Reklam
Reklam

Brexit'ten Bregret'e: Birleşik Krallık'ın açmazı

AB'den ayrılmasının maliyetinin öngörülenden daha ağır olacağını görmeye başlayan Birleşik Krallık’ta eğilim, Brexit'e nazire olarak ‘Britanya’ ve ‘regret’ pişmanlık kelimelerinden türetilen Bregret'e kaymaya başladı.

Brexit'ten Bregret'e: Birleşik Krallık'ın açmazı
Editör: Turkinfo.nl
31 Ekim 2017 - 05:41
Reklam

19-20 Ekim tarihlerinde Brüksel’de yapılan ve 27 AB ülkesinin devlet başkanları ve başbakanlarının katıldığı zirve toplantısının en önemli gündem maddelerinden birisi Brexit konusu idi.



Londra’nın, müzakerelerin hızlandırılması talebine karşın 27 üye ülke, Brexit ile ilgili konularda “yeterli ilerlemeler” sağlandığı takdirde görüşmelerin devamına hazır olduğunu belirtti. Bunların başında öncelikle Birleşik Krallık’ta (UK) yaşayan 3,2 milyon AB vatandaşı ile AB’de yaşayan 1.2 milyon Birleşik Krallık vatandaşının yasal hakları, İrlanda Cumhuriyeti ile Kuzey İrlanda arasındaki sınır statüsünün açıklığa kavuşturulması konuları geliyor. Bunlara ek olarak, Londra’nın AB üyeliğinden ayrılışına kadar (2020) yerine getirmesi gereken mali yükümlülükler ('Boşanma Parası') konusu gündemde yer alıyor.



Başbakan Theresa May, zirve öncesinde, AB vatandaşlarının oturma ve çalışma izinleri konusunda uzlaşmaya yakın olduğunu belirtti. Buna ek olarak, May, AB’den ayrıldıktan sonra ticaretin aynı koşullarda devam etmesi için iki yıllık bir süre istiyor. Brüksel yukarıda sayılan konularda kesin bir sonuca varılmadan görüşmelerin ikinci aşamasına geçilemeyeceğini vurguluyor.



Birleşik Krallık, Brüksel’den yönetilmeyi kabullenemedi

Birleşik Krallık, tarihi boyunca kendisini kıta Avrupasının dışında kabul etti. Tüm savunma ve politik stratejisini Avrupa’daki güçler dengesi üzerine kurdu. Her iki dünya savaşında da güçler dengesini korumak için güçlü Almanya'ya karşı diğer blokta yer aldı ve ABD’nin aktif bir şekilde savaşa katılmasını sağladı. “Manş Denizi (Canal) Atlantik Okyanusu’ndan daha uzundur” sözünü kanıtlarcasına kendi çıkarlarını ABD ile yakın işbirliği ve dayanışması üzerine kurdu.



Londra’dan dünyaya bakıldığında, bu şehrin dünyanın politik ve ekonomik merkezi olduğuna ve Büyük Britanya İmparatorluğunun halen ayakta olduğuna inanırsınız. Demokrasinin ve evrensel hukukun beşiği olan ve dünyanın önemli bir bölümünün dilini konuştuğu bir ülkenin Brüksel’den yöneltilmeyi ve Avrupa Birliği yasalarını ve kurallarını kabullenmesi zor oldu. Birleşik Krallık seçmeninin AB’ye karşı genelde hep eleştirel ve olumsuz bir tutumu vardı.



Tüm bu gelişmelerin ışığında, 23 Haziran 2016’da yapılan tarihi referandumda seçmenler yüzde 51.9’a karşı yüzde 48.1 oyla AB’den ayrılma yönünde bir eğilim belirtti. Yüzde 71,8'lik katılımla 30 milyon seçmen oy kullandı. İngiliz seçmenlerin yüzde 53’ü, Galler bölgesinin yüzde 52’si AB’den ayrılma yönünde oy kullanırken, İskoç seçmenlerinin yüzde 62’si ve Kuzey İrlanda seçmenlerinin yüzde 55.8’i AB’de kalma yönünde oy kullandı.



Referandum sonrası ne değişti?

Referundum sonucu Birleşik Krallık içersinde ve özellikle AB’de büyük bir şok yarattı. İngiliz Başbakanı David Cameron beklemediği bu sonuç karşısında istifa etti ve yerine Bayan Theresa May başbakan oldu. Başbakan May başlangıçta Cameron gibi Londra’nın AB’den ayrılmasına karşı idiyse de daha sonra tutum değiştirmişti.



Nihayet 19 Haziran 2017’de AB ve Birleşik Krallık arasında görüşmeler, 2009 yılında tüm üye ülkeler arasında imzalanan Lizbon Antlaşmasının 50. Maddesine göre başladı.



Bu anlaşmaya göre, AB'den ayrılmak isteyen üye bir ülke, önce Avrupa Birliği Konseyi’ne başvurup çekilmek istediğini bildirmek zorunda. Başvuru tarihinden itibaren müzakerelerin iki yıl içersinde tamamlanması gerekiyor. Fakat tüm taraflarca ortak bir karar alındığı takdirde bu süre uzatılabilir. Bu süre içersinde ayrılmak isteyen ülke AB’nin toplantılarına ve karar mekanizmalarına katılamaz. Bu maddeye göre de Londra, 29 Mart 2017 tarihinde ayrılma isteğini Brüksel’e bildirdi. Buna göre Birleşik Krallık’ın 29 Mart 2019’da AB’den kesin olarak ayrılması gerekiyor.



Müzakerelerin başlaması ile birlikte gündeme iki kavram girdi: “Hard Brexit” ve “Soft Brexit”. Hard Brexit, Londra’nın müzakereleri tavizsiz sürdürmesi, örneğin Avrupa Tek Pazarını terketmesi halinde bile AB vatandaşlarının serbest dolaşımı konusunda taviz vermemesi anlamına geliyor. Soft Brexit ise bir bakıma “Norveç Modeli”olarak düşünülüyor. Bu durumda ayrılan ülke Avrupa Tek Pazarının üyesi olarak kalıyor ve bunun neticesinde AB vatandaşlarının serbet dolaşımına izin veriyor.



Brexit referandumundan bu yana bir yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen Brexit tartışmaları Birleşik Krallık’ta ve AB’de bütün hızıyla devam ediyor. Brexit taraftarların en önemli gerekçesi, ülkeye Doğu ve Güneydoğu Avrupa ülkelerinden gelen AB vatandaşlarının göç dalgası. Ocak-Mart 2017 arasında 246 bin kişi adaya göçmen olarak geldi. Halbuki bu rakam, Londra hükümeti tarafından yılda 100 bin kişi olarak öngörülmüştü.



Diğer bir gerekçe de Birleşik Krallık’ın, üye olduğu günden beri AB bütçesine net katkıda bulunan ülkelerin arasında yer alması. Ayrıca, AB hukuku yerine kendi hukukuna öncelik vermek istiyor. Referandum esnasında, Muhafazakar Parti’nin önemli figürlerinden Boris Johnson ile birlikte beş kabine üyesi, parti milletvekillerinin yarısı, bazı İşçi Parti milletvekilleri ile Kuzey İrlanda’nın DUP Partisi ayrılma yönünde propaganda yapmışlardı.



Buna karşılık, Başbakan Cameron başta olmak üzere İşçi Partisi’nin bir bölümü, İskoçya Ulusal Partisi, Galler’in milliyetçi partisi Plaid Cymru, Yeşiller ve Liberal Demokratlar, AB'de kalma yönünde çağrıda bulunmuşlardı. Eski başbakanlardan Tony Blair, John Major ve ABD eski Başkanı Obama da ülkenin AB’de kalmasını savundular. Ayrıca, Londra finans merkezi başta olmak üzere büyük iş çevreleri de AB üyeliğinin devamı yönünde tutum aldılar.



Brexit yanlıları ve karşıtlarının tezleri

Ekonomik nedenler: Londra üye olduğu tarihten itibaren AB bütçesine Almanya ve Fransa’nın yanı sıra net katkıda bulunuyor. Brexit yanlıları, bu paranın, örneğin ülkenin kötü durumda olan sağlık hizmetlerinin yeniden yapılanmasına harcanabileceğini öne sürüyorlar.



Göçler: AB üyesi ülkelerin vatandaşları, Polonya başta olmak üzere Birleşik Krallık’a geliyor ve sosyal haklardan yararlanıyorlar. 2015 verilerine göre 3 milyona yakın AB vatandaşı Birleşik Krallık’ta yaşıyor ve bunların toplam nüfus içersindeki payı yüzde 4.6



Avrupa Hukuku: Birleşik Krallık’ın AB hukukuna ve Avrupa Birliği Mahkemesine bağlı olmasının ve AB hukukunun yerel hukukun üstünde olmasının kabullenilememesi.



Uluslararası politika: Birleşik Krallık birçok alanda AB ile birlikte hareket ediyor ve kendi başına kararlar alamıyor. Bu durumun da ülkenin uluslararası düzeyde etkinliğinin zayıflamasına neden olduğu düşünülüyor.



Brexit karşıtlarının bu tezlere yönelik eleştirileri ise şöyle sıralanabilir:



Londra her ne kadar bütçeye net katkıda bulunuyorsa da, bundan daha fazlasını FDI veya Portfolio yatırımları yoluyla geri alıyor. Londra borsası Avrupalı yatırımcıların çekim alanlarından birisi. Her gün 66 milyon İngiliz pound’u (84 milyon avro) Birleşik Krallık’a yatırılıyor. Bunun yanısıra, ülkede faaliyet gösteren üç milyon işyeri AB ile yapılan ticaretle yakından ilişkili.



Yaşlanmakta olan Birleşik Krallık nüfusunun genç ve vasıflı işgücüne ihtiyacı var: Bu ihtiyacını da, 500 milyon nüfusa sahip AB’den karşılayabilir. AB üyesi olmayan İsviçre ve Norveç AB’den önemli miktarda göç alıyor. Fakat bu konuda şu ana kadar bir şikayetleri olmadı.



Birleşik Krallık sahip olduğu tarihsel konumu ve deneyimiyle AB yönetimine ve AB Parlamentosu’ndaki çalışmalara katkıda bulunabilir.



Brexit’in ekonomik maliyeti ve faydası nedir?

Şu ana kadar değişik kuruluşların yaptıkları çalışmalara göre, Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılması sonrası ekonomik büyüme hızının yavaşlayacağı, ihracatın düşeceği ve ithalatın ise pahalılaşacağı tahmin ediliyor. Ayrıca Brexit tartışmasının sürmesi, Londra borsasında ve döviz kurunda dalgalanmalara neden olabiliyor.



Önemli bir soru da, Brexit sonrası AB ile Birleşik Krallık arasında Gümrük Birliği mi kurulacak yoksa Londra Avrupa Tek pazarının üyesi olmaya devam mı edecekt? Eğer Gümrük Birliği çercevesinde işbirliği devam edecek ise o zaman Birleşik Krallık üçüncü ülke kabul edilecek ve ihracat mallarına gümrük uygulanacak. Bugün AB’nin, Birleşik Krallık’ın toplam ihracatı içersindeki payı yüzde 44, ithalatı ise yüzde 53’tür. AB’den yapılan ucuz ithalat neticesinde, her bir Birleşik Krallık tüketicisi yılda 350 pound (445 avro) tasarruf etmektedir.



İngiliz Maliye Bakanı George Osborne'a göre Brexit, Birleşik Krallık tüketicilerinin gelirlerinde yıllık 4 bin 300 pound karşılığı 5 bin 400 avroluk bir düşmeye neden olacaktır. Buna ek olarak, 2030 yılında Birleşik Krallık’ın GSYH’sı bugüne göre yüzde 6’lık bir azalma gösterecektir. 2020 yılında AB’den ayrılmanın maliyetinin 128 milyar avro olacağı tahmin edilmektedir.



Diğer önemli bir nokta da, Birleşik Krallık’ya yerleşik firmalar ve City’deki finans kuruluşlarının ayrılıktan doğabilecek sorunlar nedeniyle AB’ye kaymaya başlamış olmaları. Örneğin, Nissan otomobil firması ülkeden ayrılmaya ve ünlü finans kuruluşu Goldman Sachs da Frankfurt’a yerleşmeye karar verdil. Brexit sonrası bir milyon insanın işini kaybedeceği tahmin ediliyor. Buna karşılık Brexit sonrası Londra her yıl AB bütçesine yaptığı 5 milyar avroluk net katkı payından kurtulacak.



Brexit'ten geri dönüş muhtemel

Son gelişmelerin ışığı altında, Birleşik Krallık seçmenleri tam anlamıyla ikiye bölünmüş durumda. İş başındaki muhafazakar hükümet Brexit’ten yana ağırlığını koyarken, diğer partiler ‘Bregret’ten [Brexit'e nazire olarak Britanya ve regret (pişmanlık) kelimelerinden türetilen kısaltma] yana tavır almaktalar. Tartışmalar gerek AB’de gerekse Birleşik Krallık’ta yoğun bir şekilde devam ediyor. Buna ilaveten, AB hukukunun tekrar İngiliz hukukuna uygulanması zor ve zaman alacak bir süreç. Ayrıca, gerek AB ülkeleri ile ve gerekse AB dışında yapılan 950 ticaret anlaşmasının yeniden gözden geçirilmesi gündemde. Kısacası ayrılık süreci her iki taraf içinde zor, karışık, zahmetli ve zaman alıcı bir süreç olacak.



Brüksel ve Londra arasında müzakereler ağır aksak da olsa yürüyor. Ancak Birleşik Krallık halkı AB’den ayrılışın ortaya çıkaracağı muhtemel ekonomik etkileri henüz hissetmiş değil. Ayrıca İskoçya ve Kuzey İrlanda hükümetleri AB yanlısı ve ayrılma halinde bağımsızlıklarını ilan edebilebilirler. AB’den ayrılma veya kalma süreci sırasında politik ve ekonomik şartlar değişebilir. Referandum bir halk oylamasıdır ve bir görüşü ve eğilimi gösterir. Başbakan May, müzakereler tamamlandıktan sonra son ve nihai kararı Parlemento’nun vereceğini belirtmiştir. İkinci bir referandum beklenmemektedir.



Unutulmaması gereken diğer bir nokta da şudur: Birleşik Krallık’ın AB’ye tam üyelik başvurusu, 1963 ve 1967 yıllarında De Gaulle tarafından reddedilmiş, 1973’te üçüncü seferde tam üye olabilmişti Londra’nın Brexit’ten geri dönüşü bir onur meselesi yapmayacağı beklenebilir. Londra, her zaman çıkarlarını ön planda tutar ve şartlar kendi lehine gelişirse hızlı trene binmeği tercih eder. Londra’nın AB’de kalma yönünde bir politik karar alacağına inanıyorum. Nitekim The Telegraph gazetesinin Ekim 2017’de yaptığı son ankete göre, ada seçmenlerinin yüzde 45’i AB’de kalma yönünde görüş belirtirken, yüzde 43’ü ayrılmayı tercih etmektedirler.



[Avrupa Birliği, Akdeniz bölgesi ekonomisi, gelişmekte olan piyasalar, Avrupa'nın ekonomik entegrasyonu ve ekonomik kalkınması alanlarında uzman olan Prof. Dr. Bahri Yılmaz, Sabancı Üniversitesi'nde Öğretim Üyesidir] 


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum