Almanya'nın Avrupa aşkı bitti mi?
Almanya'nın Avrupa aşkı bitti mi?
Editör: Turkinfo.nl
26 Eylül 2010 - 21:45
JOOST LAGENDIJK
Geçen hafta Berlindeydim. Şehir merkezindeki semtlerin caddelerinde gezinmek, güzel restore edilmiş evleri görmek ve envai çeşit küçük dükkân ve egzotik restoranın tadını çıkarmak keyifliydi. İnsan şehir merkezindeki hayatın yüksek kalitesini adeta soluyabiliyor; yeşil alanlar ve bisiklet yollarının yanında, modern, çevre dostu mimarinin en son örnekleri yer alıyor. Alman başkentinin hâlâ yüz yüze olduğu devasa borçlara rağmen, insan refah içinde bir toplum ve hızla gelişen bir ekonominin varlığına dair güçlü bir izlenim ediniyor. Bu izlenim, dönüş yolunda, Alman ekonomisinin çarpıcı toparlanması üzerine okuduğum bir gazete yazısıyla da doğrulandı. 2008-2009daki derin krizin ardından analizciler bu yıl yüzde 3.5lik bir büyüme bekliyor, ki bu tahmini AB ortalamasının iki katı. Almanyanın ihracatı neredeyse kriz öncesi düzeyine dönüyor.
Berline gitmemin nedeni, bazılarının yeni Alman Ekonomik Mucizesi dediği mevzuyu tartışmak değildi. Alman Yeşilleri (şu an muhalefetteler, fakat anketlerde yüzde 24le tarihlerinin en yüksek oy oranında görünüyorlar) AB politikalarını yeniden formüle etmek istiyorlar ve benden de AB genişlemesiyle ilgili bölümü yazmamı rica ettiler. Yeşiller Almanyada açık ara en Avrupa yanlısı partidir, geleneksel olarak ABnin daha fazla genişlemesinden ve Türkiye gibi yeni üye ülkelerin alınmasından yanadırlar.
Avrupaya yönelik politikalarını niye yenilemek istediklerini sorduğumda, Yeşiller üyesi ev sahibim beni bir toplantıya götürmeyi önerdi. Toplantıda Avrupa yanlısı genç profesyoneller, Avrupa Dış İlişkiler Konseyinin Berlin bürosunda çalışan ve önde gelen Avrupalı düşünürlerden biri olan Ulrike Guerot ile Almanyanın Avrupadaki konumunu tartışacaktı. Gittik. Gerçekten de çok öğretici bir akşam oldu.
Guerot, Almanyanın paradigmalarını değiştirmenin eşiğinde olduğunu belirtti. AB sürecinin başladığı 1957den bu yana nihai faturayı ödeyenler hep Almanlar olmuştu. Guerotnun söylediklerine bakılırsa, Adenauer ve Kohl gibi Alman liderler bunu yapmaya gönüllüydü, zira Avrupaya aşk besleyen romantiklerdi ve İkinci Dünya Savaşında milyonlarca insanı öldüren ve ne pahasına olursa olsun üstesinden gelinmesi gereken şiddet yüklü milliyetçiliklerin tek alternatifinin AB olduğunu düşünüyorlardı. Son yıllarda ise Almanyanın Avrupanın yükünü sırtlanma isteği, mali sorunlar ortaya çıkınca zayıflamaya başladı. Yine de Yunanistandaki mevcut ekonomik kriz, ancak Angela Merkel kısa bir tereddütün ardından yeşil ışık yaktıktan sonra ABnin kontrolü altına alınabildi. Guerotya göre o günler geride kalmış durumda. Bundan böyle Almanya, ancak bütün AB üyesi ülkelerin riayet etmesi gereken sıkı kurallar olursa ve olduğunda, Avrupanın yeni ekonomik ve mali düzenlemeler sistemine katkıda bulunmaya gönüllü olacak. Almanların büyük çoğunluğu, artık Yunanlılar veya Portekizlilerin yaptığı hataların faturasını ödemek istemiyor. O akşamki toplantıda bulunan Avrupa yanlılarının büyük çoğunluğu da buna tümüyle katılıyor. Şunu açıkça gördüm: Almanya artık Avrupaya post-romantik bir perspektiften bakıyor ve ABnin geri kalanı buna alışsa iyi olur.
Aynı mesaj, Financial Times Deutschlandın eski Brüksel bürosu şefi Wolfgang Proisslin, uluslararası iktisat üzerine çalışan Brüksel merkezli düşünce kuruluşu Bruegel tarafından temmuzda yayımlanan Almanyanın Avrupa aşkı niye tükendi? adlı raporunda gayet kuvvetli ve ikna edici bir şekilde ortaya konuyor. Almanyayı Avrupaya tekrar bağlamak yönündeki önerileri dahilinde Proissl, Merkele kayıtsızlık ve kuşkuculukla mücadele etmesi ve Almanyanın ancak AB ve avro bölgesi çerçevesinde uluslararası bir aktör olabileceği inancına dayalı yeni bir Avrupa yanlısı konsensüs oluşturması çağrısında bulunuyor. Proissl, Alman siyasi karar mercilerine, kriterleri karşılamayı başaramayan avro ülkelerine yeni kurallar ve yaptırımlar dayatmaya çalışmak yerine, Fransız meslektaşlarıyla oturup avro bölgesinde etkili bir ekonomik yönetim sistemi üzerinde mesai harcamaları tavsiyesinde bulunuyor.
Almanyanın eski Avrupa aşkının sona ermesi kötü haber mi? Diğer AB üyesi ülkeler yeni gerçekliği kabul etmek istemediklerinde kötü. Bu durumda avronun ve aslında bütün AB projesinin başı ciddi belada demektir. Türkiye içinse bu tartışmaya dair ilginç olan husus elbette ABnin bu krizden daha güçlü çıkıp çıkmayacağını görmek. Fakat yeni Alman yaklaşımı, AB içindeki en büyük ülke olmanın doğurduğu sorunlara dair iyi bir işaret aynı zamanda. Günün birinde Türkiye de aynı ikilemlerle yüz yüze kalabilir. Hazırlıklı olmakta fayda var.
Kaynak: Radikal
Geçen hafta Berlindeydim. Şehir merkezindeki semtlerin caddelerinde gezinmek, güzel restore edilmiş evleri görmek ve envai çeşit küçük dükkân ve egzotik restoranın tadını çıkarmak keyifliydi. İnsan şehir merkezindeki hayatın yüksek kalitesini adeta soluyabiliyor; yeşil alanlar ve bisiklet yollarının yanında, modern, çevre dostu mimarinin en son örnekleri yer alıyor. Alman başkentinin hâlâ yüz yüze olduğu devasa borçlara rağmen, insan refah içinde bir toplum ve hızla gelişen bir ekonominin varlığına dair güçlü bir izlenim ediniyor. Bu izlenim, dönüş yolunda, Alman ekonomisinin çarpıcı toparlanması üzerine okuduğum bir gazete yazısıyla da doğrulandı. 2008-2009daki derin krizin ardından analizciler bu yıl yüzde 3.5lik bir büyüme bekliyor, ki bu tahmini AB ortalamasının iki katı. Almanyanın ihracatı neredeyse kriz öncesi düzeyine dönüyor.
Berline gitmemin nedeni, bazılarının yeni Alman Ekonomik Mucizesi dediği mevzuyu tartışmak değildi. Alman Yeşilleri (şu an muhalefetteler, fakat anketlerde yüzde 24le tarihlerinin en yüksek oy oranında görünüyorlar) AB politikalarını yeniden formüle etmek istiyorlar ve benden de AB genişlemesiyle ilgili bölümü yazmamı rica ettiler. Yeşiller Almanyada açık ara en Avrupa yanlısı partidir, geleneksel olarak ABnin daha fazla genişlemesinden ve Türkiye gibi yeni üye ülkelerin alınmasından yanadırlar.
Avrupaya yönelik politikalarını niye yenilemek istediklerini sorduğumda, Yeşiller üyesi ev sahibim beni bir toplantıya götürmeyi önerdi. Toplantıda Avrupa yanlısı genç profesyoneller, Avrupa Dış İlişkiler Konseyinin Berlin bürosunda çalışan ve önde gelen Avrupalı düşünürlerden biri olan Ulrike Guerot ile Almanyanın Avrupadaki konumunu tartışacaktı. Gittik. Gerçekten de çok öğretici bir akşam oldu.
Guerot, Almanyanın paradigmalarını değiştirmenin eşiğinde olduğunu belirtti. AB sürecinin başladığı 1957den bu yana nihai faturayı ödeyenler hep Almanlar olmuştu. Guerotnun söylediklerine bakılırsa, Adenauer ve Kohl gibi Alman liderler bunu yapmaya gönüllüydü, zira Avrupaya aşk besleyen romantiklerdi ve İkinci Dünya Savaşında milyonlarca insanı öldüren ve ne pahasına olursa olsun üstesinden gelinmesi gereken şiddet yüklü milliyetçiliklerin tek alternatifinin AB olduğunu düşünüyorlardı. Son yıllarda ise Almanyanın Avrupanın yükünü sırtlanma isteği, mali sorunlar ortaya çıkınca zayıflamaya başladı. Yine de Yunanistandaki mevcut ekonomik kriz, ancak Angela Merkel kısa bir tereddütün ardından yeşil ışık yaktıktan sonra ABnin kontrolü altına alınabildi. Guerotya göre o günler geride kalmış durumda. Bundan böyle Almanya, ancak bütün AB üyesi ülkelerin riayet etmesi gereken sıkı kurallar olursa ve olduğunda, Avrupanın yeni ekonomik ve mali düzenlemeler sistemine katkıda bulunmaya gönüllü olacak. Almanların büyük çoğunluğu, artık Yunanlılar veya Portekizlilerin yaptığı hataların faturasını ödemek istemiyor. O akşamki toplantıda bulunan Avrupa yanlılarının büyük çoğunluğu da buna tümüyle katılıyor. Şunu açıkça gördüm: Almanya artık Avrupaya post-romantik bir perspektiften bakıyor ve ABnin geri kalanı buna alışsa iyi olur.
Aynı mesaj, Financial Times Deutschlandın eski Brüksel bürosu şefi Wolfgang Proisslin, uluslararası iktisat üzerine çalışan Brüksel merkezli düşünce kuruluşu Bruegel tarafından temmuzda yayımlanan Almanyanın Avrupa aşkı niye tükendi? adlı raporunda gayet kuvvetli ve ikna edici bir şekilde ortaya konuyor. Almanyayı Avrupaya tekrar bağlamak yönündeki önerileri dahilinde Proissl, Merkele kayıtsızlık ve kuşkuculukla mücadele etmesi ve Almanyanın ancak AB ve avro bölgesi çerçevesinde uluslararası bir aktör olabileceği inancına dayalı yeni bir Avrupa yanlısı konsensüs oluşturması çağrısında bulunuyor. Proissl, Alman siyasi karar mercilerine, kriterleri karşılamayı başaramayan avro ülkelerine yeni kurallar ve yaptırımlar dayatmaya çalışmak yerine, Fransız meslektaşlarıyla oturup avro bölgesinde etkili bir ekonomik yönetim sistemi üzerinde mesai harcamaları tavsiyesinde bulunuyor.
Almanyanın eski Avrupa aşkının sona ermesi kötü haber mi? Diğer AB üyesi ülkeler yeni gerçekliği kabul etmek istemediklerinde kötü. Bu durumda avronun ve aslında bütün AB projesinin başı ciddi belada demektir. Türkiye içinse bu tartışmaya dair ilginç olan husus elbette ABnin bu krizden daha güçlü çıkıp çıkmayacağını görmek. Fakat yeni Alman yaklaşımı, AB içindeki en büyük ülke olmanın doğurduğu sorunlara dair iyi bir işaret aynı zamanda. Günün birinde Türkiye de aynı ikilemlerle yüz yüze kalabilir. Hazırlıklı olmakta fayda var.
Kaynak: Radikal
FACEBOOK YORUMLAR