AB'yi çaylaklar yönetiyor
AB'yi çaylaklar yönetiyor
Editör: Turkinfo.nl
14 Temmuz 2011 - 22:32
Seyfettin Gürsel
Avrupa borç kriziyle baş edebilecek etkili bir plana sahip değil. Kemer sıkma programlarıyla vakit kazanmaya çalışıyor.
Baştan uyarayım, çaylaklar benzetmesinin Başbakanımızın ustalık yakıştırması ile bir ilintisi yok. Salı günkü Le Mondeun başyazısından yürüttüm. Le Monde Avrupanın çaylaklar tarafından yönetildiğini savunuyor. Batı ülkeleri gerçekten dar ufuklu siyasal seçkinlerin eline kalmış durumda. Buyurun manzaraya bir göz atalım.
İtalyanın ateşli, aynı zamanda da sorumsuz başbakanı kamu borcunun mili gelirin yüzde 120sine ulaştığı, büyümenin iyice zayıfladığı, bütçe açığının artma eğilimine girdiği bir ortamda istikrar programını savsaklayabiliyor. Büyük itfaiyeci, her soruna maydanoz Sarkozy ise şu sıralar tam siper vaziyette. Demir Şansölye Merkel ise öyle ya da böyle Almanyanın ödeyeceği müstakbel faturanın dehşetiyle saçmalıyor. Bir yandan Amerikalı reyting kuruluşlarına çatıyor, biz kendimiz bir tane kuralım diyor, diğer yandan borç faturasına bankalar da ortak olsun istiyor. Buna ise en çok Merkelin en büyük müttefiki hiper ortodoks Trichet karşı çıkıyor. Cameron ise, ne haliniz varsa görün, bizi ilgilendirmez diyor. İçlerinde yine en sorumlusu Papandreu, ama o da tamamen oyun dışı.
Büyüme olmadan olmaz
Önceki yazılarımda sürekli savunduğum gibi işin aslı şu: Avrupa borç kriziyle baş edebilecek etkili bir plana sahip değil. Kemer sıkma programlarıyla vakit kazanmaya çalışıyor. Oysa bu programlarda öngörülen büyüme rakamları tamamen üfürük. Büyüme olmadan salt kemer sıkarak dağ gibi kamu borçlarını dizginlemek mümkün değil. 2011 birinci çeyreği 2008 birinci çeyreği ile kıyaslandığında, milli gelir düzeyleri Portekizde yüzde 12, Yunanistanda yüzde 9, İtalyada yüzde 5 aşağıda. Dahası bu ülkelerin büyüme perspektifleri zayıf. İçlerinde sanayi geleneği ve ihracat potansiyeli ile en umut verici olan İtalya, ama onun da ciddi rekabet ve yönetim sorunları var.
Piyasaların gözü kulağı reyting şirketleri bu durumu görüyorlar. Küresel krizde ağızları yandığı için şimdi notları sürekli aşağıya doğru üflüyorlar. Halen IMF ile ABnin koruması altında bulunan Yunanistan, İrlanda ve Portekizin kredi notlarının paldır küldür düşürülmesi, uygulanan istikrar programlarının reyting şirketlerinin gözünde hiç bir kredibilitesinin kalmadığının tescilidir. Bu programlarla piyasalara geri dönüş olanaksızdır.
Eurodan çıkış şart
Son bomba İtalyanın durumu iki açıdan farklı. Birincisi, ne IMFin ne de ABnin kaynakları İtalyayı kurtarmaya, yani piyasa dışına çıkararak borcunu döndürmeye yetmez. İkincisi, İtalyanın önemli bir sanayi temeli var. İhracat ile büyüyebilir. Ancak bunun için ya euronun hızla değer kaybetmesi ya da daha iyisi İtalyanın eurodan çıkması gerekir. Berlusconi bir ara bu fikri savunmuştu. Ama büyük bir deprem yaratmadan eurodan intizamlı bir çıkış planı namevcut.
Esas sorun da tam bu noktada kendini gösteriyor. Bu aşırı borçlu, rekabet güçleri zayıf, üstelik geçmişte kötü yönetilmiş ve halen zayıf yönetimlere sahip ülkelerin bir an önce Para Birliğinden çıkmaları, bu çıkışla birlikte borçlarının bir kısmının silinmesi, silinen borçların faturasının da tüm Avrupaya adil bir şekilde paylaştırılması, kısacası Avrupa Birliğinin yeniden tasarlanması gerekiyor. Ama ezber bozucu böyle bir yeniden tasarıma çaylak yöneticilerin cesaret etmeleri olanaksız. Bakalım Avrupanın kara bahtını kim kurtaracak?
Avrupa borç kriziyle baş edebilecek etkili bir plana sahip değil. Kemer sıkma programlarıyla vakit kazanmaya çalışıyor.
Baştan uyarayım, çaylaklar benzetmesinin Başbakanımızın ustalık yakıştırması ile bir ilintisi yok. Salı günkü Le Mondeun başyazısından yürüttüm. Le Monde Avrupanın çaylaklar tarafından yönetildiğini savunuyor. Batı ülkeleri gerçekten dar ufuklu siyasal seçkinlerin eline kalmış durumda. Buyurun manzaraya bir göz atalım.
İtalyanın ateşli, aynı zamanda da sorumsuz başbakanı kamu borcunun mili gelirin yüzde 120sine ulaştığı, büyümenin iyice zayıfladığı, bütçe açığının artma eğilimine girdiği bir ortamda istikrar programını savsaklayabiliyor. Büyük itfaiyeci, her soruna maydanoz Sarkozy ise şu sıralar tam siper vaziyette. Demir Şansölye Merkel ise öyle ya da böyle Almanyanın ödeyeceği müstakbel faturanın dehşetiyle saçmalıyor. Bir yandan Amerikalı reyting kuruluşlarına çatıyor, biz kendimiz bir tane kuralım diyor, diğer yandan borç faturasına bankalar da ortak olsun istiyor. Buna ise en çok Merkelin en büyük müttefiki hiper ortodoks Trichet karşı çıkıyor. Cameron ise, ne haliniz varsa görün, bizi ilgilendirmez diyor. İçlerinde yine en sorumlusu Papandreu, ama o da tamamen oyun dışı.
Büyüme olmadan olmaz
Önceki yazılarımda sürekli savunduğum gibi işin aslı şu: Avrupa borç kriziyle baş edebilecek etkili bir plana sahip değil. Kemer sıkma programlarıyla vakit kazanmaya çalışıyor. Oysa bu programlarda öngörülen büyüme rakamları tamamen üfürük. Büyüme olmadan salt kemer sıkarak dağ gibi kamu borçlarını dizginlemek mümkün değil. 2011 birinci çeyreği 2008 birinci çeyreği ile kıyaslandığında, milli gelir düzeyleri Portekizde yüzde 12, Yunanistanda yüzde 9, İtalyada yüzde 5 aşağıda. Dahası bu ülkelerin büyüme perspektifleri zayıf. İçlerinde sanayi geleneği ve ihracat potansiyeli ile en umut verici olan İtalya, ama onun da ciddi rekabet ve yönetim sorunları var.
Piyasaların gözü kulağı reyting şirketleri bu durumu görüyorlar. Küresel krizde ağızları yandığı için şimdi notları sürekli aşağıya doğru üflüyorlar. Halen IMF ile ABnin koruması altında bulunan Yunanistan, İrlanda ve Portekizin kredi notlarının paldır küldür düşürülmesi, uygulanan istikrar programlarının reyting şirketlerinin gözünde hiç bir kredibilitesinin kalmadığının tescilidir. Bu programlarla piyasalara geri dönüş olanaksızdır.
Eurodan çıkış şart
Son bomba İtalyanın durumu iki açıdan farklı. Birincisi, ne IMFin ne de ABnin kaynakları İtalyayı kurtarmaya, yani piyasa dışına çıkararak borcunu döndürmeye yetmez. İkincisi, İtalyanın önemli bir sanayi temeli var. İhracat ile büyüyebilir. Ancak bunun için ya euronun hızla değer kaybetmesi ya da daha iyisi İtalyanın eurodan çıkması gerekir. Berlusconi bir ara bu fikri savunmuştu. Ama büyük bir deprem yaratmadan eurodan intizamlı bir çıkış planı namevcut.
Esas sorun da tam bu noktada kendini gösteriyor. Bu aşırı borçlu, rekabet güçleri zayıf, üstelik geçmişte kötü yönetilmiş ve halen zayıf yönetimlere sahip ülkelerin bir an önce Para Birliğinden çıkmaları, bu çıkışla birlikte borçlarının bir kısmının silinmesi, silinen borçların faturasının da tüm Avrupaya adil bir şekilde paylaştırılması, kısacası Avrupa Birliğinin yeniden tasarlanması gerekiyor. Ama ezber bozucu böyle bir yeniden tasarıma çaylak yöneticilerin cesaret etmeleri olanaksız. Bakalım Avrupanın kara bahtını kim kurtaracak?
FACEBOOK YORUMLAR