Reklam
Reklam

Bitlis ve Mumcu'yu aynı ekip öldürdü

Bitlis ve Mumcu'yu aynı ekip öldürdü

Bitlis ve Mumcu'yu aynı ekip öldürdü
Editör: Turkinfo.nl
19 Şubat 2009 - 07:57
Reklam

Özellikle terörle mücadele konusundaki açılımları ile dikkat çeken Orgeneral Bitlis´in ölümü üzerindeki şüpheler, 16 yıldır dağılmadı.

Türkiye´de faili meçhul cinayetler üzerine araştırmalar yapan Araştırmacı-Yazar Mahmut Metin Kaplan, Jandarma eski Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis´in ölümünün 16. yıldönümünde, Vakit´e çarpıcı açıklamalarda bulundu. Kaplan, "Eşref Bitlis´i, Uğur Mumcu´yu ve Ahmet Cem Ersever´i aynı ekip öldürdü" dedi.


"EŞREF BİTLİS, MUMCU VE ERSEVER´İ AYNI EKİP ÖLDÜRDÜ"



Eşref Bitlis´in PKK ile mücadele konusunda ciddi planları bulunduğunu belirten Kaplan, şunları söyledi: "Eşref Bitlis, Türkiye Cumhuriyeti´ne PKK ile mücadele için üç maddelik bir plan kabul ettirmişti: 1) Kürtlerle Kürtçüler ayrı tutulmalıdır: Kürtler kardeşimizdir, Kürtçüler (ve PKK) ise düşmanımızdır! 2) PKK´ya siyasî ve maddî destek verenlere de, dağdaki PKK´lıya davranıldığı gibi davranılmalıdır. 3) ABD, İsrail ve İngiltere, Irak´ın kuzeyinde bir Kürt devleti kuracaklar. Türkiye buna engel olmalıdır, aksi halde Türkiye de parçalanır. Ancak Türkiye buna tek başına engel olamaz. Türkiye, Kürt devletinin kurulmasına engel olabilmek için bundan zarar görecek olan bölge ülkeleri İran, Irak ve Suriye ile işbirliği yapmalıdır.


Türkiye Cumhuriyeti, bu planı (Kale Planı) uygulamaya başladı. Plan sonuç vermeye başladığı için, ABD ve İsrail´i çok kızdırdı. Bu sebeple, hem intikam almak, hem de engeli ortadan kaldırmak için öldürüldüler. Ahmet Cem Ersever ise Eşref Bitlis´in ölümünü araştırdı. Kaza değil, suikast olduğunu ispatladı. Tam faillerle Türkiye´deki işbirlikçilerini belirleyip açıklayacaktı ki; öldürüldü. Uğur Mumcu ise hem İran, Suriye, Irak ve Türkiye arasındaki işbirliğini sabote etmek için, hem de İsrail´in Kürt devleti projesini açıkladığı için öldürüldü."


ORTAK NOKTA: PKK´YI BİTİRMEK İÇİN BÖLGE ÜLKELERİYLE TEMAS



Bitlis´in planları konusunda dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş´in rahatsız olduğunu belirten Kaplan, sözlerine şöyle devam etti: "Bitlis Paşa, planını Özal´a mektupla bildiriyor. Böylece Bitlis´in teklifleri Millî Güvenlik Kurulu´na sunuluyor ve bazı kararlar alınıyor. Türkiye, PKK meselesini çözmek için bölge ülkeleriyle temasa geçiyor. İran, Suriye ve Irak ile ilişkiler hızlanıyor. Bunun üzerine Türkiye´nin üzerine belalar yağmaya başlıyor. Bu gelişmeler ABD-İsrail ve işbirlikçilerini endişelendirmeye başlıyor. ABD, 2 Ekim 1992´de Ege Denizi´nde devam eden ‘Kararlılık Gösterisi´ adlı NATO tatbikatı sırasında, Amerika´ya ait Saratoga uçak gemisinden atılan iki füze ile Türk Deniz Kuvvetleri´ne ait Muavenet muhribini vurarak ikazda bulunmuştur."


DİNDAR İNSANLARI KARALAMAYA ÇALIŞIYORLAR



Faili meçhul cinayetlerin, dindar kesimler üzerine atılmaya çalışıldığını belirten Kaplan, "Mumcu suikastını Türkiye´deki İran yandaşı insanlar yapmış gibi takdim ederek, İran ile yapılan işbirliği anlaşması sekteye uğratılmak isteniyor. Üstelik İran İçişleri Bakanı, o tarihlerde Türkiye´ye gelecekken... Bu, mantıklı bir durum değil. Nitekim 27 Ocak´ta Türkiye´ye gelen İran İçişleri Bakanı Abdullah Nuri´nin İstanbul programı iptal edildi. Bakan, Ankara´da görüşmeler yapıp ülkesine döndü. Havaalanında ‘Terörist faaliyetler, iki ülke ilişkilerini olumsuz etkiledi´ şeklinde açıklama da yapıyor. Mumcu´nun İran istihbaratının yardımıyla öldürülmüş olması mantıklı değil. Bir de Mumcu suikastından 4 gün sonra Jak Kamhi´ye yönelik suikast girişimi var. Ancak göstermelik bir İslamcı kimlikle yapılan girişim, nedense sonuçsuz kalıyor."


SABOTAJ VAR



Genelkurmay Başkanlığı´nın hiçbir araştırma yapmadan olayı kaza olarak duyurmasının şüpheleri artırdığını belirten Kaplan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Genelkurmay Başkanlığı tarafından ‘buzlanma ve pilotaj hatası sebebiyle düştü´ denildi; ama bu doğru değil. Uçak, PTT İşletmesi Genel Müdürlüğü´nün bahçesine düştü. Bu kurum tarafından hazırlanan raporda, şahitlere dayanılarak, uçağın havada yanarak düştüğü belirtiliyor. Buzlanma olsa, uçak yanarak değil, taş gibi düşer. Sonra da patlar ve yanar. Burada sabotaj var. Olayla ilgili İTÜ´den gelen üç kişilik bilirkişi heyeti de, ‘Motor zarfı parçalanmamış ve deforme olmamış. Sabotaj ihtimali gözden uzak tutulmamalıdır´ diyor. Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş ile dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Muhittin Fisunoğlu ise ‘Uçağa sabotaj yapılması mümkün değildir´ diyor. Bu arada Genelkurmay Başkanı, Eşref Bitlis´in Diyarbakır´a gitmek için uçağı kendilerinden şifahen istediğini belirtiyor. Oysa 16 Şubat´ta Eşref Paşa, resmî olarak talepte bulunuyor ve izin bir gün sonra resmî yazı ile veriliyor."


"MUVAZZAFLARA ULAŞILMAZSAERGENEKON´DAN BİR ŞEY ÇIKMAZ"



Ergenekon soruşturmasını, derin devletin tasfiyesi olarak nitelendiren Kaplan, şunları söyledi: "TSK´da general rütbelerinde olmayanların ve darbe olmasını isteyen sivillerin tek başlarına darbe yapma imkanı yoktur. Siviller böyle bir araya gelip ‘Biz darbe yapacağız..´ diyorlarsa, bunların arkasında mutlaka bir başka devletin olması lazım. Bir istihbarat örgütü Türkiye´de operasyon yapmak isterse, kendisi bir örgüt kurmaya uğraşmaz. Mevcut yapılanmalar varsa ki; her ülkede var, bunlarla bir şekilde temasa geçer ve işi kotarır. Bu manada diyorum ki; böyle örgütlenmelerin mafya dahil arkasında bir devlet yoksa, ayakta duramaz. Ergenekon´da da darbe varsa, o zaman muvazzaf birilerine ulaşılması lazım. Ulaşılmazsa, bu davadan hiçbir şey çıkmaz."

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum