiltere Başbakanı Boris Johnson’un ülkesini seçime götürmesi ve parlamentoda Brexit yanlısı çoğunluğu elde etmesiyle birlikte AB ile müzakere edilmiş olan Brexit anlaşması 2020 yılında yasalaşabildi. Bununla birlikte İngiltere, AB üyeliğinden 31 Ocak'ta resmen ayrılmış oldu ve ülkenin yaklaşık yarım asırlık AB serüveni sona erdi.
Gelecekteki ilişkileri şekillendirecek anlaşma müzakerelerinin tamamlanması amacıyla AB ile İngiltere arasında 31 Aralık tarihine kadar sürecek geçiş dönemi uygulamaya girdi. Bu süre zarfında AB tarafı ile İngiltere gelecekteki ticari ilişkileri belirlemek üzere sıkı ve zorlu müzakereler gerçekleştirdi.
AB ile İngiltere arasındaki müzakerelerde "adil rekabetin sağlanması", "ticari anlaşmazlıkların nasıl çözüleceği" ve "balıkçılık" gibi konular en zorlu başlıklar olarak öne çıktı. Taraflar, nihayet 24 Aralık'ta ticaret anlaşmasında uzlaştı ve 1 Ocak 2021 sonrasında özellikle ekonomik bağların bir ölçüde kopmaması sağlandı.
Anlaşma ile karşılıklı mal ve ürün ticaretinin gümrük vergisi ve kota uygulanmadan devamı sağlanırken Londra ve Brüksel yatırım, rekabet, kamu destekleri, vergi, ulaşım, enerji, balıkçılık, veri güvenliği ve sosyal güvenlik gibi alanları da kapsayan konularda anlaştı.
Buna rağmen AB, 2020’de önemli ekonomik ve siyasi güce sahip bir üyesini kaybetmiş oldu.
Doğu Akdeniz'de vizyonsuz politikalar
AB için 2020 yılı Doğu Akdeniz ve Türkiye ilişkiler açısından da başka bir sınav oldu. Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de Oruç Reis ve Barbaros Hayrettin Paşa gibi gemileriyle hidrokarbon arama faaliyetleri yürütmesi AB'yi alarma geçirdi.
Yunanistan ve Kıbrıs Rum yönetimine Fransa'nın da destek vermesiyle AB içinde Türkiye'nin haklı duruşunu göz ardı eden, bunu da "üyelerle dayanışma ruhuna" bağlayan vizyonsuz bir duruş ortaya çıktı.
Maksimalist politikalarla Türkiye'yi Antalya körfezine hapsetme gayreti içindeki Yunanistan ve Rum yönetimi, AB'nin Türkiye'ye silah ambargosu ile bankacılık ve finans sektörünü içerecek şekilde ağır yaptırımlar uygulanmasını talep etti.
Yaz aylarında Türkiye'nin arama çalışmaları devam ederken karşılıklı açıklamalarla gergin bir süreç yaşandı. 1 Ekim'de toplanan AB Liderler Zirvesi, Türkiye ile ilişkileri değerlendirirken özellikle Rumların birlik içindeki "yaramaz çocuk" tavrı tepki çekti. Çünkü Kıbrıs Rum kesimi, bu zirvede Belarus yönetimine 9 Ağustos'taki seçime hile karıştırıldığı gerekçesiyle uygulanacak yaptırımları, "Türkiye'ye de yaptırım uygulansın, yoksa veto ederim" tavrıyla bir süre engelledi.
Ancak Almanya, İtalya ve İspanya gibi ülkelerin yaptırım karşıtı tutumuyla Rumlar uzun süre direnemedi. AB liderleri de Türkiye ile ilişkileri 10 Aralık'taki zirveye kadar değerlendirme kararı aldı. 10 Aralık'a gelindiğindeyse Oruç Reis gemisinin çalışmalarını tamamlayıp limana dönmüş olması, Türkiye'den de AB vizyonuyla ilgili olumlu açıklamaların gelmesiyle AB liderleri Yunanistan'ın baskısına rağmen ilişkileri mart ayındaki zirveye kadar bir kez daha gözden geçirme, iki TPAO yetkilisinin adının bulunduğu tedbir listesini ise genişletme kararı aldı.
Tüm bu süreçte Yunanistan, Rum yönetimi, Avusturya ve Fransa'nın Türkiye ile ilgili vizyonsuz tutumu eleştiri konusu oldu. Türkiye'nin bir AB adayı, NATO üyesi, birliğin önemli bir ticari ve ekonomik ortağı olduğu gerçekleri bir kesim tarafından göz ardı edildi. Ancak başta Almanya olmak üzere İtalya, İspanya, Malta ve Bulgaristan gibi ülkelerin karşı çıkmasıyla Türkiye'ye yaptırım gibi ilişkilere hiçbir faydası olmayacak hamleler engellemiş oldu.
İklim değişikliği için önemli karar
AB, 2020'de hem Birlik hem de dünya için önemli bir karar aldı. AB liderleri, aralık ayındaki zirvede iklim değişikliğinin etkileriyle mücadele için sera gazı salımlarının 2030'a kadar 1990'a göre yüzde 55 düşürme konusunda uzlaştı.
Bunun için üye ülkelerde yenilenebilir enerji projelerinin artırılması, konutlarda ve iş yerlerinde fosil yakıtı tüketimlerinin düşürülmesi gerekiyor. Ancak bu dönüşüm büyük bir maliyet yükünü beraberinde getiriyor.
AB içindeki Romanya, Polonya, Bulgaristan gibi nispeten düşük gelirli ve geleneksel enerji üretimleri ağırlıkta olan ülkeler bu karara onay verse de dönüşüm için mali destek bekliyor.
FACEBOOK YORUMLAR