Reklam
Reklam

Rusya Müslümanları'nın ünlü İslam düşünürü Musa Carullah Amsterdam'da anıldı

Veyis Güngör, Biyografi Okumaları toplantısında, Avrupalı Türkler’in örnek alabileceği düşünürü anlattı

Rusya Müslümanları'nın ünlü İslam düşünürü Musa Carullah Amsterdam'da anıldı
Editör: Turkinfo.nl
28 Kasım 2017 - 05:41
Reklam
Amsterdam’da Türkevi Topluluğu tarafından düzenlenmekte olan ‘Biyografı Okumaları’, yeni bir medeniyet tasavvuru için kültür tarihimizin temel referanslarını gündeme getirerek, onların hayat tecrübeleri ve fikirlerini ortaya koymaktadır. Biyografı Okumaları’nın 6’ncısında, Rusya Müslümanları’nın ünlü İslam düşünürü Musa Carullah Bigiyef anlatıldı ve anıldı.

Program, Musa Carullah Bigiyef’in yetiştiği topraklarda yaşananların anlatılmasıyla başladı. Bunu takiben, TRT-AVAZ tarafından hazırlanan, ‘Türk Dünyasının Enleri’ programına konu olan Musa Carullah hakkındaki belgesel izlendi.

Daha sonra Türkevi Topluluğu Başkanı Veyis Güngör, “Musa Carullah’ın hayatı, eserleri, Carullah’ın İslam dünyasını değerlendirmesi, Türkiye izlenimleri ve tecrübesi ile birlikte fikirlerinden örnekler” sunumunu yaptı.

Programın fikir alışverişi bölümünde ise, özellikle Avrupa’daki Türkler’in Musa Carullah’tan neler öğrenebilecekleri, kişiliğinden ve fikirlerinden hangi derslerin alınacağı üzerinde duruldu.

Veyis Güngör’ün anlatımıyla Musa Carullah:



1500 – 1917 Sovyet Coğrafyası

Musa Carullah’ı anlatmaya ve anlamaya çalışan pek çok kişi, O’nun  yetiştiği topraklarda yaşananları anlatıyorlar. Ama tarihçiler, geçmişi bilmeden Carullah’ın anlaşılmasının çok zor olduğunu söylüyorlar.


Bugün Tataristan, Çuvaş ve Başkırdistan olarak bilinen bölge, eski Kazan Hanlığı’nın olduğu bölgedir. Bu topraklarda, yani Kazan’da iki ayrı Türk İslam devleti kurulmuştur. Bunlar Bulgar ve Kazan devletleridir. Bulgar devleti 14’üncü asırda Altınordu devletinin boyundurluğuna girer. Kazan devleti de Altınordu hükümdarı Uluğ Muhammed tarafından kurulur. 1520 - 1552 arası Ruslarla kanlı ve ağır savaşlar yapılır. Kazanlı eski siyasetçi Fevziye Bayramova’ya göre, Kazan sokaklarında oluk oluk kan akar. Kadın ve çocuklar da kılıçtan geçirilir.

Türkler, İkinci Rus Türk savaşı sonrası, yani birinci Katerina döneminin başlamasıyla biraz nefes alırlar. Bu dönemde dini ve kültürel faaliyetlere başlarlar. 1904 yılında Rus-Japon savaşı ve 1905 inkilabıyla Müslümanlar da hareketlenirler. Kazanlı aydınlar öncülüğünde Rusya’nın diğer bölgelerindeki Müslümanlar’ın da katılmasıyla üç defa Müslüman İttifakı Kongreleri yapılır. Daha sonra 1917 Bolşevik ihtilali olur. Bolşevikler ilk yıl toleranslı davranırlar. Ancak, 1918 de gerçek yüzlerini gösterirler. İşte bugün burada anacağımız Musa Carullah, başlıklar halinde ifade ettiğimiz coğrafyada yetişir.



Hayatı

Musa Carullah Bigiyef üzerine çalışan uzman ve akademisyenler, onun hayatını genel anlamda üç ana bölüme ayırırlar. Bunlar:

- Doğumundan Kazan dışına çıkıp, çeşitli İslam ülkelerinde de tahsilini bitirip tekrar Kazan’a döndüğü devre (1875-1904).

- Rusya’da verdiği siyasi, dini ve sosyal mücadele dönemi.(1904-1917 ve 1917-1930)

- Sürgünde geçirdiği ve bir daha memleketine dönemediği dönem.(1930-1949)



Musa Carullah, 1875 yılında Avrupa Rusya'sının Rostov Na-Don şehrinde doğar. Babası Yarullah efendi, annesi de  Fatıma Hanım'dır. Musa Carullah henüz 6 yaşındayken babasını kaybeder, eğitimiyle annesi Fatıma Hanım ilgilenir. Carullah, liseden sonra eğitim için Buhara’ya gider. Burada başta dini ilimler öğrenir ve astronomi, matematik’e de ilgi duyar. Daha sonra 1904 yılına kadar süren Türkiye, Mısır, Mekke, Medine, Beyrut’da ilim tahsili yapar. Rusya dışı tahsil dönemi tam 11 yıl sürer.



Gazeteci ve siyasetçi Musa Carullah

1904 yılında Kazan’a geri dönen Carullah, gelenek olduğu üzere, yani İslam ilimlerini tahsil edenlerin ya bir camide imam ya da medrese açıp çocuk okutmalarına rağmen, o ilim peşindedir. Kendini daha da iyi yetiştirmek ister. 1905 yılında Kazan’a bağlı Çistay kasabası imamı olan Şeyh Zakir efendinin kızı Esma Aliyye Hanım ile evlenir. Dördü kız ikisi erkek olmak üzere altı çocuğu vardır Carullah’ın.

İlim aşkı devam eden Musa Carullah Petersburg (Leningrad) gider ve hukuk Fakültesine kaydını yaptırır.  Bu sıralarda “El-Asr'ul Cedid” ve “Vakit” gazetelerinde makaleler yayımlar. Daha sonra, arkadaşı Abdurreşid İbrahim ile birlikte “Ülfet” gazetesini çıkarır. 1907'de Ülfet Gazetesinin 

kapanmasının akabinde telif eserler yazar. 1913 yılında Petersburg'da Emanet Matbaasını kurarak "İL" adında bir gazete çıkarır.(Yusuf Tosun)

Musa Carullah ele avuca sığmamaktadır. Mehmet Görmez 1905-1917 arası verilen özgürlük havasını Kazanlıların çok iyi kullandıklarını söyler. Gazete Yayınları başta olmak üzere ilim ve irfan faaliyetleri, Müslüman kurultayları, hatta 1906 yılında yönetiminde Musa Carullahın’da bulunduğu “Müslüman İttifak Partisi” kurulur. Ancak bu dönem fazla uzun sürmez. 1907 yılından itibaren verilen özgürlükler geri alınmaya başlar...

 

İslamiyetin Alfabesi

Musa Carullah’ın siyasi mücadelesinde ilk önceleri, Bolşevikler birlikte hareket ederek Müslümanlar’ın konumlarını iyileştirmeyi düşünüyor.  İşe, (Abzuka Kommunizma) “Komünizmin Elifbası”na karşılık, “İslamiyet’in Elifbası” adlı bir eser ortaya koyarak başlamış. Eser 236 maddeden oluşup, ilk 68 maddesi Rusya Müslümanları’nın ihtiyaçları,  168 maddesi de dünya Müslümanları ve İslam ülkeleriyle ilgilidir. Eserde, hilafet, insan hakları, savaş hukuku, sözleşmeler, kadın hakları yer almaktadır.

1923 yılında Finlandiya'da bastırılan "İslamiyet'in Elifbası" eserinden dolayı, 1930 yılında Rusya'yı terk ederek sürgün hayatı yaşar. Rusya'da 3 ay hapis yatmıştır. Ancak, hapishane, gözaltı ve sürgünler sonrası artık Bolşevikler’e yenildiğini kabul etmek durumunda kalır.

Sonra  Rusya’dan ayrılma süreci başlar. Bundan sonra gurbet ve sürgün hayatı başlayacaktır.



Sürgün hayatı yaşayan Musa Carullah, Finlandiya, Japonya, Almanya, Türkiye, Mısır, Hindistan, Irak, İran gibi ülkelerde kalarak, çalışmalarına devam eder. Örneğin, 1947-1948 kışını İstanbul'da geçirir. Rahatsızlığı artınca Mısır’a geri döner. Prenses Hatice hanımın yardımıyla Mısru'l Kadim'deki kimsesizler huzurevinde yer verilir.

Ve Carullah 28 Ekim 1949 yılında burada vefat eder.

Eserleri

120 eser ve bir çok makaleye imza atan Musa Carullah’ın bazı kitapları şunlardır: Tarihu’l Kur’an vel Mesahif, Rahmeti ilahiye burhanları, Kavaidi fıkhıye, Zekat, El riba ve’l bunuk fi’l İslam, Islahat esasları, İslamiyetin Elifbası,

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Müracaat, Müskirat meselesi, Büyük mevzularda Ufak fikirler, Rusya müslümanlarının ittifakının esasları, Siyonizm,

Kur’anı Kerim’in Nurları Huzurunda Hatun...

Kişiliği

Musa Carullah’ın kişiliği ile ilgili pek çok şey söylenebilir. Çalışkanlığı, cins bir insan olduğu, kendine olan özgüveni, ilime doymaması, hırslı olması gibi bir çok özelliği sayılabilir. Gayet şık ve temiz giyinmesi de sayılabilir örneğin.

Kırım davası savunucularından merhum Yusuf Uralgiray Musa Carulllah’ı şöyle tarif eder: ”Carullahİçinde yaşadığı geniş çevreyi bir inceleyici ve araştırmacı gözüyle görmüş, her zaman takımla gezmiş, Rusya’da şapka ile dolaşmış, hatta öğrenci iken Petrograd Camii’nde mukabeleyi de başında şapka olduğu hâlde okumuş, mülteci hayatında ise kurşuni astragan Tatar börkünü, kalpağını nadiren başından çıkarmıştır. Çünkü o, Müslüman olmak için kıyafete gerek olmadığına içten inanan asil bir Türk, imanı sağlam, ameli hakiki, iyi bir Müslümandı.”

Musa Carullah’ın kişiliğini anlatan yaşanmış bir olay da, Carullah’ın Japonya’dayken altın dişini çektirerek ziyafet vermesidir. Araştırmacı Ahmet Kanlıdere bu hatırayı, “Kadimle Cedit Arasında Musa Carullah Hayatı-Eserleri-Fikirleri” kitabında Ruşen Sezer’den nakille şöyle anlatır: “Carullah o günlerde parasızdı. Kendisini yemeğe çağıran Tatarlara bir karşılık vermek ister. İzutsu’ya kendisini bir dişçiye götürmesini söyler. Dişi ağrıdığı için değil, bir altın dişi varmış onu çektirip altını satacak, parasıyla da et alıp tarihinin en azılı etoburları olan Tatarlara et ziyafeti çekecektir. Daha ucuz olduğu için morfin de istememiş, dişi çekilirken inim inim inlemiş, bana sorsanız bağırmıştır. Yemeğe İzutsu’yu da çağırmış. O da gidip afiyetle yemiş. İzutsu’ya yemeğin nasıl olduğunu sordum: ‘it was horrible (berbattı)’ dedi.”

Bu olay bile bize Musa Carullah’ın kişiliği hakkında önemli bir fikir verir.

İslam Dünyası Değerlendirmesi

Musa Carullah 11 yıl süren İslam dünyası seyahatinin ardından çok acı olan şu değerlendirmeyi yapıyor: “Büyük ümitlerle İslam alemini gezdim. Buhara, Türkiye, Mısır, Hicaz, Hind ve Şam diyarlarında dolaştım. Dini medreselerin her birini gördüm. Fakat teessüf, akibet kanaatle değil, tama-ı hayretle vatanıma döndüm”.

 

Biz de skolastik düşünce, Kazan ve Kırım’da rasyonel düşünce

19.Yüzyılda Anadolu’da Medreselerde skolastik düşünce ve taklitçilik hakimiyetini hızla arttırırken Kazan ve Kırımlı Müslümanlar ‘Ceditçiler’ adıyla milli ve medeni bir uyanış hareketi başlatırlar. Bu hareket Türk ve İslam coğrafyasında aydınlanmaya öncülük eder. Taha Akyol’a göre Ceditçiler, “Gazali’yi zaten biliyorlardı ama modern rasyonalizmin kurucusu Descartes’ı da okuyan ilk Müslüman ve Türk nesilleriydi” Kazan ve Kırımlı düşünürler.

“Teessüf Etmiştim Artık Anladım”

Bugün olduğu gibi yüzyıl önce de, Türkiye, dünya Müslümanlarınca örnek alınıyordu. Onların gözleri hep Türkiye’de olmuştur. Musa Carullah ve Rusya Müslümanları da böyle. Türkiye, hep umut olmuştur. Hatta Rusya Müslümanları, kısmen de olsa aralarında birliği sağlayınca hilafete bağlılıklarını ilan etmişlerdir. Zira “Hilafetin gerekliliğini vurgulamış ve siyaset meydanında ehliyetini kanıtlayan Türk milletinin bu müessesenin başında olmasını istemiştir.” (Yusuf Tunçbilek)

Bu doğrultuda “Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Müracaat” adlı bir eser kaleme alan Musa Carullah, bu eseri 1921’de Türkistan’a gelen T.B.M.M. üyesi Suysallı İsmail Subhi Bey’e, Mustafa Kemal’e takdim edilmesi ricasında bulunur. (Zeki Velidi Togan)

Musa Carullah bu eserini on yıl sonra 1931 yılında Mısır’da kitap olarak bastırır. Zira hala bütün ümitler Türkiye’dedir.

Musa Carullah böyle bir haleti ruhiyenin içindeyken, dönemin Osmanlı şeyhülislamı Mustafa Sabri Efendi, Musa Carullah’ın kitaplarını reddiye yazıları yazar. Hatta İçişleri Bakanılığına Carullah’ın kitaplarının yasaklanması için müracaat eder. Bunu öğrenen Musa Carullah “Teessüf Etmiştim Artık Anladım” başlıklı sert bir yazı yazmıştır.

Hüseyniye medresesinden ayrılışı ve Rahmet-i İlahiyye görüşü

Musa Carullah’ın 1910 yılında o günün meşhur Hüseyniye Medresesine Arapça ve dinler tarihi dersleri vermek üzere davet edildiğini öğreniyoruz. Burada ders anlatırken öğrencilerine ünlü tasavvuf üstadı ve Vahdet’i vücûd görüşünü savunan İbn Arabi’nin Rahmet-i İlahiyye’nin umumiyyeti yorumunu da anlatır. Bu görüşe göre, müşrikler dahil hiçkimse cehennemde ebedi olarak kalmayacaktır. Tabiiki büyük tartışmalara sebep olan bu çıkış, Carullah’ın Hüseyniye Medresesinden de ayrılmasını beraberinde getirir. Sonra bu konuyu anlatan bir eser kaleme alır. Ve görüşünü şöyle ortaya koyar: "Merhamet edenlerin en merhametlisi ve yardım edenlerin en iyilik seveni Hz. Allah'ın, mutlak rahmetini zavallı insanların hiçbirinden esirgememek ve varlık aleminin her bir zerresine varıncaya değin, hesapsız, bolca ve esirgemeksizin verilmiş mutlak rahmetin en geniş şekilde açılmış kapılarını, insanların yüzüne kapamamak için "bütün insanların kurtuluşuna" inanırım. Bu konudaki inancım işte budur."

( İlahi Rahmet ve Uluhiyyet, Musa Carullah, Fide yay, s: 13-15)

Kadın meselesi veya sorunu!

Kadın meselesi insanlık tarihi boyunca hep tartışılagelmiş bir konu. İslam’dan önce de, Musevilik ve Hıristiyanlık döneminde kadın bir sorun olarak görülmüş, çoğu zaman aşağılanmıştır. Bu sorun, İslam düşünürlerinin de tartıştıkları en önemli konular arasındadır. Mehmet Görmez, “kadın konusu, batılılaşma hareketlerine sahne olan İslam aleminin gündemine, Mısırlı yazar Kasım Emin’in 1899 yılında kaleme aldığı “Tahriru’l-Merve” (Kadın’ın Hürleştirilmesi) adlı eseri ile girmiştir” diyor. Kadın meselesi, günümüzde de tartışılan en önemli meseleler arasında yerini almaya devam ediyor. Özellikle de “İslam’da Kadın” başlı başına bir tartışma konusudur. Hasseten Avrupa’da, bu konuda Müslümanlar köşeye sıkışmış durumdadır.

Musa Carullah, kadın meselesine farklı bir bakış açısı getirmektedir. 1916 yılında “Kur’an-ı Kerim Ayet-i Kerime’lerinin Nurları Huzurunda Hatun” isimli bir kitap kaleme alır ve 1933 yılında bu kitabı Berlin’de yayınlar.

Carullah, İslam’da kadın meselesinde Müslüman alimlerin, Kur’an’daki kadınla ilgili ayetleri yorumlarken, Hristiyanlık ve İsrailiyet yani Tevrat’ın kadınla ilgili ayetlerinin tesiri altında kaldıklarını belirtiyor. Ayrıca Carullah, Hz. Peygamber’in bu konudaki “Kadınlar eğe kemiğinden yaratılmıştır” hadisi’ni de zahiri şekliyle lafzi ve harfi manasıyla anladıklarını ve bunun yanlış olduğunu savunur.  

Musa Carullah, kadının şahitliği, kadın erkek eşitliği, örtünme gibi kanularda, geleneksel İslam alimlerinin kabullerine karşı farklı bir görüş ortaya koymaktadır. İnsan, insanlık her şeyin önünde gelir diyen Carullah, “İnsan olmak sıfatıyla kadınla erkek eşittir. Hukuk açısından aralarında hiçbir fark yoktur. “Biz ademoğlunu şerefli kıldık” gibi beşer hukuku ile ilgili bütün ayetler hem erkekleri hem de kadınları ihtiva etmektedir”. (Hatun, s. 55)

Musa Carullah, örtünme ve başörtüsü konusunda da farklı bir yorum ortaya atar. Carullah’a göre örtünme içten dışa doğru olmalıdır. “Zira kadının en değerli varlığı olan iffeti ve namusu sadece bir perde ile korunamaz. İman ve ilim gibi mukaddes nikabın kıymetini hiçe indirgeyerek onun yerine kadının iffetini hicapla korumak beyhudedir. Havada, güneş ışığında, ilim ve imanın aydınlığında fitne olmaz. Varsa fitne sadece erkeklerin gözlerinde, kalplerinde ve dillerinde bulunur. İlle de tedbir almak gerekiyorsa erkeklerin gözlerine nikap, kalplerine edep, dillerine ceza lazım gelir”. (Hatun, s. 43)

Özgür düşünce ve akıl

Musa Carullah için hür düşünmek, aklın eseratten kurtulmasıyla mümkün olur. Carullah’a göre “müteffekir adam, yani düşünen insan daima muhteremdir”. Edebiyat-ı Arabiye kitabında “Hakikati arayan insan herşeyden ihtimal ile sözeder. Hiçbir zaman “benim dediğim mutlak doğrudur” diye kestirip atmaz. Hısmıyla müzakerede bulunurken duyduğu en batıl bir meseleyi bile tahkik süzgecinden geçirir” der Carullah.

“Oysa hakikati bulma yolunda yapılan bir hata, ne kadar büyük olursa olsun, insanı ismet-i İslamiye dairesinden çıkarmaz. İnsanın vazifesi hakikati aramaktır. Bulmak değildir. İnsan yalnız vazifesiyle mükelleftir. Fakat isteyen gayeye erişmesi Allah’ın kollaylık göstermesiyle olur” diyor Carullah.

Musa Carullah şöyle bir tez ileri sürer: “Eski milletler tapınak bekçileri elinde, yahudi ve hrıstiyanlar ahbar ve ruhbanların kahrı altında, ehli islam ise birtakım kıssalar, gümrah sofiler, cahil müftülerin tehdidi altında akıl nurundan nasipsiz bırakılmışlardır.”

Müslümanların özgüven sorunu

Dünyabizim yazarlarından Yusuf Tunçbilek, “Carullah’un Müslümanların özgüveni ile ilgili “Uzun Günlerde Oruç” kitabının sonunda ayrı bir makale ekleyerek, geleceğin sahibi Müslüman gençlerdeki özgüvensizliğin miras yoluyla analardan çocuklara geçen bir durum olduğunu belirttiğini” söylüyor.  Kadınların özgüvensizliğini ise erkeklerin onlara baskı yapmasında görmüştür. Kadınların sorunlarını ‘Hatun’ isimli kitabında ele alır.

Örnek alınacak bir eylem: not almak ve tarihe not düşmek

Musa Carullah’ın bizim için örnek alınacak bir yönü de hiç şüphesiz, onun vakanüvis özelliğidir. Katıldığı toplantılar ve kongreleri kitaplaştırması veya karşı karşıya kaldığı eleştirilere kitap yazarak cevap vermesidir. Bu özellik, tarihe not düşmektir. Olayları, vakıaları değerlendirip ortaya bir görüş koymasıdır. Bir başka ifadeyle not alması ve bunu insanların hizmetine sunmasıdır. Uzmanlar ve araştırmacılar Carullah’ın kitaplarının bazılarının bu yöntemle yazıldığını belirtiyorlar. Carullah’ın bu özelliği ve çalışma şekli günümüz bireyleri tarafından da örnek alınabilir.

Musa Carullah’ın biyografisi bize ne anlatıyor? Ne diyor? Neler öğretiyor?

Musa Carullah’ın biyografisi bizlere, yani hassaten Avrupalı Türkler’e kısaca şu dersleri veriyor:


Çok çalışmak, ama çok çalışmak durumundayız.
Okumalıyız, not almalıyız, yazmalıyız, tarihe not düşmeliyiz.
Aklımızı kullanmalıyız. Tefekkür etmeliyiz. Taklid değil düşünmeyi öğrenmeliyiz.
Seyahat etmeliyiz, gözlem ve inceleme yapmalıyız.
Teslimiyetçi değil, sorgulayıcı olmalıyız.
İçinde yaşadığımız Avrupa ülkelerinin dil ve kültürlerini bilmeli aynı zaman da kendi kültür ve inanç değerlerimize hakim olmalıyız.
Sahip olduğumuz maddi ve manevi imkanların kıymetini bilerek, bunları en iyi şekilde değerlendirerek insanlık için sorumluluklar almalıyız.



FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum